19 Şubat 2024 Pazartesi

ŞİRK NEDİR ,İNSANI KÜFRE DÜŞÜREN ŞİRK.



  ŞİRK NEDİR ,İNSANI KÜFRE DÜŞÜREN ŞİRK.



Şirk (Arapça: شرك‎) İslam'da, Allah'a ortak koşma anlamına gelen bir kavramdır. Kur'an'a göre en önemli iman sorunu olan şirk, Allah'a ortak koşmak, ...

Şirk, İslam’ın ibadet olarak kabul ettiği bir eylemi Allah’tan (cc) başkasına yapmak ya da Allah’a (cc) ait sıfatlardan birini herhangi bir varlığa vermektir.

ALLAH'A ortak koşanada müşrik denir.


    ŞİRKİ anlatan bazı   AYETLER


   Allah’a (cc) şirk koşan kimse, Allah’a (cc) en büyük iftirayı atmış, zulümlerin en büyüğünü işlemiştir (31/Lokmân, 13). Bu nedenle tüm amelleri boşa gitmiş (39/Zümer, 65) ve Allah (cc), cenneti ona haram kılmıştır (5/Mâide, 72) 


   Andolsun ki: “Allah, Meryem oğlu Mesih’tir.” diyenler kâfir olmuşlardır. (Oysa) Mesih demişti ki: “Ey İsrailoğulları! Benim Rabbim ve sizin Rabbiniz olan Allah’a kulluk edin. Şüphesiz ki kim Allah’a şirk koşarsa, Allah cenneti ona haram kılar. Onun barınağı ateştir. Zalimler için yardımcı da yoktur.”(5/Mâide 72)


   Allah’ı bırakıp da sana fayda ve zarar vermeyecek olan varlıklara dua etme! Şayet böyle yaparsan hiç kuşkusuz, zalimlerden/müşriklerden olursun.(10/Yûnus 106)


Andolsun ki sana ve senden önceki (resûllere): “Şayet şirk koşarsan bütün amellerin boşa gider ve mutlaka hüsrana uğrayanlardan olursun.” diye vahyedildi.(39/Zümer 65)


   Allah’ın (cc) izin vermediği şeyleri şeriat hâline getiren, haram-helal, yasak-serbest şeklinde kanunlaştıranlar, Allah’a (cc) şirk koşulan ortaklardır. Çünkü kanun yapma, şeriat belirleme ve yasama Allah’ın (cc) en belirgin sıfatlarındandır. (bk. 12/Yûsuf, 40; 18/Kehf, 26) 

Şirkin imani bir tehlike olduğunu biliriz amma bazı söylemlerimizde illaki şirk olan sözleri kullanırız şöyleki

TEHLİLKELİ SÖZLERDEN ÖRNEKLER


İmanı tehlikeye atan veya insandan imanı kaldıran sözler elbette  bu  haberdeki kadar değildir.  Burada bu sözlerin bir kısmına yer verilmiştir. Bu ve benzeri sözleri söylemekten kesinlikle kaçınmalı ve yanlışlıkla bu sözler söylenirse de  hemen kelime-i şehadet getirilmelidir.


“Burası Allah’ın unuttuğu yer!”

“Bu adam Allah’lığın biri!”

“Allah baba kızar!”

“Kader utansın.. Kahpe kader!”

“Seninle Cennet’e bile girmem!”

“Öküz aleyhisselam!”

“Ben Allah mallah tanımam.”, “Şu işe Allah’ın bile gücü yetmez.”

“Onun hakkından Allah bile gelemez, ben nasıl geleyim”

Bu sözler insanı küfre götürecek sözler olsa da bu sözleri söyleyenler ekseriyetle imansızlığından değil cehaletinden dolayı söylemektedir. Bu gibi insanlara hemen kafir oldun damgasınız da vurmamak gerekir. Yumuşak bir uslup ile ikaz etmeli tevbe etmesini tavsiye etmeliyiz.


ŞİRK İMANIN, TEVHİDİN elbetteki zıddıdır.TEVHİD YANİ LAİLAHE İLLALAH demekle mümin oldugumuzu biliriz.

Gündelik hayatın ve çağın getirdigi anlam kargaşası bizim dilimizin özünü maalesefki biraz değiştirdi oysa HADİSİ ŞERİFTE MÜSLÜMAN KONUŞMASINDAN bellidir der.. 

Dilimizi, kalbimizi ve bütün azalarımızı küfür kelimelerden şirkten korumak dikkat gerektiren bir husustur ..


Peygamber Efendimiz, şirkten korunmak için sabah- akşam bu duayı okumuş, bizlere de okumamızı tavsiye etmiştir.


Okunuşu: "Allahumme inni euzu bike min en uşrike bike şey‘en ve ene a‘lemu ve estağfiruke lima la a‘lemu inneke ente allamulğuyubi."


Anlama: "Allahım! Şüphesiz ben bilerek herhangi bir şeyi şirk koşmak (eş ve ortak tanımak) tan sana sığınırım.Bilmeyerek işlemiş olduğum(şirk ve hatalarım) ın senden bağışlanmasını dilerim. Şüphesiz ki bütün gaybları (gizli şeyleri) ancak sen bilirsin."  (et-terğıb ve et-terhib:



18 Ocak 2024 Perşembe

Ölüm anında imanla gitmek için ne yapmak gerekir?

Şeytan ölüm anında yalnızca vesvese verir, bu da insanın imanını almak demek değildir. İnsan bu dünyada nasıl yaşamışsa ölüm anındaki şeytanın vesvesesine karşı da durumu öyle olur. Hayatını İslam ve iman dairesinde geçiren insanların imanını şeytan alamaz, verdiği vesvese de tesir etmez. Ancak yaşantısı İslamiyete uygun olmayan insanlar şetanın bu vesvesesinden korkmalıdır. Kısacası sekerattaki durumumuzu şu anki yaşantımız belirleyecektir.

Bir insanın yaşantısı, onun inancını, amelini ve şahsiyetini gösteren bir ayna gibidir. Tanımadığımız bir insanla biraz konuştuktan, beraber yolculuk ettikten veya bir alışverişte bulunduktan sonra onun hakkında belli bir hükme varırız; iyi veya kötü adam deriz.

Fakat bir insanın hem iyi taraflarını, hem kötü taraflarını biliyorsak, onun hakkında karar verme hususunda da ölçümüz bellidir. İyi yönleri kötü yönlerinden fazla ise iyi; kötü yönleri iyi yönlerinden fazla ise kötüdür. Başka bir ifade ile, bir insanın iyilik ve kötülüğü Allah’a olan kuluğu ile ölçülür. Bir insan inandığı gibi yaşıyor, kulluk vazifelerini yerine getirmeye gayret ediyorsa, o insan Allah katında iyidir ve makbul bir kuldur. Fakat imanı olduğu halde, İslâma uymayan hal ve hareketleri varsa bu insan günahkâr insandır.

Bu çeşit insanlar ölünce onları nasıl bir âkibet beklemektedir?

Peygamber Efendimiz (asm)'in bu konudaki ifadeleri açıktır:

“Nasıl yaşarsanız öyle ölürsünüz; nasıl ölürseniz öyle dirilirsiniz.”

“Kim ne halde iken ölürse, Allah onu o şey üzerine diriltir.” (Feyzü’l-Kadîr, 6 / 226)

Allah’a ve diğer iman esaslarına imanı sağlam olan bir insan, öldüğü zaman mü’min ve Müslüman sayıldığından Müslüman muamelesine tâbi tutulur. Böyle bir insanın âhiretteki durumuna gelince, bu hususta Peygamberimiz (asm)'in şu meâlde bir hadisi vardır:

“Kim Allah’tan başka bir İlâh olmadığını bilerek ölürse cennete girer.” (Müslim, İman: 43)

Bir insan öldükten sonra, Müslümanların onun hakkındaki şehadetleri ve kanaatleri de önemlidir. Müslümanlar o adamın imanlı, iyi bir insan olduğunu söylüyorlarsa, Cenab-ı Hakk'ın onların şehadetine göre muamele edeceğine dair rivayetler vardır. Yine, Müslümanların aleyhinde şehadet ettikleri kimse de ona göre muameleye tâbi olacaktır. Buna göre bu dünyada iman ve ibadet üzerinde yaşayan insan inşallah ölüm anında da imanla gidecektir. Evet, korku ve ümit arasında yaşamak gerekir. Ancak bu 

hal insanı ümitsizliğe sevk etmemelidir.

Sorularla İslamiyet...





8 Ocak 2024 Pazartesi

Allah'ın İnsanlara Yakınlığı ayetleri..

     Allah'ın İnsanlara Yakınlığı ile ilgili ayetler...


Her şeyin yaratıcısı ve sahibi olan Yüce Allah'a daha yakın olma düşüncesi her müminin istediği ve özlediği bir haldir. Rabbine yaklaşmak isteyen kişi kâinattaki hiç bir şeye benzemeyen sonsuz ve sınırsız olan yaratıcısını bilip tanımak, kulluk gereksinimlerini yerine getirirken nasıl bir iletişim dili benimseyeceğini bilmek ister. Tanımadan anlamanın, anlamadan yaklaşmanın ve sevmenin imkânı yoktur çünkü.

Tanımak için yolumuzu yönümüzü ona çevirmeli değilmiyiz?

Bizlere  bu kadar yakın olan rabbimizin size şah damarınızdan daha yakınım hükmü gereği Ona dönmeliyiz Onu tanımaya gayret etmeli değilmiyiz?    


Bakara Suresi, 186.

 ayet: Kullarım Beni sana soracak olursa, muhakkak ki Ben (onlara) pek yakınım. Bana dua ettiği zaman dua edenin duasına cevap veririm. Öyleyse, onlar da Benim çağrıma cevap versinler ve Bana iman etsinler. Umulur ki irşad (doğru yolu bulmuş) olurlar.

Nisa Suresi, 126. ayet

: Göklerde ve yerde ne varsa tümü Allah'ındır. Allah, herşeyi kuşatandır.

En'am Suresi, 103. ayet 

Gözler O'nu idrak edemez; O ise bütün gözleri idrak eder. O, latif olandır, haberdar olandır.

Enfal Suresi, 47. ayet:

 Bir de yurtlarından refahtan şımarıp-azıtarak, insanlara gösteriş yaparak çıkanlar ve (halkı) Allah'ın yolundan alıkoyanlar gibi olmayın. Allah, onların yaptıklarını çepeçevre kuşatandır.

Kaf Suresi, 16. ayet:

 Andolsun, insanı Biz yarattık ve nefsinin ona ne vesveseler vermekte olduğunu biliriz. Biz ona şahdamarından daha yakınız.

Vakıa Suresi, 83. ayet:

 Hele can boğaza gelip dayandığında,

Vakıa Suresi, 84. ayet:

 Ki o sırada siz (sadece) bakıp-durursunuz,

Vakıa Suresi, 85. ayet:

 Biz ona sizden daha yakınız; ancak görmezsiniz.

Mücadele Suresi, 7. ayet:

 Allah'ın göklerde ve yerde olanların tümünü gerçekten bilmekte olduğunu görmüyor musun? (Kendi aralarında gizli toplantılar düzenleyip) Fısıldaşmakta olan üç kişiden dördüncüleri mutlaka O'dur; beşin altıncısı da mutlaka O'dur. Bundan az veya çok olsun, her nerede olsalar mutlaka O, kendileriyle beraberdir. Sonra yaptıklarını kıyamet günü kendilerine haber verecektir. Şüphesiz Allah, herşeyi bilendir.


 Bu kadar ayetlerin ışıgında insanın kendini muhasebe etmesi gerekmezmi?Bu dünya muhasebesini yapanın ahirette hesabı kolay olur buyurmuş yüce nebi s.a.v.

Allah'u tealanın  bizlere olan yakınlığını hissetmek ve bu yakınlığı dahada yogun yaşamak dinimizin emrine uyup ibedetlerimi yapmakla saglanır ..


 insanın aczini ,fakrını,ihtiyacını anlaması için bu yakınlıgı istemeli..

 İnsanın, hayatına lazım olan hiçbir şeyi vücuda getirmeye gücünün yetmemesi onun acizliğini, her şeye ihtiyacının olması fakrını; yorulması, unutması ve uyuması ve bir anda iki şeyi irade edememesi ise onun naks ve kusurunu gösterir.

De ki: Eğer Allah'ı seviyorsanız, bana tâbi olun ki, Allah da sizi sevsin" (Âl-i İmrân 3/31).


muhabbetin temeli rasûlüllaha uymaya bağlanmıştır. Dolayısıyla müslümanlar Hz. Muhammed'in

sünnetine uydukları nisbette muhabbetullah yolunda mesafe alırlar.  Bize verilen her beşeri duyguyu yüce ALLAH'IN bizlere olan yakınlığının göstergesi olarak tefekkür edebiliriz..

    Veli zatın dediği gibi Ben  onu seviyorum sanmıştım yıllarca  sonra anladımkı benden önce o beni seviyormuş.

Müslümanın Allah'tan başka varlıklara karşı duyacağı sevgi ve saygı beşeriyet

sınırlarının ötesine geçemez ve hiç bir sevgi müminin kalbinde Allah sevgisine

ortak olamaz.

Bütün sevgilerin kaynağı ALLAH'u tealanın bizlere olan yakınlıgı ve sevgisidir. 








26 Aralık 2023 Salı

İslam'ın ahlakı hayadır."

                     


       İslam'ın ahlakı hayadır."


“Her bir dinin kendine has bir ahlakı vardır. İslam’ın ahlakı hayâdır.” (Muvatta, Hüsnü’l-Hulk, 9)

 

İslam'ın ahlakı hayadır."



Allah'ın elçisi Hz. Muhammed (S.A.V) çok iffetli ve utangaçtı; aslında tam manasıyla bir namus sembolüydü.


Sahabe'den pek çok kimsenin rivayet ettiğine göre, genç kızlardan daha haya sahibi ve utangaçtı. Hiçbir zaman yüksek sesle veya yakışıksız bir tavırla konuşmamıştır.


Alış-veriş için pazara çıktığında insanların yanından yavaşça ve tebessüm ederek geçerdi.


Bazı insanlar Kâbe'nin yanında yıkanırken veya çıplak tavaf ederken Rasulullah bu tip davranışlardan hoşlanmazdı. Bir mecliste istemediği bir şey duyduğu zaman insanların yüzüne karşı bir şey söylemezdi. Fakat yüzünün rengi duygularını yansıtır ve ashabı da böylece ihtiyatlı olurdu.


Ebu Said el-Hudri şöyle demiştir: " Rasulullah bakire kızdan daha hayâlıydı. Ashabı, Rasulullah'ın bir şeyden hoşlanıp hoşlanmadığını yüzünden anlardı'


Hz. Aişe, Resulullah'ın hayâsızca, ağzının içi görülecek şekilde güldüğünü görmediğini, sadece gülümsemekle yetindiğini söylemiştir.


Cabir b. Semüre'nin rivayetine göre Rasulullah konuşkan değildi. Açık ve sükûnetle konuşurdu. Hz. Aişe şöyle demiştir: " Rasulullah sizin konuştuğunuz gibi hızlı konuşmaz, yanındakilerin daha sonra hatırlamalarını kolaylaştıracak şekilde kelimeler arasında bir müddet duraklardı." İbni Ömer'in anlattığına göre Ensar'dan bir zat, kardeşini hayalı olmaya karşı ikaz ederken, oradan geçen Rasulullah şöyle demiştir: " Onu yalnız bırak, hayâ imanın parçasıdır."


İmran b. Hüseyin'in rivayetine göre Rasulullah 'Hayâ imandandır ve hayâlı olan kişi ise Cennet'tedir. Ahlaksızlık kalbin katılığındandır. Kalbi katı olan kişi ise Cehennem dedir ." buyurmuştur.


Zeyd b. Talha' nın rivayetine göre Rasulullah (S.A.V) şöyle demiştir: " Hayâ ve iman bir aradadır; biri gittiğinde diğeri de peşinden gider'


Yine aynı şahsın rivayetine göre Rasulullah (S.A.V) " Her dinin bir hususiyeti vardır ve İslam in hususiyeti ise hayâdır ' buyurmuştur.


Ebu Hureyre şöyle rivayet etmiştir: " Rasulullah (sunulan) hiçbir yemek hakkında yorum yapmamıştır. İstediğinde yemiş; istemediğinde ise (menfi bir yorum yapmadan) bırakmıştır "


Enes'in rivayetine göre de Rasulullah: " Kaba söz ayıptan başka bir şey getirmez. Hayâ da girdiği yeri süsler :' buyurmuştur.


Hz. Aişe'nin bir rivayetinde Peygamber şöyle demiştir: " Cezasını ben bile çekecek olsam, hiç kimsenin kabahati hakkında konuşmak istemem


Resulullah (sav) "Allah'tan hakkıyla haya edin!" buyurdular. Biz: "Ey Allah'ın Resulü, elhamdülillah, biz Allah'tan haya ediyoruz" dedik. Ancak O, şu açıklamayı yaptı: "Söylemek istediğim bu (sizin anladığınız haya) değil. Allah'tan hakkıyla haya etmek, başı ve onun taşıdıklarını, batni ve onun ihtiva ettiklerini muhafaza etmen, ölümü ve toprakta çürümeyi hatırlamandır. Kim ahireti dilerse dünya hayatının zinetini terketmeli, ahireti bu hayata tercih etmelidir. Kim bu söylenenleri yerine getirirse, Allah'tan hakkıyla haya etmiş olur."


Resulullah (sav) buyurdular ki: "Her bir dinin kendine has bir ahlakı vardır, İslam'ın ahlakı hayadır."


Resulullah (sav) buyurdular ki: "Edebsizlik ve çirkin söz girdiği şeyi çirkinleştirir. Haya ise girdiği şeyi güzelleştirir."


Dini olmayanın ahlakı yoktur denebilir ki bu gün toplumdaki ahlak çöküntüsü herkesçe malumdur.



 Allah Rasûlü:  "Allah bir kulunu cezalandırmayı dilediği zaman ondan hayâyı alır. Hayâsı alınan kişi, Allah'ın gazabına müstahak davranışlar sergilemeye başlar. Önce emanet duygusu çekilip alınır. Sonra hainleşir. Hainleşince de ondan merhamet alınır. Merhamet çekilip alındığı zaman da o kimse, artık kovulmuş ve lanetlenmiş olur. Kovulup lanetlenen o kişinin Müslümanlık’la da ilişkisi kalmamış olur."[9]....


25 Ocak 2023 Çarşamba

Tûl-i emel)


 

Kalb hastalıklarından biriside (Tûl-i emel)dir. Tûl-i emel, zevk ve safâ sürmek için çok yaşamağı istemekdir. İbâdet yapmak için, çok yaşamağı istemek, tûl-i emel olmaz. Tûl-i emel sâhibleri, ibâdetleri vaktinde yapmazlar. Tevbe etmeği terk ederler. Kalbleri katı olur. Ölümü hâtırlamazlar. Va’z ve nasîhatdan ibret almazlar. Hadîs-i şerîfde, (Lezzetlere son veren şeyi çok hâtırlayınız) buyuruldu. Hadîs-i şerîfde, (Ölümden sonra olacak şeyleri bildiğiniz gibi, hayvânlar da bilselerdi, yimek için semiz hayvân bulamazdınız) ve (Gece ve gündüz ölümü hâtırlayan kimse, kıyâmet günü şehîdler yanında olacakdır) buyuruldu. Tûl-i emel sâhibi, hep dünyâ mâlına ve mevkı’ine kavuşmak için ömrünü harcar. Âhıreti unutur. Yalnız zevk ve safâsını düşünür. Çoluk çocuğunun bir senelik gıdâsını hâzırlamak, uzun emel olmaz. Bir senelik nafakaya (Havâyıc-i aslıyye) denir. Lüzûmlu eşyâdan sayılır. Nisâb hesâbına katılmaz. Buna mâlik olan, zengin sayılmaz. Buna mâlik olmıyan bekâr kimsenin kırk günlük gıda maddesi saklaması câizdir. Dahâ fazla saklamaları tevekkülü bozar. Hadîs-i şerîfde, (İnsanların en iyisi ömrü uzun ve ameli güzel olan kimsedir) ve (İnsanların en kötüsü, ömrü uzun, ameli kötü olandır) ve (Ölmek istemeyiniz. Kabr azâbı çok acıdır. Ömrü uzun olup islâmiyyete uymak, büyük se’âdetdir) ve (Müslimânlıkda beyâzlaşan kıllar, kıyâmet günü nûr olacakdır) buyuruldu.

Tûl-i emelin sebebleri, dünyâ zevklerine düşkün olmak ve ölümü unutmak ve sıhhatine, gençliğine aldanmakdır. Tûl-i emel hastalığından kurtulmak için, bu sebebleri yok etmek lâzımdır. Ölümün her an geleceğini düşünmelidir. Sıhhatin, gençliğin ölüme mâni’ olmadıklarını unutmamalıdır. Çocuklardaki ve gençlerdeki ölüm sayısının yaşlılardaki ölüm sayısından çok olduğunu istatistikler göstermekdedir. Çok hastaların iyi olup yaşadıkları, çok sağlam kişilerin çabuk öldükleri her zemân görülmekdedir. Tûl-i emel sâhibi olmanın zararlarını ve ölümü hâtırlamanın fâidelerini öğrenmelidir. Hadîs-i şerîfde, (Ölümü çok hâtırlayınız. Onu hâtırlamak, insanı günâh işlemekden korur ve âhırete zararlı olan şeylerden sakınmağa sebeb olur) buyuruldu. Eshâb-ı kirâmdan Bera’ bin Âzib “radıyallahü teâlâ anh” diyor ki, bir cenâzeyi götürdük. Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem”, kabr başına oturdu. Ağlamağa başladı. Mubârek gözyaşları toprağa damladı. Sonra, (Ey kardeşlerim! Hepiniz buna hâzırlanınız) buyurdu. Ömer bin Abdül’azîz “rahime-hullahü teâlâ”, bir âlimi görünce, nasîhat istedi. O da, şimdi halîfesin, istediğin gibi emr edersin.

Yarın öleceksin, dedi. Biraz dahâ söyle deyince, Âdem aleyhisselâma kadar, bütün dedelerin ölümü tatdı. Şimdi sıra sana geldi, dedi. Halîfe, uzun zemân ağladı. Hadîs-i şerîfde, (İnsanlara vâiz olarak ölüm yetişir. Zenginlik isteyene, kazâ ve kadere îmân etmek yetişir) buyurdu ve (İnsanların en akllısı, ölümü çok hâtırlayandır. Ölümü çok hâtırlayan insana, dünyâda şeref, âhıretde yüksek dereceler nasîb olur) ve (Allahü teâlâdan hayâ ediniz. Başkalarına kalacak olan şeyleri toplamakla vaktinizi gayb etmeyiniz. Kavuşamıyacağınız şeyleri ele geçirmek için uğraşmayınız. İhtiyâcınızdan fazla binâlar yapmakla hayâtınızı harcamayınız) ve (Evlerinizi harâm malzeme ile yapmayınız. Dîninizin ve dünyânızın harâb olmasına sebeb olur) ve çok sevdiği Üsâme bin Zeydin “radıyallahü teâlâ anhümâ” bir ay sonra ödemek üzere yüz altına bir köle satın aldığını işitince, (Siz buna hayret etmediniz mi? Üsâme tûl-i emel sâhibi olmuş) buyurdu. İhtiyâc maddelerinin veresiye de alınmaları câizdir. Bir hadîs-i şerîfde, (Cennete gitmek istiyen, uzun emel sâhibi olmasın. Dünyâ işleri ile uğraşması ölümü unutdurmasın. Harâm işlemekde Allahdan hayâ etsin) buyurdu. Harâm olan lezzetlerin içinde yaşamak için uzun emel sâhibi olmak harâmdır. Mubâhlarla lezzetlenmek için tûl-i emel sâhibi olmak, harâm değil ise de, iyi değildir. Çok yaşamağı değil, sıhhat ve âfiyet ile yaşamağı istemelidir.

  Evet maalesefki uzun yaşama düşüncesi bizi uhrevi vazifelerimizden alıkoyuyorsa

Şimdi gençsin yaşlanınca yaparsın düşüncesi galip geliyorsa bu bizim uzun seneler yaşıyacak olduğumuzu zannetmektendir. Oysa Ne güzel söylemiş büyük üsdat

Dün geçti, Yarın var mı? Gençliğine Güvenme! Ölen hep ihtiyar mi?

Neler Kaybetti İnsan Kul'a Kulluk Uğruna... Ah Bir Erebilseydik , ''KUL'' Olmanın Şuuruna...ALLAHU-TEALAYA EMANETSİNİZ.

 

10 Kasım 2022 Perşembe

Tevhid ve şirk.

 




     Dini yaşamak kolaydır; Allah kolaylaştırır. Gerçek sıkıntı ve eziyet, “…Kim Allah'a ortak koşarsa, sanki o gökten düşmüş de onu bir kuş         kapıvermiş veya rüzgâr onu ıssız bir yere sürükleyip atmış gibidir.” (Hac Suresi, 31) ayetiyle bildirildiği üzere, şirktedir. 


   Dini yaşamakla insan maddi ve manevi terakki kazanır,maneviyatı gelişirken madi hayatında gelişmeler başlar . 

  Kendisine faydası olmayan sahte şeylerin degersizligini anlayan insan tek kurtuluşun yüce ALLAH'ın kapısında oldugunu bilir

  bu güven ona rahat bir dünyevi hayat saglar. Şirkin çirkin bataklıgından kurtulan kişi imanın güvenli,huzurlu,dingin rahatlığına erer ruhu RAB'BİN dilemesiyle nura kavuşur .


Ancak insanın apaçık düşmanı şeytan var, insana imanı yaşamayı zor ve sıkıntılı gösteren... Merhametlilerin merhametlisi Allah samimi kullarına imanı sevdirir ve onları karanlıklardan Kendi dosdoğru, aydınlık yoluna iletir. Dolayısıyla sinsi karakterli şeytanın, Allah’a kullukta samimi çaba içinde olan müminleri verdiği telkinlerle kandırması, yaşadıkları aydınlıktan kendi bataklığına çekmesi zordur.


  Oysa onlar, dini yalnızca O'na halis kılan hanifler (Allah'ı birleyenler) olarak sadece Allah'a kulluk etmek, namazı dosdoğru kılmak ve zekâtı       vermekten başkasıyla emrolunmadılar. İşte en doğru (dimdik ve sapasağlam) din budur. (Beyyine Suresi, 5)

  

    Şirk, yalnız birtakım eşya ya da putlara tapmakla sınırlı değil.


   Şirk yanlız tevhidi inkar etmekle olmaz  TEVHİDİ inkar eden müşrik olur .Tevhid Allahu tealayı birlemektir şirk bunun tam zıddıdır.

   şirk Allahu tealının hakkını gözetmemek, onun yerine başka şeyleri koymak, yardımı, nusretı, rızkı başkasından beklemek,


 Allah'tan başka varlıklardan yardım beklemek, onların hoşnutluğunu aramak ve Allah dışında başka bir varlığın rızasını Allah rızasına tercih etmek, kimi ‘şey’leri Allah’tan önde tutmak bunların tümü, Allah'a şirk koşma anlamındadır. İnsanın kendisini bu durumdan uzak/müstağni görmesi büyük hata olur. Hırsla dünyevi hedeflerine koşarcasına gidip kullugun vazifelerini yapmamamk insanın hem bu dünya, hem ahiret saaadetine engeldir .Çünkü HIRS sebebi Hasarettir kişinin hüsranına sebep olduğunu çok kere görmüşüzdür .Gerçek huzur,ve mutluluk 

YÜCE RABB'İN huzurunda huzur bulmaktır..

   

İnsanların dünyada özlemini duydukları huzur, mutluluk ve nimetler içinde yaşayabilmelerinin tek yolu, yalnızca Allah'a kulluk etme bilincini/sorumluluğunu taşımalarıdır. Bu gerçek unutulduğunda ise ahlâki çöküntü, insan ilişkilerindeki yozlaşma, çıkar ve beklentilere dayalı ilişkiler, güçlünün zayıfı ezmesi, acımasızlık, zalimlik, sahtekârlık ve düşmanlığa hayat sahası açılır. Allah'ın buyruklarının terk edilip, insanların kendi hevalarına uymaları, insanlığı ciddi dejenerasyona sürükler.

  çagımız tamda bu dejenerasyonun pençesinde kıvranırken bu gerçekler hayatımıza yön vermelidir..


SELAM VE hürmetlerimle ALLAH'u tealaya emenetsiniz ......





29 Ekim 2022 Cumartesi

               KİŞİ SEVDİĞİ İLE BERABERDİR HADİSİ ŞERİFİ..



''Kişi sevdigi ile beraberdir  öyle ise kimi sevdiginize dikkat edin'' ..Hadisi şerifi güzel bir tenbihtir aslında ,bu dünyada kimi sevdiğimizi ,ahiret yurdunda kiminle bereber olacağımızı bize bildiren RESULULLAH a.s.v   dır.Sözünde yalan,hata,yanılma olmayan yüce nebidir bu hadisi şerifin sahibi.


"Kişi sevdiği ile beraberdir." (Buhârî, Edeb, 96; Müslîm, Birr, 165)


Hadis-i şerifte ifade edilen sevgi, Allah için sevmek anlamındadır. Peygamberlerle, velilerle cennette beraber olabilmek içinş insanları teşvik amaçlıdır. Bir kimse cehenneme gitse de mümin ise tekrar çıkacak ve cennette sevdikleri ile birlikte olacaktır. İmansız kimseye beslenen sevgi ise, batıl bir sevgi olduğundan hadisin kapsamına girmez.


Hadis, müminleri hem Allah rızası doğrultusunda yaşamaya hem de Allah rızası dairesinde yaşayanları sevmeye davet etmektedir.


Kişi, burada da orada da hep sevdikleriyle beraberdir. Öyle ise, nebilerle, sıddîklerle, şehidlerle beraber olmak isteyen, evvela onları sevmelidir ki, orada onlarla beraber olabilsin. Veya başka bir ifadeyle, ahirette nebilerle, sıddîklerle, şehidlerle beraber olacak olanlar, burada iken onları sevip maiyetlerinde bulunanlardır. Kötülükleri temsil edenler için de yine aynı hadîsin hükmü ve mânâsı geçerlidir.


İşte tek cümlelik bir hadîs, böyle binlerce mânâ ve ifadeyi hem de bu derece veciz bir şekilde ifade etmektedir ki; böyle bir söz söylemek ancak vahye, ilhama açık bir Fetanetin (asm) kârı olabilir.


Nuayman, bazen içki içiyor ve Allah Resûlü de ona hadd-i şer'îyi tatbik ediyordu. Yaptığı bu şey bir günahtı. Dolayısıyla da sahabeden biri, ona kınayıcı bir söz sarfedince, Allah Resûlü, kaşlarını çattı ve:


"Kardeşinize karşı şeytana yardımcı olmayın. Allah'a yemin ederim o, Allah ve Resûlü'nü sever." (Buhârî, Hudûd, 4, 5) buyurdu.


Allah ve Resûlü (asm)'nü sevme, onlarla beraber olmayı netice vereceğinden, böyle bir insan, her ne kadar günah da işlese, kötü söze muhatap olmaya müstehak değildir; çünkü o Allah ve Resûlü'nü sevmektedir... Bu sevgi ise farzlarını yapan, büyük günahlardan kaçınan birisi için Resûlullah (asm) ile beraber bulunmaya yeter. Zira kişi sevdiğiyle beraberdir...


Kişi sevdiği ile haşrolunacaktır kişi kimi severse kıyamette onunla beraber olacaktır.

Bedevî bir Arap:


– “Yâ Rasûlallah! Kıyamet ne zaman kopacak?” diye sormuştu. Rasûl-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- bedeviye:


– “Âhiret için ne hazırladın?” diye sormuştu. Enes -radıyallahu anh- rivayetinde bedevî:


– “Ya Rasûlallah! Benim Allah’a ve onun Peygamberine muhabbetten başka âhiret için bir hazırlığım yoktur.” diye cevâp vermesi üzerine; Rasûl-i Ekrem -sallallahu teâlâ aleyhi ve sellem- bedevîye:


– “Sen sevdiğin kimse ile berabersin!” buyurmuştur. Enes -radıyallahu anh- der ki:


Biz de “Yâ Rasûlallah! Âhirette sevdiğimiz ile beraber miyiz?” diye sorduk. Rasûl-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem-:


– “Evet berabersiniz!” diye tasdîk buyurdu.


Bu cevap bizede kimleri sevdiğimizi ,kimlerle haşrolacağımızı düşünme kapısnı açıyor değilmi kardeşler..sevdigimiz önce yüce ALLAH'U TEALA SONRA ONUN SEVGİLİ HABİBİ EDİBİ MHAMMED MUSTAFA (S.A.V)  olmalıkı ahirette kurtuluşumuz olsun .....Sevgi ve muhabbette rabbimize emanetsiniz...


Öne Çıkan Yayın

Esmaul husnadan anladiklarimiz

Esmaul husnadan anladiklarimiz ne kadardır bi soralim kendimize oysa rabbimizi tanimanin o nun fiil ve uzerimizdeki tasarrufunu bilmenin...