MUHTEREM ANNELERİMİZ...



Hz. Hatice (r.a.) (556-620)
Hz. Hatice (ra), Hz. Muhammed'in (asm) temiz, iffetli ve yüce ahlâk sahibi olan hanımlarının ilkidir. Mekke'de 556 yılında doğduğu tahmin edilen Hz. Hatice, aynı zamanda soy itibariyle, Peygamber Efendimiz (asm) ile akrabadır. Baba tarafından her ikisinin soyları da Kusay'da birleşmektedir. Anne tarafından da buna benzer bir akrabalık mevcuttur. Künyesi, Ümmü'l-Kasım Hatice bint Huveylid b. Esed b. Abdilüzza b. Kusay el-Kureyşi şeklindedir.
Babası Kureyş'in ileri gelenlerinden Huveylid, annesi Fatıma bint Zaide b. Cündeb el-Amiriyye olup soyu anne tarafından Lüey b. Galib'te Peygamber Efendimizin soyu ile birleşir. Asil bir Arap kadını olan Hz. Hatice, namusluluğu, dürüstlüğü ve iffetiyle nam salarak "Tahire" lakabıyla tanındı. İslamiyet'ten sonra "Kübra" sıfatıyla da anılmaya başlandı. Daha önce iki kez evlendiyse de, birincisinden sonra evlendiği ikinci eşi de ölünce bir daha evlenmedi. Uzun süre dul kalarak evlilik tekliflerinin hiç birini kabul etmedi. Bu dönemde gerek iffetiyle nam salması gerekse zengin biri olması taliplilerinin çok olmasını netice veriyordu.
Hz. Hatice, ticaretle uğraşan zengin, haysiyetli, şerefli bir kadındı. Ücret mukabili anlaştığı kişiler aracılığıyla Mekke dışına düzenlenen ticaret kervanlarına katılırdı. Daha sonra güvenilirliği ile tanınan Hz. Muhammed'e (sav) ticaret ortaklığını teklif etti. Teklifi kabul edilince Hz. Muhammed'in başkanlığında bir ticaret kervanı hazırlayarak Şam'a gönderdi. Kendi kölesi Meysere'yi de O'nun emrine verdi. Böylece Meysere, bu yolculuk sırasında yaşananlara bizzat şahit oldu. Mekke'ye dönüşlerinde Resul-i Ekrem'in başında iki meleğin bulut tarzında gölge ettiklerini görünce hizmetkarı olan Meysere'ye sordu ve yolculuk boyunca bu halin devam ettiğini Meysere'den öğrendi. (Mektubat, 177) Diğer yandan her zamankinden daha iyi bir ticaret yapılmış ve daha fazla kazanç elde edilmişti. İtimadı ve güveni ziyadesiyle artan Hz. Hatice, daha öncesinden anlaştıkları miktardan daha fazlasını Hz. Muhammed'e verdiği gibi, aracılar vasıtasıyla evlenme teklifinde de bulundu.
Bunun üzerine Hz. Muhammed durumu amcası Ebu Talib'e bildirdi. Her iki tarafın büyükleri bir araya gelerek evlenmeleri konusunda fikir birliğine varmaları üzerine nikahları kıyıldı. Bir rivayete göre 500 dirhem altın, diğerine göre 20 deve, mehir olarak Hz. Hatice'ye verildi ve düğünleri yapıldı. Bu sırada Peygamber Efendimiz 25, Hz. Hatice 40 yaşında idi. Peygamber Efendimiz böylece ilk evliliğini yapmış oldu. Bu evlilikten dördü kız (Fatıma, Ümmü Gülsüm, Zeyneb, Rukiyye) ikisi erkek (Kasım, Abdullah) olmak üzere altı çocukları oldu.
Hz. Hatice'nin faziletleri çok fazladır. Son Peygamberle evlenmesi, ilk Müslüman olması, Peygamber Efendimizle beraber ilk namazı kılması, mübarek bir silsile olan şeriflerin ve seyyitlerin ceddi olan Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin'in anneleri olan Hz. Fatima'nın annesi olması, hayatta iken cennetle müjdelenmesi gibi daha bir çok faziletlere sahip idi.
Evliliklerinden sonra mallarının idaresini Hz. Muhammed'e bıraktı. İlk vahiy geldiğinde Peygamberimizi alarak, akrabası olan ve Hıristiyanlık konusunda bilgi sahibi olan Varaka b. Nevfel'e götürdü. Bu zat, Peygamber Efendimizin başından geçenleri dinledikten sonra, beklenen son peygamber olduğunu ve Hira Mağarasında kendisine görünenin de vahiy meleği Cebrail olduğunu söyleyince Hz. Hatice hiç tereddüt etmeden Hz. Muhammed'e; "Senin Allah'ın resulü olduğuna şehadet ederim" diyerek ilk Müslüman olma şerefine nail oldu.
Hz. Hatice (ra), Allah'ın selâmına ve Rasûlullah'ın (asm) övgüsüne mazhar olmuş son derecede faziletli ve serefli bir kadındı. O, imanda, sabırda, iffette, güzel ahlâkta, kısacası her yönü ile örnek olan bir anneydi. Peygamber Efendimiz; "Hıristiyan kadınlarının en hayırlısı Imran'ın kızı Meryem, Müslüman kadınlarının en hayırlısı ise Hüveylid'in kızı Hatice'dir" şeklindeki mübarek sözleriyle faziletliliğine işaret etmiştir. Bir başka hadisinde de "Dünya ve âhirette değerli dört kadın vardır. Imran'ın kızı Meryem, Firavun'un hanımı Asiye, Hüveylid'in kızı Hatice ve Muhammed'in (asm) kızı Fatıma"dır ifadeleriyle yine Hz. Hatice'nin ismini yad etmiştir.
Hz. Hatice'nin sadakatı, Cenab-ı Hakk'ın lütfune mazhar oldu. Bir gün Cebrail (as) Peygamber Efendimize gelerek şöyle söyledi; "Hatice'ye Allah'ın selamlarını söyle ve Onu Cennette inciden yapılmış bir saray ile müjdele" dedi. Resul-i Ekrem, "Ya Hatice, bu Cebrail'dir, sana Allah'tan selam getirdi" deyince, Hz. Hatice, Allah'ın selamını büyük bir memnuniyetle kabul etti ve Cebrâil'e de iade-i selamda bulundu. Bu hadise Hz. Hatice'nin Allah katındaki değerinin çok güzel bir göstergesi olduğu gibi, daha hayatta iken Cennetle müjdelenmiş oldu.
Hz. Muhammed (sav) yirmi beş yıl süren mutlu bir evlilikleri süresince, Araplarda çok evlilik bir gelenek olmasına ve eşi Peygamber Efendimizden on beş yaş büyük olmasına rağmen başkasıyla evlenmedi. Ebu Talib'in vefatından üç gün sonra Hz. Hatice'nin de vefat etmesi Peygamber Efendimizi çok etkiledi (620). Bir taraftan azılı müşriklere karşı kendisini daima koruyan amcasını, diğer taraftan yirmi beş yıllık sadık hayat arkadaşını ve destekçisini kaybetmişti.
Hz. Hatice'nin vefatından sonra akrabalarıyla alakasını hiçbir zaman kesmeyen Peygamber Efendimiz, eşini de her zaman yad ederdi. Bazen hanımlarının yanında da yad edince özellikle Hz. Aişe'nin kıskanmasına sebep olurdu. Hz. Aişe'nin; ölüp gitmiş bir kadını ne diye hala anıp durduğunu, üstelik Allah'ın kendisine ondan daha hayırlısını verdiğini söylemesi üzerine, Hz. Hatice'nin daha hayırlı olduğunu ifade ederek; "Allah Hatice'den daha hayırlısını bana vermedi. Çünkü o herkesin küfür içerisinde olduğu bir zamanda bana iman etti. Herkesin beni yalanladığı bir zamanda, o beni tasdik etti. Herkesin her şeyi benden esirgediği bir zamanda, o beni malına ortak etti. Diğer eşlerinden çocuğu olmadığı halde Cenabı Hakk, ondan bana çocuk verdi " şeklinde mukabele de bulundu. Hatasını ve Resulullah'ı üzdüğünü anlayan Hz. Aişe özür dileyerek bir daha böyle ifadeleri kullanmadı. Yine Hz. Aişe'nin bildirdiğine göre, Hz. Hatice'yi yad edip onun için dua etmesi Peygamber Efendimize büyük haz verirdi.
Peygamber Efendimiz ömrü boyunca mübarek eşini hiç unutmadı. Hatıralarına değer verdi. Bedir Savaşı sırasında kızları Zeyneb'in eşi Ebü'l-As Müslümanların eline esir düştü. Zeyneb, kocasını esaretten kurtarmak maksadıyla, evlendiği zaman annesi Hz. Hatice tarafından kendisine hediye edilen gerdanlığı gönderdi. Eşinin hediyesi olan gerdanlığı gördüğünde çok duygulanan Peygamber Efendimiz, gerdanlığı Zeyneb'e geri göndermelerini rica etti.
Hz. Hatice'nin hayatı, Allah'ın rızası, ailenin huzuru, dünya ve ahiret saadetinin kazanılması hususunda Müslüman aileler için çok önemli bir örnek teşkil eder. Onun hayat tarzı ve fedakarlığı anısının ölümsüzleşmesini netice verdi. Çünkü, Hz. Hatice (ra) Müslümanlar arasında çok sevildi. Arap olan veya olmayan bir çok Müslüman aile kız çocuklarına onun adını vererek sevgilerini gösterdi. Peygamber Efendimiz; "Hıristiyan kadınlarının en hayırlısı Imran'ın kızı Meryem, Müslüman kadınlarının en hayırlısı ise Hüveylid'in kızı Hatice'dir" şeklindeki mübarek sözleriyle faziletliliğine işaret etmiştir. Bir başka hadisinde de "Dünya ve âhirette değerli dört kadın vardır. Imran'ın kızı Meryem, Firavun'un hanımı Asiye, Hüveylid'in kızı Hatice ve Muhammed'in (asm) kızı Fatıma"dır ifadeleriyle yine Hz. Hatice'nin ismini yad etmiştir.
Hz. Hatice'nin sadakatı, Cenab-ı Hakk'ın lütfune mazhar oldu. Bir gün Cebrail (as) Peygamber Efendimize gelerek şöyle söyledi; "Hatice'ye Allah'ın selamlarını söyle ve Onu Cennette inciden yapılmış bir saray ile müjdele" dedi. Resul-i Ekrem, "Ya Hatice, bu Cebrail'dir, sana Allah'tan selam getirdi" deyince, Hz. Hatice, Allah'ın selamını büyük bir memnuniyetle kabul etti ve Cebrâil'e de iade-i selamda bulundu. Bu hadise Hz. Hatice'nin Allah katındaki değerinin çok güzel bir göstergesi olduğu gibi, daha hayatta iken Cennetle müjdelenmiş oldu.
Hz. Muhammed (sav) yirmi beş yıl süren mutlu bir evlilikleri süresince, Araplarda çok evlilik bir gelenek olmasına ve eşi Peygamber Efendimizden on beş yaş büyük olmasına rağmen başkasıyla evlenmedi. Ebu Talib'in vefatından üç gün sonra Hz. Hatice'nin de vefat etmesi Peygamber Efendimizi çok etkiledi (620). Bir taraftan azılı müşriklere karşı kendisini daima koruyan amcasını, diğer taraftan yirmi beş yıllık sadık hayat arkadaşını ve destekçisini kaybetmişti.
Hz. Hatice'nin vefatından sonra akrabalarıyla alakasını hiçbir zaman kesmeyen Peygamber Efendimiz, eşini de her zaman yad ederdi. Bazen hanımlarının yanında da yad edince özellikle Hz. Aişe'nin kıskanmasına sebep olurdu. Hz. Aişe'nin; ölüp gitmiş bir kadını ne diye hala anıp durduğunu, üstelik Allah'ın kendisine ondan daha hayırlısını verdiğini söylemesi üzerine, Hz. Hatice'nin daha hayırlı olduğunu ifade ederek; "Allah Hatice'den daha hayırlısını bana vermedi. Çünkü o herkesin küfür içerisinde olduğu bir zamanda bana iman etti. Herkesin beni yalanladığı bir zamanda, o beni tasdik etti. Herkesin her şeyi benden esirgediği bir zamanda, o beni malına ortak etti. Diğer eşlerinden çocuğu olmadığı halde Cenabı Hakk, ondan bana çocuk verdi " şeklinde mukabele de bulundu. Hatasını ve Resulullah'ı üzdüğünü anlayan Hz. Aişe özür dileyerek bir daha böyle ifadeleri kullanmadı. Yine Hz. Aişe'nin bildirdiğine göre, Hz. Hatice'yi yad edip onun için dua etmesi Peygamber Efendimize büyük haz verirdi.
Peygamber Efendimiz ömrü boyunca mübarek eşini hiç unutmadı. Hatıralarına değer verdi. Bedir Savaşı sırasında kızları Zeyneb'in eşi Ebü'l-As Müslümanların eline esir düştü. Zeyneb, kocasını esaretten kurtarmak maksadıyla, evlendiği zaman annesi Hz. Hatice tarafından kendisine hediye edilen gerdanlığı gönderdi. Eşinin hediyesi olan gerdanlığı gördüğünde çok duygulanan Peygamber Efendimiz, gerdanlığı Zeyneb'e geri göndermelerini rica etti.
Hz. Hatice'nin hayatı, Allah'ın rızası, ailenin huzuru, dünya ve ahiret saadetinin kazanılması hususunda Müslüman aileler için çok önemli bir örnek teşkil eder. Onun hayat tarzı ve fedakarlığı anısının ölümsüzleşmesini netice verdi. Çünkü, Hz. Hatice (ra) Müslümanlar arasında çok sevildi. Arap olan veya olmayan bir çok Müslüman aile kız çocuklarına onun adını vererek sevgilerini gösterdiler.










Hazret-i Ayşe-i Sıddıyka (r.a.)

Müminlerin annesi...
Hz.Ebubekir (r.a.)'ın kızı. 612 yılında Mekke'de doğdu Annesi Ümmü Ruman binti Amir Ibn Umeyr'dir.  Çok küçük yaşta müslüman olmuştur. Künyesi Ümm-i Abdullah dır. Resulullah ona "Hümeyra" lakabını vermiş; 
"Dininizin yarısını bu Hümeyra'dan alınız" buyurmuşlardır.
Nikahı
Resulullah, ilk zevceleri Hatcetü'l Kübra hayatta iken başka bir kadınla evlenmemişti. Ölümünden sonra bir müddet daha evlenmedi. Osman İbn Maz'un hanımı Hz. Hule binti Hakim, Resulullah'a gelerek evlenme konusunu dile getirdi. Resulullah kiminle evleneyim diye sorduğu zaman, Hule:
-Kız da vardır dul kadın da vardır, hangisinmi istersiniz? Dul kadın Sude bint-i Zema, kız ise Ebubekir'in kızı Ayşe. Emr ederseniz ben gidip bir ağız yoklayayım.
Hule Zatı Risaletpenahilerinin gönlünün isteğini öğrendikten sonra Hz.ebubekir'in evine geldi ve meseleyi kendisine anlattı. O zaman Hz.Ebubekir (r.a.) Resulullah ile din kardeşi olarak sözleşmişti. Cahiliye devrinde söz kardeşlerinin çocukları arasında nikah caiz değildi.  Bu yüzden Hz.Hule'nin sözüne Hz.Ebubekir (r.a.) hayretle:
-Resulullah benim söz kardeşimdir, bu nasıl olur? der.
Hule meseleyi Resulullah'a aktardığında Allah Resulü buyururlar:
-Ebu  Bekir benim din kardeşimdir, bu şekilde kardeşler arasında nikah caizdir.
Hz.Ayşe'nin Resulullah'a nikahlanması 620 yılında oldu. Nikahın kıyılmasından iki yıl geçtikten sonra zifaf olmuştur.
Nikahını Hz.Ayşe anlatıyor:
"Ben nikah olacağım zaman çocuklarla oynuyordum. Annem benim evden dışarı çıkmama bir şey demezdi. o zamana kadar benim nikahdan haberim yokdu."
Hicret ve Resulullah'ın Evine Gidişleri
Resulullah Medineyi Münevvereye vardıktan sonra Zeyd İbni Harise ve kölesi Ebu Rafi'i ile aile efradını getirtmek için görevlendirdi. Bunlara iki deve ve ihtiyaçlarını tedarik etmek için 500 dirhemde para verdiler. Bir hayli  sıkıntıdan sonra Hz.Ayşe (r.a.) annesi ve kızkardeşleriyle birlikte Medine'ye vardı ve Benu Haris mahallesinde kendi akrabalarının ve yakınlarının yanına yerleşti.
Medine havası muhacirlere yaramamış, bir çoğu hastalanmıştı. Hz.Ebubekir (r.a.) de ağır hastalanmış ve ona Hz.Ayşe bakmıştı. İyileşmesinin ardından Ayşe rahatsızlanmış  ve yatağa düşmüş, hastalığının şiddetinden saçlarının tamamı dökülmüştü. Bir müddet sonra bu hastalıklar atlatılmıştı. Hz.Ebubekir Resulullah'a haber göndererek "Ayşe'yi niçin eve almadığını" sorar.  Resulullah "Mehriyeyi ödemek için paraları olmadığını" bildirirler. Bunun üzerine Hz.Ebubekir ödünç olarak 500 dirhem ona verir. Zatı Saadetleri de bu parayı Hz.Ayşe'ye gönderir.
Bu şekilde Hz.Ayşe (r.a.) koca evine gitme hazırlığı başlar. 623 yılında Şevval ayında Resulullah'ın evine gelir.
Hz.Aişe, Medine'de Peygamberimizin muharebelerine katıldı ve diğer sahabe hanımları gibi harpte yaralıların tedavisiyle bizzat uğraştı. Uhud gazasında sırtında su ve yiyecek taşıyıp yardım  için Peygamber Efendimizin herp yanında kalmıştı. Hatta, peygamberimizin Uhud'da müşrüiklerin taşlarıyla yaralanan mübarek yüzlerine, hasır yakıp, külünü basarak kanlarının durmasını sağlamıştı. Hz.Aişe bir ara Uhud'da kılıçla cepheye gitmek istemişse de, Resulullah buna müsaade etmemiştir.
İftira
Hz. Aişe (r.a) anlatıyor:
Resulullah (s.a.v) sefere çıkmak istediği zaman, kadınları arasında kura çeker, hangisinin ismi çıkarsa onunla giderdi. Benî Mustalik gazasından önce yaptığı gazada da aramızda kura çekti, benim ismim çıktı, bundan dolayı Resulullah ile beraber çıktım ve bu, hicab (örtünme) âyetinin indirilmesinden sonra idi. Onun için bir hevdece (deve üzerine konulan kapalı taşıyıcıya) konuldum, dönüşte Resulullah Medine'ye yaklaşınca bir yerde konakladı, sonra da yola çıkmaya nida ettirdi. Yola çıkmaya seslendikleri sırada ben kalktım ve yürüyüp ordugahı geçtim, tuvalete gittim, yerime dönerken göğsümü yokladım, ne göreyim Zafâr boncuklarından bir dizim vardı, kopmuş düşmüş, bunun üzerine döndüm, kaybolan dizimi aradım, bunu aramak beni alıkoydu.
Benim yol nakliyemi yapmakta olan grup varmışlar, hevdeci yüklenmişler ve beni içinde zannetmişler. Çünkü hafif idim, henüz küçük yaşta bir taze idim; beni hevdecte sanmışlar, deveyi çekmişler gitmişler. Döndüğüm zaman orada kimseyi bulamadım, bundan dolayı belki beni aramak için dönerler dedim, oturdum. Derken uyumuşum, Safvân b. Muattal ordunun arkasına kalır, insanların eşyalarını araştırır, bir şey kalmış ise kaybolmaması için diğer konak yerine götürürdü, beni görünce tanımış "Allah'tan geldik ve yine O'na döneceğiz" (Bakara, 2/156) demesiyle uyandım, hemen feracemle yüzümü örttüm, devesinden indi, ben bininceye kadar çekildi, bindim. Sonra deveyi çekti, yürüdü, öğle sıcağında orduya yetiştik; inmişler, bağrışıyorlardı. İndikleri zaman beni bulamadıklarından insanlar çalkalanmış, o sırada imiş ben üzerlerine varıverdim, artık herkes beni konuşmuş. Beni lakırdıya almış, helak olan helak olmuş.
Resulullah Medine'ye ayak bastı ve bana bir ağrı, sızı meydana geldi. Fakat rahatsız olduğum zamanlar Peygamber (s.a.v) den tanıyageldiğim alaka ve lütfu bu defa görmedim, ancak yanıma giriyor, "nasıl o?" diyordu. Bu beni işkillendirdi, henüz söylenen sözlerden haberim yoktu, nihayet nekahet dönemine geldim. Bir gece Mıstah'ın annesi ile hacetimiz için dışarı çıktım, işimiz biter bitmez yine Mıstah'ın annesi ile odama doğru döndük. Derken Mıstah'ın annesi mırtı, yani yün çarşafı içinde sürçtü dedi. Ben buna itiraz ettim. "Bedir'de bulunmuş bir zata sövüyor musun?" dedim, "Haberin yok mu" dedi, "ne var" dedim. "Ben dedi, şehadet ederim ki, sen hakikaten "Habersiz mümin hanımlar" dansın . Sonra ifk'çilerin dediklerini anlattı. Derhal hastalık üstüne hastalığım arttı, hemen ağlayarak döndüm.
Sonra Resulullah girdi ve "nasıl o?" dedi. "Bana izin ver ,ana babamın yanına gideyim" dedim. İzin verdi, ben de anama babama gittim. Anneme: "Ey anne, dedim, insanlar neler söylüyorlar?" "Kızcağızım! dedi, kendini üzme, vallahi bir erkeğin yanında sevgili parlak bir kadın olsun ve ortakları bulunsun da aleyhinde çok laf etmesinler, pek azdır. Daha dedi, bu ana kadar söylenilen sana malum olmadı mı?" Ben ağlamaya başladım ve bütün gece sabahı ettim, yine ağlıyordum. Ağlarken babam yanıma geldi, anneme, "bu niye ağlıyor" dedi. "Bu ana kadar söylenilenden bilgisi yokmuş" dedi. Babam da ağladı. "sus kızım" dedi. O gün durdum, göz yaşım dinmiyordu, ana babama ağlamak ciğerimi parçalayacak gibi geliyordu. İkisi de yanımda oturmuş, ben ağlıyorken Resulullah (s.a.v) üzerimize geliverdi, selam verdi, sonra oturdu. Hakkımda söylenilen söylenileliden beri yanımda oturmamıştı ve bir ay olmuş Allah Teâlâ ona benim bu işimle ilgili vahiy indirmemişti.
Sonra dedi ki: "Ey Aişe! Hal önemli, senden bana şöyle şöyle söz yetişti, şimde sen bu durumdan temiz ve beri isen Allah, muhakkak seni aklayacak ve eğer bir günaha düştünse Allah'a istiğfar ile tevbe et. Çünkü kul tevbe edince Allah Teâlâ tevbeyi kabul eder." Ne zaman ki Peygamber (s.a.v) konuşmasını bitirdi, göz yaşlarım boşandı, sonra babama "Tarafımdan Resulullah'a cevap ver" dedim. "Vallahi ne diyeceğimi bilmiyorum." dedi. Bunun üzerine anneme, dedim, "Tarafımdan Resulullah'a cevap ver." O da "Vallahi ne diyeyim, bilmiyorum, dedi. Ben henüz küçük yaşta bir taze idim, Kur'ân'dan çok okuyamazdım. Yani çok delil getirebilecek halde değildim. Dedim ki: "Vallahi ben anladım. Siz bunu işitmişsiniz, hatta gönüllerinizde yer etmiş, inanmışsınız. Şimdi ben size beriyim desem inanmayacaksınız ve eğer benim muhakkak tertemiz olduğumu Allah bilip dururken size kötü bir itirafta bulunsam hemen tasdik edeceksiniz .Vallahi benimle size başka bir mesel bulamıyorum, ancak Yusuf'un babası o salih kulun ki ismini zikretmemiştim dediği gibi "Artık (bana düşen) güzel bir sabırdır. Sizin anlattığınıza göre, yardımına sığınılacak ancak Allah'tır" (Yusuf, 12/18) dedim, sonra dönüp yatağıma yattım.
O halde ben vallahi biliyordum ki, Allah Teâlâ muhakkak beni temize çıkarır. Fakat vallahi, hakkımda vahy-i metlüvu (Kur'ân âyet) indireceğini zannetmiyordum. Benim işim nefsime göre, Allah Teâlâ'nın öyle okunup tilâvet olunacak bir emir ile tekellüm buyuracağı dereceden çok hakir idi. Ve fakat umuyordum ki, Resulullah uykuda bir rüya görür de Allah, beni onunla temize çıkarır. Allah bilir ya, Resulullah yerinden kalkmamıştı, ehl-i beyit'ten kimse de dışarı çıkmamıştı. Allah Teâlâ, Peygamberine vahyi indiriverdi, ona vahyedilirken olagelen hal hemen geliverdi ki, kış günüde bile vahyin ağırlığından dolu danesi gibi ter dökülürdü. Bunun üzerine, bir örtü örtüldü ve başının altına bir yastık konuldu. Vallahi ben telaş etmedim, aldırmadım, çünkü beraatimi, suçsuzluğumu biliyordum. Fakat Resulullah açılıncaya kadar, insanların dediklerine hak verecek bir vahiy gelivermek korkusundan, anamın babamın canları çıkacak zannettim.
Ne zaman ki Resulullah açıldı, gülüyordu, ilk söylediği kelime şu oldu: "Müjde ey Aişe! Rahat ol, vallahi Allah, seni kat'î olarak akladı" dedi. "Hamd, Allah'a; ne sana, ne de ashabına" dedim. Annem, dedi "Kalk ona!" Ben, "Vallahi ne ona kalkarım, ne de beraetimi indiren Allah'dan başkasına hamd ederim" dedim. Burada Allah Teâlâ den itibaren on âyet indirmişti. Bunun üzerine Ebu Bekir "Vallahi bundan sonra artık Mıstah'a infak etmem" dedi. Çünkü ona yakınlığı ve fakirliği sebebiyle nafaka veriyordu. Bu sebeple de Allah Teâlâ şu âyeti indirdi. "İçinizden faziletli olanlar (yakınlara...) vermemeye yemin etmesinler. Allah'ın sizi bağışlamasını arzulamaz mısınız?" (Nur, 24/22) , Bunun üzerine Ebu Bekir de "Evet, vallahi, Allah'ın beni mağfiret etmesini severim" dedi Mıstah'a yine nafakası verilmeye devam edildi. Netice olarak özrüm nazil olunca Resulullah kalktı minbere çıktı, bunları anlattı ve Kur'ân'ı okudu ve minberden indiği vakitte Abdullah b. Ubeyy'e, Mıstah'a, Hamne'ye ve Hassan'a had cezası vurdu.
Resulullah'ın Vefatı
Peygamberimiz (s.a.s) 632 senesinde hastalandı. bu hastalığı onüç gün sürdü. Bu sürenin beş günlük bölümünü  diğer hanımlarının yanında sekiz günlük bölümünü ise Hz.Aişe validemizin evinde geçirdi. Haziran ayının beşinde pazartesi günü öğleden önce, mübarek başı, Hz.Aişe validemizin göğsüne yaslanmış olarak vefat etti. Resulullah'ın vefatınmdan sonra Ashab-ı Kiram, Hz.Aişe vaidemize "müminlerin annesi" adını vererek, ona büyük hürmet göstermişlerdir.
Resul-i Ekrem (s.a.s) in Hz.Ayşe'ye muhabbeti fazla idi. Resulullah buyurdu:
"Hak Teala ile benim aramda bulunan meselede -kadınlar arasında eşitliği gözetmek hususunda- imkanı olduğu nisbette dikkat edip adaletten ayrılmadım. Fakat Ayşeye karşı sevgimin fazla olmasına mani olmak kudret ve imkanım dahilinde değildir. Hak Teala bunun için beni afv eylesin.
Son Kırk Yılı
Resulullah'ın vefatından sonra  kırk yıla yakın bir müddet daha yaşamış ve pek çok hadis rivayet etmiştir. Hz. Âişe'nin bu son kırk yıllık hayatındaki en önemli olay; Cemel Vak'ası'dır. Hz. Osman'ın karışıklık çıkaran entrikacı asiler tarafından şehid edilmesinden sonra halîfe olan Hz. Ali, katilleri bulmak ve kısas yapmak hususunda günün şartları gereği olarak sabırla hareket etmeyi uygun bulmuştu. Bu yumuşak davranıştan yüz bulan asiler taşkınlıklarını artırarak fenalıklarına devam ettiler.
Durum böyle endişe verici bir hâl alınca Ashâb-ı Kiram'ın büyüklerinden bir kısmı (Talha, Zübeyr...) Mekke'ye giderek o sırada hac için orada bulunan Hz. Âişe'yi ziyaret edip, olaylara el koymasını ve kendilerine yardımcı olmasını istediler. Hz. Âişe de; acele etmemelerini, sabırla bir köşeye çekilip Hz. Ali'ye yardımcı olmalarını tavsiye etti. Ashâb-ı Kirâm'ın büyükleri de Hz. Âişe'nin tavsiyesine uyarak, askerleriyle Irak ve Basra'ya gitmeyi uygun gördüler. Hz. Âişe'ye de: "Ortalık düzelinceye ve halifeye kavuşuncaya kadar bizimle beraber bulun, bize destek ol, çünkü sen müslümanların annesi ve Resulullah'ın muhterem zevcesisin, herkes seni sayar dediler. Hz. Âişe de, müslümanların rahat etmesi ve Ashâb-ı Kirâm'ın korunması için onlarla birlikte Basra'ya hareket etti.
Bu gidişi asiler, Hz. Ali'ye başka türlü anlattılar. Bu arada Hz. Ali'yi de zorlayarak Basra'ya gitmesini sağladılar. Hz. Ali de Basra'ya gelince Hz. Âişe'ye bir haberci yollayarak, olaylar ve yolculuğu hakkındaki düşüncelerini sordu. Hz. Âişe, fitneyi önlemek ve sulhu sağlamak için Basra'ya geldiğini; öncelikle katillerin yakalanmasını istediklerini halife Hz. Ali'ye bildirdi. Bu görüşü Hz. Ali de uygun bularak sevindi. Memnun olan her iki taraf üç gün sonra birleşmeyi kararlaştırdılar.
Bu barış haberini ve memnunluğu işiten münafıklar birleşmeye engel olmak için, gece karanlık basınca, her iki tarafa da ayrı ayrı askerlerle saldırdılar. Taraflara da: "Bakın, karşınızdakiler sözünde durmadı" deyip bu gece baskını ile ortalığı karıştırdılar. Karanlıkta neye uğradıklarını bilemeyen müslümanlar harb etmeye başladılar. Her iki taraf da karşısındakini suçluyordu. İşte bu iki müslüman grup arasında meydana gelen çatışmaya Cemel vak'ası denir.
Bu vak'ada Hz. Aişe'nin ictihadı Hz. Ali'nin ictihadına uymamıştı. Buna rağmen galib olan Hz. Ali, müminlere anneliği Kur'an-ı Kerim ayeti ile sabit olan Hz. Aişe'ye ikram ve izzette bulundu. "Ali'yi sevmek imandandır." hadisini haber veren Hz. Âişe de Hz. Ali'yi çok severdi. Daha sonra Hz. Ali'nin şehâdetine üzüldü ve çok ağladı. Çünkü, sahâbiler birbirlerini çok severlerdi.
Hayatının son devrelerini müctehid olarak bilhassa kadınlara mahsus hallere dair fıkhî hükümlerde fetvalar vererek geçirdi. 676 yılında Medine-i Münevvere'de vefat etti. Cenazesini Ashâbtan Ebû Hureyre (r.a.) kıldırdı. Vasiyyeti üzerine Medine'de el-Bakî' kabristanına defnedildi.
Giyimleri
Kırmızı gömlek ve siyah örtü giymekle beraber, turuncu elbiseyi tercih ederdi. Ehrama girerken altın yüzük taktığı sarı elbise giymiş olduğu görünmüştür. Arada sırada ipek de giyerdi. Çok kanaatkar olduğu için yalnız bir çift ayakkabısı vardı, bunu temizler temizler giyerdi.
Bir fistanı vardı, kıymet itibarı ile 5 dirhem ederdi, fakat bu fistan zamanında o kadar kıymetli idi ki gelinler, düğünlerinde gelir bunu emanet alırlardı.
Elbise hususunda çok titiz idi, bir ara yeğeni Hafza ince bir başörtü ile yanına gelmişti. Hz.Ayşe onun baş örtüsünü tutup buyurdu:
"Sen bilmiyormusun Cenab-ı Hak Sure-i Nur da ne buyurmuştur?" Sonra kendisine kalın bir başörtüsü verdi.
İlmi ve İçtihadları
Hz. Ayşeden baş diğer hatunlarıda Resulullah'ın  mubarek ağızlarından bire çok  söz duymuşlarsa da, hiç biri bu sözün hakiki ruhuna Hz.Ayşe gibi nüfuz edememişlerdir.
Hz.Ayşe körü körüne taklide muhalifdi.
Kadınlar camiye gidebilir mi?
Resulullah kadınların camiye gelip de, camide namaz kılmalarına müsaade etmiş olduklarından. Hz.Aişe bu işin daimi olarak caiz olduğuna karar vermiştir. Fakat  Hz.Aişe kadınların dönem içinde camiye gitmelerinin mahzurlu olabileceğini işaret ederek "Resulullah bu hususu hissetmiş olsalardı, her halde o  zaman kadınların camiye gitmelerini men ederdi. Nitekim İsrail oğullarının  kadınları men edilmişlerdir" dedi.
İslamda ibadetlere şirk karıştırmaktan men eylemede titiz idi.
Kabenin örtüsü kullanabilinir mi?
Kabe'nin anahtarcı başısı olan Şeybe İbn-i Osman bir ara, Kabe'nin örtüsünü kaldırdıktan sonra pis ve kirli ellerle tutulmasın diye:"Toprağa gömelim" diyince. Hz.Ayşe bunun Kabenin örtüsünün zamanla mukaddesleştirileceğinide göz önüne alarak, uygun görmedi ve buyurdu: "Kabe'nin örtüsünü istediğiniz gibi kullanırsınız, isterseniz satar, onun parasını da fakire fukaraya verirsiniz"
İlim elde etmekle kalmamış, bir çok meselede de içtihad etmişti.



Hazret-i Hafsa (r.a)


Müminlerin annesi...
Hz.Peygamberimiz'in risaletinden beş  sene önce doğdu.
Hz.Ömer r.a. kızı. Annesi büyük sahabi Osman b. Mazun kızkardeşi Zeynep.
İslamı ne zaman kabul ettiği bilinmemektedir.
Hz.Ömer'in İslam'ı kabülünden sonra bütün aile ve yakınlarının müslüman olduğu bilgisinden yola çıkılarak onun da  babasıyla birlikte müslüman olduğu söylenebilinir
İlk evliliği
Müminlerin annesi Hz.Hafsa daha önce Huneys b.Huzafe es Sehmi ile evlenmişti. Huzfe Habeşistan'a hicret eden müslümanlardandır. Hz.Hafsa'nın da bu hicrete katıldığı yolunda rivayetler bulunmaktadır. Habeşistan'dan dönen Huzafe daha sonra eşi Hz.Hafsa ile birlikte Medine'ye hicret etti. Hz.Huneys b.Huzafe Uhud savaşına katılmış ve ciddi biçimde yaralanmıştı.  Bu yara sonucu Medine'de şehit oldu.
Zatı Saadetleriyle Evliliği
Hz.Hafsa beyinin yarasını bizzat kendisi tedavi etmeye çalışmıştır. Beyinin vefatına çok üzülür ve yas tutar. Nihayet Hz.Ömer dul kalan kızını Hz.Ebubekir'e nikahlamak ister cevapsız kalır, bu kez o günlerde eşi Resulullah'ın kızı Rukiye'nin vefatı ile yalnız kalan Hz.Osman r.a. nikahlamak istersede, Resulullah'ın kızı Ümmü Gülsüm ile evlenmeyi uman Hz.Osman bire süre düşündükten sonra:
- Şu günlerde evlenme doğru değil, diyerek özür diler.
Gerçek bir mümüne yakışacak şekilde kızını salih bir mümine nikahlamak için çaba harcayan Hz.Ömer, neticeye ulaşamayınca büyük bir üzüntüyle Hz.Peygamber'e gider. Söz sırasında:
- Ya Resulullah, Osman'a şaşıyorum. Hafsayı nikahlamayı teklif ettim yanaşmadı, diye dert yanınca.
Hz.Peygamberimiz:
- Sana Osman'dan daha hayırlı  bir damat, Osman'a da senden daha  hayırlı bir kaynata tavsiye edeyim mi?
Hz.Ömer:
- Evet ya Resulullah.
Hz.Peygamberimiz buyururlar:
- Sen kızın Hafsa'yı bana nikahlarsın, ben de kızım Ümmü Gülsüm'ü Osman'a nikahlarım.
Bu teklif karşısında bütün dünyalar Hz.Ömer r.a. olmuştu. Allah Resulu ile akrabalık kurmak hususunda büyük bir istek duymasına rağmen teklif etmek cesaretini gösteremiyordu. Çünkü Hz.Hafsa, Hz.Ayşe'nin deyimiyle, "Tam babasının kızı"  yani biraz sert idi. Resulullah bu teklifi ile Hz.Ömer'in duyduğu şiddetli arzuyu gerçekleştirerek hem aralarındaki  yakınlığı pekiştirmek, hem de onun İslam'a yaptığı hizmetleri ödüllendirmek istemişti.
Resulullah ile Hz.Hafsa'nın düğünü hicri üçüncü yılını ortalarında yapıldı. Dörtyüz dirhem mehir verildi.
Zatı Saadetleri bir ara Hafsa'yı boşamak istemiş ancak Cebrail'in " O çok oruç tutan çok namaz kılandır. Senin cennette de zevcendir" emriyle talaktan geri dönmüştür.
Tahrim Hadisesi
Hz.Peygamber'in eşleri içersinde birbiriyle en iyi anlaşanları Hz.Hafsa ile Hz.Ayşe idi. Hatta ikisinin sebeb oldukları bir takım olaylar üzerine Tahrim Sûresi gelmişti.
Zatı Risaletpenahileri helvayı ve balı çok severlerdi. İkindi nemazından sonra hanımlarının yanına gelirlerdi. Bir ara Hz.Hafsa'nın yanlarına gelmişlerdi. Her zamankinden fazla evde kalınca, kadınlık tabiatının bir eseri olarak, Hz.Ayşe'nin içine bir kurt düşer, işi  kurcalmağa kalkar. Anlaşılıki, bir kadın Hz.Hafsa r.a. bir mikdar bal hgediye göndermiştir. Zatı Saadetleride  oturup  balı yemişlerdir. Hz.Ayşe meseleyi Hz.Sude'ye anlatır ve kendisinede şunu öğretir:
- Zatı Saadetleri senin yanına geleceklerdir, geldiği  zaman, söyle" Ye resulullah siz Magafir mi *yediniz?
Hz.Sude r.a. bu soruyu Resulullah'a sorunca, buyurdular:
- Hafsa'nın evinde bir az bal yedim.
- Yediğiniz bal muhtemlen yabani arı balı  idi.
Resulullah, bir ara yine Hz.Hafsa'nın evine geldiklerinde kendine bal ikram edilmek istendiğinde:
-Canım bal yemek istemiyor, bundan böyle de bal yemeyeceğim, buyurdular.
Zatı Saadetleri bal yememeğe karar verince, Vahy gelip aşağıdaki Ayeti  Kerime nazil olur:
"Ey Peygamber! Eşlerinin rızasını gözeterek Allah'ın sana helâl kıldığı şeyi niçin kendine haram ediyorsun?." (Tahrim Sûresi/1)
Bu hadiseden sonra, Zatı Saadetleri Hz.Hafsa'ya tenbih edip kendisine açtığı  gizli  bir sırrı ** kimseye söylememesini tenbihler. Hakat Hz.Hafsa Hz.Ayşe'den gizleyemez. Bunun üzerine aşağıdaki ayeti kerime nazil kılındı:
"Peygamber, eşlerinden birine gizlice bir söz söylemişti. Fakat eşi, o sözü başkalarına haber verip Allah da bunu Peygamber'e açıklayınca, Peygamber bir  kısmını bildirmiş, bir kısmından da vazgeçmişti. Peygamber bunu ona haber   verince eşi: Bunu sana kim bildirdi? dedi. Peygamber: Bilen, her şeyden haberdar  olan Allah bana haber verdi, dedi. " (Tahrim/3)
Bu şekilde, Resulullah üzülünce, Hz.ayşe ve Hz.Hafsa ikisi birlikte bir çare aramağa başlarlar. bunun üzerine ikisi hakkında aşağıdaki ayet-i kerime nazil olur:
"Eğer ikiniz de Allah'a tevbe ederseniz, (yerinde olur). Çünkü kalpleriniz sapmıştı. Ve eğer Peygamber'e karşı birbirinize arka verirseniz bilesiniz ki onun dostu ve yardımcısı Allah, Cebrail ve müminlerin iyileridir. Bunların ardından  melekler de (ona) yardımcıdır" (Tahrim/4)
Ahlak ve Adetleri
Hz.Hafsa r.a. dini hususlara kuvvetli bağlı idi, çok geceleri ibadetle geçirir, gündüzleri oruç tutardı. Ömrünün sonuna kadar orucunu bırakmadı. Biraz hiddetli, çabuk kızardı. Bazen, Zatı saadetleriyle çekişmeğe bile cesaret ederlerdi. Sahih-i Buhari'de Hz.Ömer'den Hz.Hafsa hakkında bir rivayet nakl edilmiştir:
Cahiliye devrinde kadına pek önem verilmezdi. Bir ara benim bir işim oldu, karım bu konuda konuşmak isteyince bağırarak:
- Sana ne oluyor, bu işe sen nasıl karışırsın?
Karım:
- Sen bana söz söyletmek istemiyorsun, halbuki  senin kızın Resulullah'a  karşı  söz söyleyip cevap bile veriyor.
Bende bu sözü duyduktan sonraHafsa'ya gittim ve sorup, mesele nedir diye anlamak istedim.
- Annen böyle söylediğine göre, demek sen Resulullah'a karşı geliyormuşsun? Sakın bundan böyle bunun gibi hareket yapayım demeyesin. Yoksa azabı İlahi'den kurtulamazsın, diye kendisini korkuttum.
Vefatı
Hz.Hafsa hicri 45 yılında Medine'de vefat etmiştir.

KAYNAK:
1) Kadın Sahabiler, Mevlana Niyaz, Tercüme: Prof Ali Genceli, Toker Yayınları
2) Şamil İslam Ansiklopedisi
3) Elmalı Tefsiri
*  Magafir, bir nevi çiçek, bal arıları usaresini çekerlerdi. Resulullah bu çiçeğin ağır kokusunu sevmezlerdi.
** Sır olan söze gelince, bu konuda da üç sözden bahsedilmektedir.

Birincisi,  en sahih olarak rivayet edileni, bal şerbeti yeminidir.

İkincisi, esasen rivayeti zayıf olmakla beraber daha çok yaygın olan Mâriye yeminidir. Fakat bunların ikisinin de diğer eşlerden gizlenmesi gereken büyük bir sır olacağını, bundan dolayı iki kadına karşı çıkıp Peygamber'in nâil olduğu bütün kudret ve kuvvetin beyanıyla "Şüphesiz ki onun dostu ve yardımcısı Allah, Cebrail ve müminlerin iyileridir. Bunların ardından melekler de ona yardımcıdır." (Tahrim, 66/4) diye gayet dehşetli bir ihtar ve tehdidin reva görüleceğini, akıl pek de kabul edebilecek gibi görünmez. Gerçi asıl mesele söylenen sırrın büyüklüğünde değil, zatında küçük de olsa, sır olması itibariyledir. Önemsiz gibi görünen birtakım şeyler vardırki, sırası gelince pek büyük bir öneme sahip olabilirler. Küçük bir sırrı saklayamayanın büyüğünü hiç saklayamayacağı cihetle kendisine verilen bir emaneti muhafaza edemeyeceğinden dolayı emniyet ve güveni zayi etmiş, bir töhmet ve hıyanet konumuna düşmüş olur. Bununla beraber ona yapılacak kınama ve azarlamanın da, sırrın mahiyetiyle uygunluk arzedeceği, "Bir kötülüğün cezası, ona denk bir kötülüktür. Kim bağışlar ve barışı sağlarsa, onun mükafatı Allah'a aittir." (Şûrâ, 43/40) hükmüyle bilinmektedir. Bu yüzden kanaatimizce burada söylenen sırrın başka bir söz olması gerekir.

Üçüncüsü, Hz. Peygamber (s.a.v.)'in kendisinden sonra devlet başkanlığının Ebu Bekr'e ve Ömer'e geçeceğini Hafsa'ya bir müjde olarak haber vermiş ve gizlenmesini emretmiş olmasıdır. Tefsirlerin birçoğunda zikredilmiş olan bu haber, gerçi Kütüb-i Sitte'de (altı kitapta) nakledilmemiştir. Ancak Mâriye olayını rivayet edenler içinde bu haberi de rivayet edenler olduğu gibi başka güvenilir zatlar da nakletmişlerdir. "el-Bahru'l-Muhît"de Ebu Hayyan şöyle diyor: "Hadis, Mâriye sebebiyledir; bir de bal içtim denilmiştir. Meymûn b. Mihrân dedi ki: "Hadis, Peygamber'in Hafsa'ya sır olarak söylediği şu hadistir: "Ebu Bekr ve Ömer benden sonra hilafet yoluyla benim emrime sahip olacaklardır". Hafsa da gizlice Aişe'ye söyledi. Hakikaten bu işin gizlice söylendiği hakkında daha başka haberler de vardır." İbnü Ebî Adî ve Ebu Nuaym Hz. Ebu Bekr'in faziletleri hakkında ve İbnü Merdûye birkaç yolla Hz. Ali ve İbnü Abbas'tan şöyle rivayet etmişlerdir. Her ikisi de dedi ki: "Ebu Bekr ve Ömer'in emirlikleri Allah'ın kitabında vardır. "Peygamber, eşlerinden birine gizlice bir söz söylemişti..." (Tahrim, 66/3) Peygamber Hafsa'ya demişti ki: "Baban ve Aişe'nin babası benden sonra insanların vâlisidirler. Sakın kimseye söyleme." En iyisini Allah bilir."












Müminlerin Annesi...

Dört hatunun faziletleri bütün dünya hatunlarının faziletlerinden üstündür.
Meryem Bint-i İmran, Firavun'un karısı Asiye, Hatice bint-i Huveyled ve Fatma bint-i Muhammed"
Hz. Hatice, iki cihan serveri, Peygamber Efendimizin, temiz, iffetli, yüce ahlak sahibi hanımlarından ilki, müminlerin annesi. 
Kureyş kavminden, babası Huveylid, annesi Fatıma. Baba ve anne tarafından soyu Peygamber efendimizin soyu ile birleşmekte.

Hz.Hatice ilk önce Varaka ibn-i Nevfel'e nişanlanmış ancak nikah yapılmamıştır. İkinci kez künyesi Ebu Hale ve ismi İbn-i Nebbaş olan bir zat ile nikahlanır. Ebu Hale'nin vefatından sonra Atik ibn-i Abid ile evlenir. Atik'in de vefatından sonra amca oğlu Sayfi ibn-i Umeyye ile evlenir. O'nunda ölümü üzerine dul kalır.

Hz.Hatice, ticaretle uğraşan zengin, haysiyetli, şerefli  bir kadındı. Ücretle tuttuğu adamlarla Şam'a ticaret kervanı  düzenlerdi. bunlar O'nun işlerini idare eder ve ticaretini yürütürlerdi .Hak teala Hz.Hatice'ye bol dünya malı vermişti. Fakat ardı  arkasına geçirdiği  sıkıntılı ve üzüntülü  hadiseler onju dünyaya karşı soğutmuştu.
O zamanlar Zati saadetleri s.a.v.'in pak ve temiz ahlakı, namus ve haysiyeti dillere destan olmuş, bunun için de "EMİN" lakabı ile anıla gelmekkteydi. Hz.Hatice bütün bunları hesaba katarak, büyük bir istekle, kendilerini, ticaret işlerini idare etmek hususunda vazifelendirmek için haber salar, "Benim mallarımı Şam'a götürmek ve benim ticari işlerime bakmak istersen, kendi  kölem Meysere'yi senin yanına katarım ve Şam'a gidersiniz. Ne kazanırsanız, başkalrına verdiğim haktan size daha fazlasını veririm" der.
Zatı saadetleri kabul eder, ticaret mallarını yükletip Basra tarafına doğru yola çıkar. Az bir müddet içinde mallarını iyi bir fiyatla satar. Mekke'ye dönüp  hesap görüldüğünbde her defasınınkinin iki  misli  kazanç elde edildiğ i görülür. Hz.Hatice memnun olur o da konuşmuş olduğunun iki misli ni verir.
Zatı Saadetleriyle Evlenmesi
Hz.Hatice, etraflıca bir araştırma daha yapar. Kendilerinde evlenme arzusu başgösterir. Nefise isminde cariyesi ile haber gönderip, isteğini iletir, alınan cevap üzerine haberi amcası Amr İbn-i Esed'e ulaştırır.
Babası Ficar savaşında ölmüş bulunan Hz.Hatice'nin velisi bu amcasıydı ve onun işlerinide o görürdü. Hazret-i Resul-i Ekrem s.a.v. amcası Ebu Talib ve Amr  İbni-i Esed her iki ailenin ileri gelenlerindendi. Aileler o zamnın örf ve adetleri gereğince  Hz.Hatice'nin evinde toplanır. Nikahı Ebu Talib kıyar. Mehir olarak 500 altın mehir tesbit edilir. Hz.Hatice o sıralar 40, Resulullah 25 yaşlarındaydı.
İslamiyet
Allah Resulüne ilk vahiy nazil olduğu zaman, korkarlar, gelip  durumu Hz.Haticeye anlatırlar. Hz.Hatice:
"Sen doğru konuşursun, sılayı rahmi  gözeten kimsesin, emanete dikkat edersin, misafirperversin, halkın sıkıntılı ve üzüntülü  zamanlarında yardıma koşarsın, Hak  Teala seni  yalnız bırakmayacaktır."
Hz.Hatice (r.a), amcası Veraka İbn-i Nevfel'e gider, meseleyi  anlatır. Devrin meşhur Hristiyan alimlerinden olan Veraka anlatılanları dinledikten sonra şöyle der.
"İşte bu Musa'ya görünen hususdur ki, şimdi de bunda zuhur etmiştir. Keşki  benim kudretim ve imkanım olsa da O kavminin arasında ortaya çıktığı zaman kendisinin yardımına yetişebilsem. Keşki imkan olsa da sizin kavminiz onu yerinden ettikleri zaman kendisine yardım edebilsem."
Veraka bu sözleri söyledikten kısa bir zaman süre sonra vefat eder. Resulullah'ın uzun bir müddet yardımcısı Hz.Hatice (r.a) olur. Derdini yalnız o dinler. Birlikte gizli  gizli  ibadet ederler. Bütün imkanını ona sunar, eline koluna kuvvet olur.
Sevgisi
Böyle bir bağlılıkla kocasına yönelen kadın elbetki onun rızasını alıp, ona itaat eder, onun rahat etmesini, huzura kavuşmasını düşünür. Bu bir yana Hz.Hatice (r.a.) öyle bir kadındı ki, dirayeti, zekası ve aklı ile kocasına karşı yönelen her türlü  fenalığın önüne geçmesini  bilmiş, kocasına muhalif bulunan müşriklere hadlerini bildirip, onların şerrinden korumayı başarmıştı.
Vefatlarından sonra bile Resulullah  daima onu övgüyle anardı. Bu konuda Hz.ayşe (r.a) şöyle der:
"Hz.Haticeye ne kadar gıpta ederim. Başka hiç bir kadına gıpta etmem. Bir gün Resulullah'ın yanında Hz.Hatice'den bahis geçmişti. Bu benim damarıma dokundu. Döndüm dedim  ki, o yaşlı bir kadındı. Şimdi Hak Teala sana daha iyisini ve daha güzelini vermiştir. Resulullah bu sözü  duyunca  kederlendihatta kızdı. Kızgınlıktan tüylerinin diken diken olduğunu hissettim. Şöyle buyurdular:
'Yemin ederim ki  böyle değil. ben ondan daha iyi bir kadına kavuşmadım. o iman getirmiş bir hatun idi. Onun iman getirdiğ i zaman halk bütün bütün kafir idi. O beni kabul etti, beni teşvik etti, kendi  malı ve serveti ile bana yardım etti. Diğer karılarımdan çocuğum olmadığı halde  Hak Teala bana ondan evlat verdi."
Evet, Peygamberimiz Hz.Hatice haytta iken O'nun üstüne başka bir hanım almamıştı.
Ahlak ve Adetleri
Evlatlarına karşı çok şefkatli idi. Ev işlerini  de hakkiyle bilen bir hatundu. Peygamberimize karşı büyük hürmeti  ve sevgisi vardı. Hem peygamberliğinden önce hem sonrasında Resulullah ne buyurursa itiraz etmeden kabul eylerlerdi.
Faziletleri  ve Menkibeleri
Hz.Ebu Hureyr (r.a) rivayet eder, Allah Resulu buyurdu:
"Dört hatunun faziletleri bütün dünya hatunlarınınfaziletlerinden üstündür. Meryem Bint-i İmran, Firavun'un karısı Asiye, Hatice bint-i Huveyled ve Fatma bint-i Muhammed"
Bir ara Hz.Hatice Resulullah'ı aramak için dışarıya çıkmıştı. o sıra bütün Araplar Zatı saadetlerine düşman idiler. Cebrail (a.s), kendine bir adam kiyafetinde görünür. Acaba bu adam düşmanmıdır, değilmidir diye Peygamberimizi ona sormaktan çekinir. Eve döndüğünde, Resulullah dönmüştür, olayı anlatır. Zatı saaadetleri buyururlar:
"Senin gördüğün ve beni sormak istediğin o zatın kim olduğunu biliyormusun? O Cebrail Aleyhisselam idi. Bana dönüp onun selamını sana bildirmemi  söyledi ki, cennette senin için incilerden yapılmış  bir bina hazırlanmıştır. Tabii orada böyle üzüntülü, sıkıntılı ve zahmetli külfetli  şeyler bulunmayacakır."
Bir ara Cebrail (a.s) Peygamberimizin huzuruna gelip:
"Hak Teala Haticeye selam eder. Sen bunu Hatice'ye ulaştırasın" Resulullah ulaştırır.
Hz.Hatice:
"İnnallahe hüve's-selam. Hak Teala selamın ta kendisidir. Cebraile de Selam olsun. Sana da Selam olsun Ya Resulallah"
Bu vaka Hz.Haticenin dini  ferasetine delalet eder. Burada cevabında "Ve Aleyhisselam" (O'na da selam olsun dememiştir.)
Sahabiler ilk başta namazda teşehhüd okudukları zaman Et-Tahiyyatü Lillah demezler ve "es-selamü Al'llah" derlerdi. Peygamber efendimiz böyle söylenmesini men ettiler ve buyurdularki; "Allah Teala'nın esasen "Selam" ismidir. Bunun yerine "Ettahiyyatü lillah" deyiniz"
Bir ara Resul-i Ekrem (s.a.v) hasta olan kızı Hz.Fatime (r.a)'ı ziyaret eder. Buyurur:
- Kızım nasılsın?" Hz.Fatime arz eder:
- İyi değilim, hastayım, işin fena tarafı şu ki, evde yiyecek hiçbir şey de yok. Peygamberimiz buyurur:
- Kızım sen istemezmisin ki, dünyanın bütün kadınlarının hanımı olasın? Hz.Fatime arz eder:
- Babacığım, Meryem bint-i İmran ne idi? Peygamberimiz buyurur:
- O kendi  devrinin kadınlarının hanımı idi, sen de kendi devrinin kadınlarının hanımısın. Hatice de son devrin kadınlarının en iyisi ve hanımıydı.
Evlatları
Hazret-i Hatice birbiri ardına üç kere evlenmek zorunda kalmış.  Resul-i Ekrem dördüncü  beyleri olmuştu. Bu evliliklerinden aşağıdaki  çocukları doğmuştu:
1. Ebu Hale'den Hind isiml oğlan çocuğu.
2. Atik'den yine Hind isimli kız çocuğu
3. Sayfi'den Muhammed isimli oğlan çocuğu.
Hz.Hatice'nin iki  çocuğunun ismininde Hind olmasına binaen künyeside Ümm-i Hind olmuştur.
Resul-i Ekrem (s.a.v)'den de Kasım ve Abdullah isimli  iki  oğulları olmuştur. Lakapları Tahir ve Tayyib  idi ikiside İslam devrinde dünyaya gelmişlerdi.  Dört kızının ismleride; Zeyneb, Rukayye, Umm-i Kulsum ve Fatime (r.a) dır. Kızların hepside İslamiyetten önce doğmuşlardır. Erkek evladı Kasım emekleme devrinden kurtulmuş  yürürken vefat etti. Abdullah ise daha küçük vefat etti.
Vefatı
Hz.Hatice Resulullah (s.a.v) ile nikahlandıktan sonra 24 sene bir arada yaşadı. Nübuvvetin sekizinci senesi, Hicretten üç sen önce, Ramazan ayının başında vefat etti. O zaman daha namaz farz olmamıştı. Kendisine Cenaze namazı kılınmamıştır. Çünkü bu hüküm nazil olmamıştır. Haccun mezarlığına defn edildi Dünyada göremedik. Allah (C.C.) Cennetde görmek nasip etsin. Bizi  ona misafir etsin. Resulullah misafiri severdi O'da  Resulullah'ın sevdiğini  severdi  Şefaaatinden bizide nasiplendirsin. 







Müminlerin Annesi...

Dört hatunun faziletleri bütün dünya hatunlarının faziletlerinden üstündür.
Meryem Bint-i İmran, Firavun'un karısı Asiye, Hatice bint-i Huveyled ve Fatma bint-i Muhammed"
Hz. Hatice, iki cihan serveri, Peygamber Efendimizin, temiz, iffetli, yüce ahlak sahibi hanımlarından ilki, müminlerin annesi. 
Kureyş kavminden, babası Huveylid, annesi Fatıma. Baba ve anne tarafından soyu Peygamber efendimizin soyu ile birleşmekte.

Hz.Hatice ilk önce Varaka ibn-i Nevfel'e nişanlanmış ancak nikah yapılmamıştır. İkinci kez künyesi Ebu Hale ve ismi İbn-i Nebbaş olan bir zat ile nikahlanır. Ebu Hale'nin vefatından sonra Atik ibn-i Abid ile evlenir. Atik'in de vefatından sonra amca oğlu Sayfi ibn-i Umeyye ile evlenir. O'nunda ölümü üzerine dul kalır.

Hz.Hatice, ticaretle uğraşan zengin, haysiyetli, şerefli  bir kadındı. Ücretle tuttuğu adamlarla Şam'a ticaret kervanı  düzenlerdi. bunlar O'nun işlerini idare eder ve ticaretini yürütürlerdi .Hak teala Hz.Hatice'ye bol dünya malı vermişti. Fakat ardı  arkasına geçirdiği  sıkıntılı ve üzüntülü  hadiseler onju dünyaya karşı soğutmuştu.
O zamanlar Zati saadetleri s.a.v.'in pak ve temiz ahlakı, namus ve haysiyeti dillere destan olmuş, bunun için de "EMİN" lakabı ile anıla gelmekkteydi. Hz.Hatice bütün bunları hesaba katarak, büyük bir istekle, kendilerini, ticaret işlerini idare etmek hususunda vazifelendirmek için haber salar, "Benim mallarımı Şam'a götürmek ve benim ticari işlerime bakmak istersen, kendi  kölem Meysere'yi senin yanına katarım ve Şam'a gidersiniz. Ne kazanırsanız, başkalrına verdiğim haktan size daha fazlasını veririm" der.
Zatı saadetleri kabul eder, ticaret mallarını yükletip Basra tarafına doğru yola çıkar. Az bir müddet içinde mallarını iyi bir fiyatla satar. Mekke'ye dönüp  hesap görüldüğünbde her defasınınkinin iki  misli  kazanç elde edildiğ i görülür. Hz.Hatice memnun olur o da konuşmuş olduğunun iki misli ni verir.
Zatı Saadetleriyle Evlenmesi
Hz.Hatice, etraflıca bir araştırma daha yapar. Kendilerinde evlenme arzusu başgösterir. Nefise isminde cariyesi ile haber gönderip, isteğini iletir, alınan cevap üzerine haberi amcası Amr İbn-i Esed'e ulaştırır.
Babası Ficar savaşında ölmüş bulunan Hz.Hatice'nin velisi bu amcasıydı ve onun işlerinide o görürdü. Hazret-i Resul-i Ekrem s.a.v. amcası Ebu Talib ve Amr  İbni-i Esed her iki ailenin ileri gelenlerindendi. Aileler o zamnın örf ve adetleri gereğince  Hz.Hatice'nin evinde toplanır. Nikahı Ebu Talib kıyar. Mehir olarak 500 altın mehir tesbit edilir. Hz.Hatice o sıralar 40, Resulullah 25 yaşlarındaydı.
İslamiyet
Allah Resulüne ilk vahiy nazil olduğu zaman, korkarlar, gelip  durumu Hz.Haticeye anlatırlar. Hz.Hatice:
"Sen doğru konuşursun, sılayı rahmi  gözeten kimsesin, emanete dikkat edersin, misafirperversin, halkın sıkıntılı ve üzüntülü  zamanlarında yardıma koşarsın, Hak  Teala seni  yalnız bırakmayacaktır."
Hz.Hatice (r.a), amcası Veraka İbn-i Nevfel'e gider, meseleyi  anlatır. Devrin meşhur Hristiyan alimlerinden olan Veraka anlatılanları dinledikten sonra şöyle der.
"İşte bu Musa'ya görünen hususdur ki, şimdi de bunda zuhur etmiştir. Keşki  benim kudretim ve imkanım olsa da O kavminin arasında ortaya çıktığı zaman kendisinin yardımına yetişebilsem. Keşki imkan olsa da sizin kavminiz onu yerinden ettikleri zaman kendisine yardım edebilsem."
Veraka bu sözleri söyledikten kısa bir zaman süre sonra vefat eder. Resulullah'ın uzun bir müddet yardımcısı Hz.Hatice (r.a) olur. Derdini yalnız o dinler. Birlikte gizli  gizli  ibadet ederler. Bütün imkanını ona sunar, eline koluna kuvvet olur.
Sevgisi
Böyle bir bağlılıkla kocasına yönelen kadın elbetki onun rızasını alıp, ona itaat eder, onun rahat etmesini, huzura kavuşmasını düşünür. Bu bir yana Hz.Hatice (r.a.) öyle bir kadındı ki, dirayeti, zekası ve aklı ile kocasına karşı yönelen her türlü  fenalığın önüne geçmesini  bilmiş, kocasına muhalif bulunan müşriklere hadlerini bildirip, onların şerrinden korumayı başarmıştı.
Vefatlarından sonra bile Resulullah  daima onu övgüyle anardı. Bu konuda Hz.ayşe (r.a) şöyle der:
"Hz.Haticeye ne kadar gıpta ederim. Başka hiç bir kadına gıpta etmem. Bir gün Resulullah'ın yanında Hz.Hatice'den bahis geçmişti. Bu benim damarıma dokundu. Döndüm dedim  ki, o yaşlı bir kadındı. Şimdi Hak Teala sana daha iyisini ve daha güzelini vermiştir. Resulullah bu sözü  duyunca  kederlendihatta kızdı. Kızgınlıktan tüylerinin diken diken olduğunu hissettim. Şöyle buyurdular:
'Yemin ederim ki  böyle değil. ben ondan daha iyi bir kadına kavuşmadım. o iman getirmiş bir hatun idi. Onun iman getirdiğ i zaman halk bütün bütün kafir idi. O beni kabul etti, beni teşvik etti, kendi  malı ve serveti ile bana yardım etti. Diğer karılarımdan çocuğum olmadığı halde  Hak Teala bana ondan evlat verdi."
Evet, Peygamberimiz Hz.Hatice haytta iken O'nun üstüne başka bir hanım almamıştı.
Ahlak ve Adetleri
Evlatlarına karşı çok şefkatli idi. Ev işlerini  de hakkiyle bilen bir hatundu. Peygamberimize karşı büyük hürmeti  ve sevgisi vardı. Hem peygamberliğinden önce hem sonrasında Resulullah ne buyurursa itiraz etmeden kabul eylerlerdi.
Faziletleri  ve Menkibeleri
Hz.Ebu Hureyr (r.a) rivayet eder, Allah Resulu buyurdu:
"Dört hatunun faziletleri bütün dünya hatunlarınınfaziletlerinden üstündür. Meryem Bint-i İmran, Firavun'un karısı Asiye, Hatice bint-i Huveyled ve Fatma bint-i Muhammed"
Bir ara Hz.Hatice Resulullah'ı aramak için dışarıya çıkmıştı. o sıra bütün Araplar Zatı saadetlerine düşman idiler. Cebrail (a.s), kendine bir adam kiyafetinde görünür. Acaba bu adam düşmanmıdır, değilmidir diye Peygamberimizi ona sormaktan çekinir. Eve döndüğünde, Resulullah dönmüştür, olayı anlatır. Zatı saaadetleri buyururlar:
"Senin gördüğün ve beni sormak istediğin o zatın kim olduğunu biliyormusun? O Cebrail Aleyhisselam idi. Bana dönüp onun selamını sana bildirmemi  söyledi ki, cennette senin için incilerden yapılmış  bir bina hazırlanmıştır. Tabii orada böyle üzüntülü, sıkıntılı ve zahmetli külfetli  şeyler bulunmayacakır."
Bir ara Cebrail (a.s) Peygamberimizin huzuruna gelip:
"Hak Teala Haticeye selam eder. Sen bunu Hatice'ye ulaştırasın" Resulullah ulaştırır.
Hz.Hatice:
"İnnallahe hüve's-selam. Hak Teala selamın ta kendisidir. Cebraile de Selam olsun. Sana da Selam olsun Ya Resulallah"
Bu vaka Hz.Haticenin dini  ferasetine delalet eder. Burada cevabında "Ve Aleyhisselam" (O'na da selam olsun dememiştir.)
Sahabiler ilk başta namazda teşehhüd okudukları zaman Et-Tahiyyatü Lillah demezler ve "es-selamü Al'llah" derlerdi. Peygamber efendimiz böyle söylenmesini men ettiler ve buyurdularki; "Allah Teala'nın esasen "Selam" ismidir. Bunun yerine "Ettahiyyatü lillah" deyiniz"
Bir ara Resul-i Ekrem (s.a.v) hasta olan kızı Hz.Fatime (r.a)'ı ziyaret eder. Buyurur:
- Kızım nasılsın?" Hz.Fatime arz eder:
- İyi değilim, hastayım, işin fena tarafı şu ki, evde yiyecek hiçbir şey de yok. Peygamberimiz buyurur:
- Kızım sen istemezmisin ki, dünyanın bütün kadınlarının hanımı olasın? Hz.Fatime arz eder:
- Babacığım, Meryem bint-i İmran ne idi? Peygamberimiz buyurur:
- O kendi  devrinin kadınlarının hanımı idi, sen de kendi devrinin kadınlarının hanımısın. Hatice de son devrin kadınlarının en iyisi ve hanımıydı.
Evlatları
Hazret-i Hatice birbiri ardına üç kere evlenmek zorunda kalmış.  Resul-i Ekrem dördüncü  beyleri olmuştu. Bu evliliklerinden aşağıdaki  çocukları doğmuştu:
1. Ebu Hale'den Hind isiml oğlan çocuğu.
2. Atik'den yine Hind isimli kız çocuğu
3. Sayfi'den Muhammed isimli oğlan çocuğu.
Hz.Hatice'nin iki  çocuğunun ismininde Hind olmasına binaen künyeside Ümm-i Hind olmuştur.
Resul-i Ekrem (s.a.v)'den de Kasım ve Abdullah isimli  iki  oğulları olmuştur. Lakapları Tahir ve Tayyib  idi ikiside İslam devrinde dünyaya gelmişlerdi.  Dört kızının ismleride; Zeyneb, Rukayye, Umm-i Kulsum ve Fatime (r.a) dır. Kızların hepside İslamiyetten önce doğmuşlardır. Erkek evladı Kasım emekleme devrinden kurtulmuş  yürürken vefat etti. Abdullah ise daha küçük vefat etti.
Vefatı
Hz.Hatice Resulullah (s.a.v) ile nikahlandıktan sonra 24 sene bir arada yaşadı. Nübuvvetin sekizinci senesi, Hicretten üç sen önce, Ramazan ayının başında vefat etti. O zaman daha namaz farz olmamıştı. Kendisine Cenaze namazı kılınmamıştır. Çünkü bu hüküm nazil olmamıştır. Haccun mezarlığına defn edildi Dünyada göremedik. Allah (C.C.) Cennetde görmek nasip etsin. Bizi  ona misafir etsin. Resulullah misafiri severdi O'da  Resulullah'ın sevdiğini  severdi  Şefaaatinden bizide nasiplendirsin. 







Hazret-i Meymune Bint-i Haris (r.a)

Müminlerin annesi...
İsimleri ilk önce Berre idi, Zatı saadetleri ile evlendikten sonra ismini değiştirip Meymune koydular. 
Hazret-i Meymune, Hazret-i Abbas’ın hanımı Ümm-i Fadl’ın kızkardeşi idi.
İlk nikahı Mesud İbn-i Amr İbn-i  Umayr Sakafi ile oldu. Resulullahdan önce Ebu rehme İbn-i Abd ul-Uzza'nın karısı idi. Hicri 7.senede ikinci kocasıda öldü
Zatı Saadetleriyle Evliliği
Resulullah'ın son nikahları kendisiyle oldu. Bu nikahta Hazret-i Abbbas Ibn-i Abdulmuttalib r.a. vekaleten bulunmaktaydı. O sıralarda Zatı saadetleri umre niyetiyle Mekke'ye doğru yola çıkmışlardı. Zatı Saadetleri Umre ehramını bağladıktan sonra 500 dirhem mehriye ile kendilerini nikahladılar. Umre dönüşü Mekke'ye on millik mesafede, Serf mevkinde konakladıklarında Hz.Meymune oraya getirilmişti, evlenme merasimleri burada oldu.


Resulullah efendimiz, Hicretin yedinci senesi Hayber’in fethinden sonra, Zilkade ayında, umre niyeti ile yola çıktı. Cuhfe’de bulunduğu sırada Hazret-i Abbas ile buluşunca, Hazret-i Abbas, “Ya Resulallah! Meymune binti Hâris dul kaldı. Onu kendine hanımlığa alsan olmaz mı” diye teklifte bulundu. Bunun üzerine Peygamber efendimiz Ebu Rafi ile ensardan bir zatı Mekke’ye dünürlüğe gönderdi.

Hazret-i Meymune, Resulullahın kendisine dünür olduğu haberini deve üzerinde iken alınca, dedi ki:

- Deve de, üzerindeki de Resulullahındır.


Peygamber efendimizin teklifini severek kabul etti. Bu işin gereğinin yapılmasını da ablası Ümm-i Fadl’a, o da kocası Hazret-i Abbas’a bıraktı.


Böylece Hazret-i Abbas, Hazret-i Meymune’nin nikâhlanmasında vekil oldu. Resulullah efendimiz Mekke’de umreyi tamamladıktan sonra, Medine’ye dönerlerken Şerif mevkiine gelince, Hazret-i Abbas, dörtyüz dirhem mehir ile Hazret-i Meymune’yi Resulullaha nikâhladı. Burada düğün merasimi de yapıldı.
Ahlak ve Adetleri
Hz.Ayşe r.a. anlatıyor:
"Meymune bizim hepimizden fazla Allahından çekinen ve sılayı rahmi  gözeten bir hatun idi".
Bir ara bir kadın, hastalığı sırasında adak adamış ce iyi olunca Bettül-Mukaddes'e gidip orada namaz kılayım demişti. Hak Teala kendisine şifa verir. Kadında adağını yerine getirmek için Hz.Meymune'nin yanına gelip  izin ister. Hz.Meymune buyurur:
"Mescid-i Nebevi'de kılınacak olan namazın sevabı diğer mescidlerde kılınacak olan namazlardan bin kere fazladır. Sen git Mescidi Nebevi'de namazını kıl."
Bazen borç alır ve hayır işlerine sarfederdi. Bir ara çok borçlanmıştı, borcunu ne şekilde ödeyeceğini kendine sorduklarında:
"Resulullah buyurmuştur, herkes iyi niyetle borçlanırsa, Hak Teala kendisi onun borcunu öder."
Cariyesi bir ara Hz.İbn-i Abbas'ın evine gitmişti. Orada karı koca arasında bazı çekişmeler olduğunu görür, arada ufak tefek incinmeler olduğunu anlar, sorup öğrenmek ister, ev sahibi muayyen günlerde, karısının yatağını ayırmak istermiş. Hz.Meymune bunu duyunca cariyesine:
"Git ve söyle, neden Resulullah'ın usülüne aykırı hareket etmek ister. Bu gibi  durumlarda Resulullah bizim yatağımızda istirahat buyururlardı."
Kendisinden 46 hadis-i şerif veya başka bir rivayete göre 76 hadis-i şerif rivayet edilmiştir. Bunlardan 7 tanesi Buhârî ve Müslimde, diğerleri de çeşitli hadis ve fıkıh kitaplarında vardır.
Vefatı
Hicri 51 senede gelin olduğu yerde vefat etti. Düğün merasimin yapıldığı yer onun mezarı oldu. Zatı Saadetlerinin son nikahı olduğu gibi, hatunları arasında en son vefat edende o oldu.
Hazret-i Meymune 671 senesinde Mekke’de hastalandığında dedi ki:
- Beni Mekke’den çıkarınız! Çünkü Resulullah efendimiz, benim Mekke’nin dışında vefat edeceğimi haber verdi.

Kendisini çıkardıkları zaman, Resulullaha nikâhı yapılmış olduğu yerde vefat etti. Cenaze namazını yeğeni Hazret-i Abdullah bin Abbas kıldırdı.
Cenazesi kaldırılacağı zaman Hazret-i Abdullah şöyle dedi:
- Bu Resulullahın hanımıdır. Cenazeyi fazla sallamayın ve edeple yola devam edin.

Hazret-i Meymune, Resulullahın son nikâhı olduğu gibi, hanımlarının da en son vefat edeni idi.




Hazret-i Meymune Bint-i Haris (r.a)

Müminlerin annesi...
İsimleri ilk önce Berre idi, Zatı saadetleri ile evlendikten sonra ismini değiştirip Meymune koydular. 
Hazret-i Meymune, Hazret-i Abbas’ın hanımı Ümm-i Fadl’ın kızkardeşi idi.
İlk nikahı Mesud İbn-i Amr İbn-i  Umayr Sakafi ile oldu. Resulullahdan önce Ebu rehme İbn-i Abd ul-Uzza'nın karısı idi. Hicri 7.senede ikinci kocasıda öldü
Zatı Saadetleriyle Evliliği
Resulullah'ın son nikahları kendisiyle oldu. Bu nikahta Hazret-i Abbbas Ibn-i Abdulmuttalib r.a. vekaleten bulunmaktaydı. O sıralarda Zatı saadetleri umre niyetiyle Mekke'ye doğru yola çıkmışlardı. Zatı Saadetleri Umre ehramını bağladıktan sonra 500 dirhem mehriye ile kendilerini nikahladılar. Umre dönüşü Mekke'ye on millik mesafede, Serf mevkinde konakladıklarında Hz.Meymune oraya getirilmişti, evlenme merasimleri burada oldu.


Resulullah efendimiz, Hicretin yedinci senesi Hayber’in fethinden sonra, Zilkade ayında, umre niyeti ile yola çıktı. Cuhfe’de bulunduğu sırada Hazret-i Abbas ile buluşunca, Hazret-i Abbas, “Ya Resulallah! Meymune binti Hâris dul kaldı. Onu kendine hanımlığa alsan olmaz mı” diye teklifte bulundu. Bunun üzerine Peygamber efendimiz Ebu Rafi ile ensardan bir zatı Mekke’ye dünürlüğe gönderdi.

Hazret-i Meymune, Resulullahın kendisine dünür olduğu haberini deve üzerinde iken alınca, dedi ki:
- Deve de, üzerindeki de Resulullahındır.

Peygamber efendimizin teklifini severek kabul etti. Bu işin gereğinin yapılmasını da ablası Ümm-i Fadl’a, o da kocası Hazret-i Abbas’a bıraktı.

Böylece Hazret-i Abbas, Hazret-i Meymune’nin nikâhlanmasında vekil oldu. Resulullah efendimiz Mekke’de umreyi tamamladıktan sonra, Medine’ye dönerlerken Şerif mevkiine gelince, Hazret-i Abbas, dörtyüz dirhem mehir ile Hazret-i Meymune’yi Resulullaha nikâhladı. Burada düğün merasimi de yapıldı.
Ahlak ve Adetleri
Hz.Ayşe r.a. anlatıyor:
"Meymune bizim hepimizden fazla Allahından çekinen ve sılayı rahmi  gözeten bir hatun idi".
Bir ara bir kadın, hastalığı sırasında adak adamış ce iyi olunca Bettül-Mukaddes'e gidip orada namaz kılayım demişti. Hak Teala kendisine şifa verir. Kadında adağını yerine getirmek için Hz.Meymune'nin yanına gelip  izin ister. Hz.Meymune buyurur:
"Mescid-i Nebevi'de kılınacak olan namazın sevabı diğer mescidlerde kılınacak olan namazlardan bin kere fazladır. Sen git Mescidi Nebevi'de namazını kıl."
Bazen borç alır ve hayır işlerine sarfederdi. Bir ara çok borçlanmıştı, borcunu ne şekilde ödeyeceğini kendine sorduklarında:
"Resulullah buyurmuştur, herkes iyi niyetle borçlanırsa, Hak Teala kendisi onun borcunu öder."
Cariyesi bir ara Hz.İbn-i Abbas'ın evine gitmişti. Orada karı koca arasında bazı çekişmeler olduğunu görür, arada ufak tefek incinmeler olduğunu anlar, sorup öğrenmek ister, ev sahibi muayyen günlerde, karısının yatağını ayırmak istermiş. Hz.Meymune bunu duyunca cariyesine:
"Git ve söyle, neden Resulullah'ın usülüne aykırı hareket etmek ister. Bu gibi  durumlarda Resulullah bizim yatağımızda istirahat buyururlardı."
Kendisinden 46 hadis-i şerif veya başka bir rivayete göre 76 hadis-i şerif rivayet edilmiştir. Bunlardan 7 tanesi Buhârî ve Müslimde, diğerleri de çeşitli hadis ve fıkıh kitaplarında vardır.
Vefatı
Hicri 51 senede gelin olduğu yerde vefat etti. Düğün merasimin yapıldığı yer onun mezarı oldu. Zatı Saadetlerinin son nikahı olduğu gibi, hatunları arasında en son vefat edende o oldu.
Hazret-i Meymune 671 senesinde Mekke’de hastalandığında dedi ki:
- Beni Mekke’den çıkarınız! Çünkü Resulullah efendimiz, benim Mekke’nin dışında vefat edeceğimi haber verdi.

Kendisini çıkardıkları zaman, Resulullaha nikâhı yapılmış olduğu yerde vefat etti. Cenaze namazını yeğeni Hazret-i Abdullah bin Abbas kıldırdı.
Cenazesi kaldırılacağı zaman Hazret-i Abdullah şöyle dedi:
- Bu Resulullahın hanımıdır. Cenazeyi fazla sallamayın ve edeple yola devam edin.

Hazret-i Meymune, Resulullahın son nikâhı olduğu gibi, hanımlarının da en son vefat edeni idi.




Hazret-i Safiye bint-i Hayy (r.a)



Müminlerin annesi...
Medine'deki yahudilerden Nadiroğulları kabilesi reisi Huyevy b. Ahtab'ın kızıydı.

Asıl ismi Zeynep idi. Arabistan'da reislere veye hükümdarlara düşen  ganimet hissesine "Safiyye" denildiği ve bu sebeple, Zeynep'de Hayber savaşında esir olarak Resulullah'ın hissesine düştüğü için bu isimle adlandırılmıştı. Babası Hz.Peygambere karşı müşriklerle işbirliği görüşmeleri yapmış, bundan dolayı Medine'den uzaklaştırılmış, kabilesinin bir kısmıyla birlikte Hayber tarafına gitmiş, Ahzab savaşı  sırasında Kureyzoğullarını müslümanların aleyhine kışkırtmak için onların kalelerine gitmiş, akibetide onlar gibi olmuş ve orda öldürülmüştü. Hz.Safiyye'nin annesinin ismi Durra idi.

İlk evliliği

İlk önce Sellam İbn-i Mişkem el-Kuradi ile evlenmişti.. bu zat meşhur bir şair, aynı zamanda ileri gelen bir kumandan idi. Bir süre sonra boşanarak, daha sonra Kinane İbn-i Ebi Hukayk ile evlenmişti. Bu zat Hayber'in en meşhur kalesi  bulunan Şemmus kalesinin kumandanıydı. Hayber'in müğslümanlar tarafından fethi sırasında öldürülür. Safiye bu savaşta babası ve kardeşinide kaybeder. O da artık savaş esirleri arasındaydı. Acınacak durumu vardı.
Zatı Saadetleriyle Evliliği
Ganimet malları taksm edilir. Esirlerde bölüşülmek için toplanılır. O sırada Sahabilerden Vahye el-Kelbi huzuru saadete arz edip:
- Bana bir cariye lazımdır, der.

Resulullah, esir kadınlar arasından istediğini  seçmesini  buyurur. O da Safiyeyi seçer. Safiye, imtiyaz sahibi bir hatun olduğundan diğer sahabiler bu seçime itiraz ederek:

- Safiye Beni Nudeyr bir kavmin başkanının kızıdır. böyle bir cariye ancak Zatı Risaletpenahilerine yakışır, derler.

Zatı Saadetleri de sahbilerin bu fikrini kabul  buyurdular. Vahye'ye de bir başka cariye verdiler, hem onu razı ettiler, hem de itirazlara meydan kalmadı.

Resulullah, Yahudiler ile bir anlaşma imzaladıktan sonra Safiye'ye İslam ve Yahudilik hakkında görüşlerini sordu.

"Ey Allah'ın Resulü ! İslam'ı arzu etmiş ve sen davet etmeden önce seni tasdik etmiştim. Babam da senin davanın doğruluğu itiraf ederdi. Fakat ırkçılık onu götürdü. Ben Allah'tan başka ilah olmadığına ve senin Allah'ın Resulü olduğuna kesinlikle inanıyorum." cevabını alınca Hz.Safiye'yi azad edip, onunda isteği üzerine kendilerine nikahladılar.

Hz.Peygamber (s.a.v.) yeni hanımını yakından tanımaya fırsat bulabildiği ilk gece onun yanağında yeşil bir benek gördü. Sorması üzerine Hz.Safiyye'nin cevabı şu olmuştu:

-Bir süre önce rüyamda, gökteki ayın yerinden ayrılıpgöğsümün üzerine düştüğünü gördüm: bunu kocama anlattığımda o "Sen şu Medine Kralı ile evlenmek istiyorsun" dedi. suratıma şiddetli  bir şamar indirdi, işte bu onun izidir.
Hayberden ayrılışlarında Resulullah O'nu kendi develerine bindirirler ve kendi hırkalarını onun başına örterler. Bunda maksat halkın Hz.Safiyenin artık Ezvac-ı Mutahherattan olduğunu bilmesidir. Medineye geldiklerinde kendilerine büyük bir ziyafet çektiler.
Hz.Safiye'nin güzelliğini  duyan ensar kadınları görmeğe gelirler. Hz.Ayşe de örtünüp  gelir. Kadınlar görüp  gittikten sonra Zatı Saadetleri Hz.Ayşe'ye yanaşıp yavaşcacık buyurdular:
- Nasıl, Ayşe?

Hz.Ayşe arz eder:

- Bir yahudi kızı.

Zatı Risaletpenahileri  buyururlar:

- Hayır Ayşe, böyle deme, müslüman oldu ve iyi  müslüman.
Ahlak ve Adetleri
Hayber'in el-Kammus kalewsi feth edilmiş. Hayber üzerinde İslam bayrağı dalgalanmaya başlamıştı. Hz.Safiye amcazadesi ile birlikte Hz.Bilal r.a. maiyetinde huzuru saadete götürülüyordu. Yoldan geçerken, Yahudilerin cesetlerinin bulunduğu yerden geçmek zorunda idiler. Gayet nazik bir durum idi. Yanında bulunan hatun feryd ü figanı kopardı. Toprakları başına savurmağa başladı. Fakat o metanetini muhafaza etti, hatta kocasının cesedinin yanından geçerkende çıtını çıkarmadı.
Bir ara cariyelerinden biri Hz.Safiye'yi Hz.Ömer'e şikayet ederek:
-Safiye'den Yahudilik kokusu geliyor. Şimdi bile "Cumartesi" gününe hürmet gösteriyor. Yahudilerle münasebetini kesmiyor.

Hz.Ömer de meseleyi Hz.Safiye'ye sorar. Hz.Safiye buyurur:

- Hak Teala bana Cumartesi yerine Cumayı inayet kıldıktan sonra Cumartesi'ne hürmet göstermeme ne lüzum vardır. Buy bir tarafa dursun. Yahudilerle münasebetim olduğuna gelince, onlar benim akrabalarımdırlar, ben sılayı rahmi  nasıl keserim, dedi. Hz.Safiye bu olaydan sonra cariyesini azad eder.
Bir yolculuk esnasında, Hz.Safiye'nin devesi hastalanır, yürüyemez olur. Canı sıkılır, gayri ihtiyari ağlamağa başlar. Zatı Saadetleri durumu haber alır, gelir mübarek elleriyle gözyaşlarını siler. Hz.Safiye r.a. bu muhabetten daha fazla ağlamağ başlar. Resulullah, kafilenin hep inmesini emir buyururlar. akşam olunca Hz.ZEynep bint-i Cuhuş'a:
- Zeynep sen safiye'ye bir deve ver.

Hz.Zeynep:

- Nasıl? Ben kendi devemi bu Yahudi kızına mı vereceğim?

Hz.Zeyneb'in bu sözünden Zatı Saadetlerinin canı sıkılır. bunun içinde iki üç ay onunla konuşmazlar. Sonunda Hz.Ayşe'nin araya girmesiyle affederler.
Hz.Safiyer İslam halkasına girdikten sonra kendisine "Yahudi" denmesine çok üzülürdü. Bir gün Resulullah evine teşrif eder, onu ağlarken bulur. Sebebini  sorduklarında, Hz.Ayşe ve Hz.Zeyneb'in şöyle dediğini öğrenir:
-Bütün Ezvacı- Mutahherat arasında biz hepsinden daha imtiyazlıyız daha üstünüz. Biz Zatı Saadetlerinin yalnız karısı değil aynı zamanda amca çocuklarıyız.

Zatı Saadetleri buyurdular:

-Niçin sen demedin ki, benim dedem Harun a.s., amcam Musa a.s., kocam da Muhammed (s.a.v.) dır. böyle olunca siz benden nasıl da üstün olabilirsiniz.
Vefatı
Hz.Safiyye r.a. Hicri 50 yılında vefat etmiştir. Ölüm döşeğinde iken, sahip olduğu malların üçte birini, Yahudi dininde ısrar edip kalmış olan  bir yeğenine vasiyet etmiş, geri kalanını sadaka vermişti. Bazı müslümanlar buna karşı çıktı. Hz.Ayşe r.a. araya girerek vasiyetin yerine getirilmesinin İslam hukukuna uygun olacağını ifade etti. Vasiyet ettiği gibi yaptılar.







Hazret-i Sûde Bint-i Zem'a (r.a)


Müminlerin annesi...

İsmi Sude idi. Babası Zem'a İbni Kays, annesi ise Şemmus bint-i Kays idi.
İlk evliliği
Kendi amcazadesi Kekran Ibn-i amr ile evlenmişti. Sekran Habeşistan'dan Mekke'ye geldiği zaman Hz.Sude de onun yanında idi. Her ikisininde İslama intisabları aynı zamanda olmuştu.
Sekran'ın Mekkede vefatından sonra, iddet müddetinin sona ermesini müteakip Resulullah haber gönderip nikahlanma isteğini ilettiler. Hz. Sude'nin ilk kocasından Abdurrahman isimli  bir oğlu olup, Cilevla savaşında şehit olmuştu.
Zatı Saadetleriyle Evliliği
Hz.Sude, Hz.Hatice'den sonra Resulullah'ın evlendiği ilk hatun idi. Bu sıralar Hz.Hatice'nin vefatı nedeniyle Peygamberimiz pek üzgün idiler, yalnızlık çekmekteydiler. Hz.Osman Ibn-i Mazun'un hanımı Hz.Hule kendilerine:
-Ya Resulullah, yeniden evlenmezmisiniz? diye sorar. Resulullah bu sorusunu nazari itibare alınca, durum Hz.Sude'ye iletildi, o da memnuniyetle kabul ederek.
- Fakat usulü  gereğince birde babama sorayım, dedi.
Kısa zamanda bütün hazırlıklar tamamlandı, 400 dirhem mukabilinde Zatı Risaletpenahileriyle nikahlandı.
Resulullah'ın vefatından sonra evden hiç çıkmadı.
Ahlak ve Adetleri
Hz.Ömer Ibn-i Hattab r.a., bir kese içinde Hz.Sude'ye para göndermişti. Hz. Sude:
- Bu da ne? buyurdular.
- Paradır.
- Hurma gibi keseye mi  girdi para? dedi ve hepsini hemen orada ihtiyaç sahiplerine dağıttı.
Hz.Ayşe r.a. buyuruyor:
- Ben hiç kıskanması olmayan kadın görmedim, yalnız Hz.Sude de kıskançlıktan eser yoktu. Sude kadar da hiç bir kadını kendime bu kadar yakın hissetmedim. Zannederimki, onunla benim ruhumuz iki ayrı vucudda bulunan bir tek ruh gibidir.
Hz.Sude çabuk kızardı. Bazen en ufak şeye bile kızar, gücenirdi. Fakat aynı zamanda latifeden de hoşlanırdı. Çok kere Resulullahı  güldürecek sözler söylerdi. Bir ara Zatı Risaletpenahilerine:
- Dün akşam ben sizin arkanızda namaz kılıyordum. Siz ruku'da o kadar geciktiniz ki, ben burnumdan kan geliyor zannettim, bunun için de kan dökülmesin diye burnumu tutmak zorunda kaldım.
Bunu duyan Zatı Saadetleri gülümsediler.
Vefatı
Hz.Sude Hz.Ömer r.a.'ın hilafetinin son yıllarına doğru vefat eder.
Bir gün Resulullah huzurunda mubarek zevceleri  sorar:
- Ya Resulullah, bizden hangimiz en evvel size kavuşur, dersiniz?
Resulullah buyururlar:
- Hanginizin eli  en büyük ise...
Bunun için Resulullah'ın vefatından sonra hatunlar ellerini ölçer, Hz.Sude'nin eli  hepsinden büyük çıkar. Fakat aralarında ilk önce Hz.Zeynep vefat edince mesele anlaşılır. Eli  büyükden maksat çok sadaka ve hayrat veren, eli  açık olan demekmiş. Aralarında bu vasfı en çok taşıyan Hz.Zeynep idi.




Hazret-i Ümmü Habibe (r.a)


Müminlerin Annesi...


Ebu Süfyan'ın kızı olan Ümmü Habibe'nin ismi Remledir. Arap örf ve adetlerinden dolayı, ilk evliliğinden doğan kızı Habibe'den dolayı "Ümmü Habibe" künyesini almıştı. Annesi Safiye bint-i Ebu las.dır. Bu hanım Hz.Osman r.a.'ın baba ve anne bir halası idi.
İlk evliliği
Zatı İffetpenahileri ilk önce Ubeydullah İbn-i Cuhuş ibni Refah ile evlenmişti. Ümmü Habibe, İslam gelmeden önce Hanif dinine bağlı idi. İslam'ın ilk günlerinde kocası Ubeydullah ile birlikte, Müslüman olmuş. Bu yüzden kocası ile birlikte müşriklerin eza ve cefasına maruz kalmıştı. Bu eziyetlerden kurtulmak için Habeşistana giden ikinci kafile içinde yer aldı. Ancak dini uğruna yurdunu terk eden Ubeydullah Habeşistana vardığında papazların tesiri ile İslam'dan dönerek (irtidad) Hristiyanlığa girdi.
İrtidad olyından önce Hz.Ummu Habibe bir rüya görmüştü. Kocasının suratı gayet çirkinleşip maymuna dönmüştü. Son zamanlardaki  hareketlerindeki  değişiklikler ve bir rüya ortada bir şeyler olduğunu gösteriyor, ancak bir şey diyemiyordu. Rüya'nın ertesi günü kocası onu karşısına alarak:
"Önceleri din konusunu uzun uzadıya düşünmüştüm. Hristiyanlıktan daha hayırlı  bir din görmeyip Hristiyan olmuştum. Sonra Muhammed'in dinine girdim ve şimdi tekrar Hristiyanlığa döndüm" sözleri ile kocasının gerçekten İslam'dan çıktığını anladı. Ümmü Habibe rüyasını kocasına anlatıp onu İslam'a davet etmeyi  çalıştıysa başarılı olamadı. Kocası da onun üzerinde Hristiyanlığa döndürmek için çok büyük baskı uygulamış ama bu çabaları sonuçsuz kalmıştı. Hz.Ümmü Habibe dininde sebat gösterdi. Kocasından ayrıldı. Ubeydullah ise içki alemlerinde öldü gitti.
Zatı Saadetleriyle Evliliği
Hz.Ummu Habibe yapayalnız kalmıştı. Habeşistanda gurbet bir ülkede dul  bir kadın idi. O Mekke'nin yüksek aristokrat bir ailesine mensuptu. Bu yüzden kolay kolay evlenemezdi. Korunmaya muhtaçtı. Babası ebu süfyan henüz Müslüman olmamış, Müslümanların en büyük düşmanlarındandı. Babasının yanına dönemezdi. Resulullah Ümmü Habibew'nin bu durumunu haber almıştı, iddeti  bittikten sonra nikah için kendilerine haber ulaştırdılar. Bunun için Amr İbn-i Umeyye Damari. Habeşistan hükümdarına gönderildi. Zatı saadetlerinin, mümesili  gelince, Hükümdar kendi  cariyesini Hz.Ummu Habibeye gönderip, meseleyi anlattı:
"Resulullah s.a.v., senin nikahın hakkında bana bir mektup göndermiştir. Şimdi sen bu işe razı isen, bir vekil tayin eyle de nikah işini tamamlayalım" diye bildirdi.
Hz.Ummu Habibe de Halid İbn-i Said'i kendisne vekil tayin etti ve nikahın tamamlanmasını bildirdi. Akşam üzeri Habeşistan Hükümdarı, Müslümanları topladı ve Hz.Cafer İbn-i Ebu Talib'i de çağırıp, şahitlik ettirdi ve kendisi nikahı  kıydı. Aynı mecliste Zatı Risaletpenahilerin ödemesi için dört yüz dirhem mehriye kararlaştırıldı ve bu mehriye nakden Halid İbn-i Said'e verildi. Nikah bitip, hakl dağılıp gitmek üzere iken Hükümdar Said'e dönüp:
"Gitmeyin, durun. Enbiyanın sünnetidir ki, nikah zamanında yemek yene ve öyle gidile" Hepsi oturdular yemek yedikten sonra ayrıldılar.
Nikah kıyıldığında Hicri 6.yıl idi ve  Hz.Ummu Habibe 36 yaşında idi. Nikahdan birkaç gün sonra diğer müslümanlarla birlikte iki gemiyle yola çıktılar. Medinenin limanı olan yere geldiler.  Resulullah Hayber Gazasında Ketibe Kalesinin fethi ile meşgul idi. Tam o sırada onlarda geldiler Peygamberimiz:
"Bilmemki bu iki şeyin hangisi ile sevineyim, Hayber'in fethi ilemi ,yoksa Cafer'in gelişi ile mi?" diye sevincini belirrtmişti. Bu arada Hayber'den alınan ganimetlerden Habeşistan muhacirlerinede hisse verildi.
Peygamberimizin diğer hanımları bu yeni eşi iyi bir şekilde karşılamak istediler. Başlangıçta Hz.aişe onda kendisini kıskandıracak bir şey bulamadı. Zira yaşı fazlaydı. Onu kendi tarafına çekmek istedi. Ebu Süfyanın kızı bunu kabul etmedi. Ebu Süfyan kızının düşmanı ile evlenmesine kızması gerekirken aksine o bir bakıma memnuniyetini ifade etti.
"O reddeedilemeyecek bir erkektir" diyerek bu evlkiliği tasvip  ettiğinide gösterdi.
Resulullah, Ümmü Habibe için daha önceden bir oda yaptırmıştıki bu oda diğer hanımlarınınkine göremescide en uzak olanı idi. Resulullah'ın emriyle Bilal, Hz.Ümmü Habibe'yi odasına götürmüş. O da orada bir süpürge bulmu, yanındaki kölesi ile birlikte odayı temizlemiş, bir kıl yaygı sererek odayı döşemişti. Resulullah eve akşam olup  geldiğinde güzel bir koku hissetmiş, odayıda döşenmiş olarak görünce:
"Kureyş kadınları etrafı döşeyen, yerleşik kadınlardır. Bedevi  ve arabi  değilerdir." buyurarak Hz.Ümmü Habibe'nintemizlik ve döşeme zevkini takdirt etmişlerdir.
Peygamberimizin, onunla evlenmesi, onun sabrının, cihadının ve çektiği sıkıntıların bir mükafatı idi. Ayrıca bu evlilik İslam Hukuku bakımından da önem taşımaktaydı. Çünkü  bu nikah "Gaybi nikah" olarak icra edilmişti.
Resulullah'dan sonraki  günleri
Peygamberimiz ile dört yıl evli kaldıktan sonra, Resulullah'ın vefatından sonra zahidane bir hayat yaşadı. Peygamberimizin diğer hanımları gibi  saygı ile karşılandı. İslam tarihinde ortaya çıkan fitne ateşinden uzak kaldı. Ancak bununla beraber, dayısının oğlu olan III.Halife Hz.Osman'ın evinin muhasarası esnasında onun evine geldiği, orada bulunan asilerden bir adamın onun baş örtüsünü çektiği, Hz.Ümmü Habibe r.a.'nın ona beddua ettiği, bu beddua'nında derhal yerine geldiği kaynaklarda bildirilmektedir.
Ahlakı
İmanı kuvvetli bir hatun idi. Bu hususta ne yakınını nede akjrabasını kâle alırdı. Babası Ebu sufyan kafir iken bir ara Medine'ye gelmiş, Resulullah ile anlaşmak istiyordu. Daha evvelki  anlaştmayı  biraz geniş tutmak istiyordu. O ara kızınıda görmek istedi. Kızının evine gelerek Resulullah'ın şiltesine oturmak istiyince kızından sert muamele gördü. Hz.Ümmü Habibe r.a. şilteyi  kaldırdı ve babasının bu şilte üzerine oturmasını istemedi. Ebu süfyan buna çok içerledi:
"Kızım, senin bu şilten o kadar kiymetli midirki, babnı onun üzerine oturtmak istemiyorsun?" Hz.Ümmü Habibe buyurdu:
"Evet, çok kiymetlidir, zira bu şilte Zatı Risaletpanahilerinin s.a.v.in şiltesidir. Sen müşrik olduğun için pissin, sen oturamazsın." EbuSufyan:
"Sen benden sonra büsbütün bozulup gitmişsin"
Hadislere çok dikkat ederdi. Başkalarınada bu  hususta tavsiyede bulunurdu. bir ara yeğeni Ebu sufyan İbni Said onun evine gelmişti Kendisine abdest almasını  tavsiye edip şöyle buyurdular:
"Resulullah s.a.v. buyurmuşlardır: 'Her kim bir şey pişirecek olursa abdest alması iyidir.'"
Babası  vefat ettiği  zaman, güzel kokular, sürünüp, iyi elbiseler giyerek, Resulullah buyurdular:
"İman sahibi bir kadın için  her hangi bir şekilde üç günden fazla matemli bulunmak caiz değildir. Ancak kocası için, bunun müddeti dört ve on gündür."
Vefatı
Hicri sene 44 de Muaviyenin hilafetinde vefat etti. O zaman 73 yaşında idi. Vefatından önce Hz.Ayşe'yi çağırarak.
"Benimle senin ve diğperlerinin arasında münasebet vardı. Her ne kadar aramızda hataen bir şey geçmiş ise, senden afv etmeni isterim. Af ve hayır dua ile yad edip, benim için mağfiret talep et."
Hz.Ayşe'de dua edip:
Sen beni memnun etmişsin, Hak Teala da seni memnun kılsın buyurdular."







Öne Çıkan Yayın

Esmaul husnadan anladiklarimiz

Esmaul husnadan anladiklarimiz ne kadardır bi soralim kendimize oysa rabbimizi tanimanin o nun fiil ve uzerimizdeki tasarrufunu bilmenin...