Sen yoktun sultanım. etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Sen yoktun sultanım. etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

4 Temmuz 2010 Pazar

Sen yoktun sultanım.

Sen yoktun sultanım...
Hz Âdem’deydi nurun.
Önce cenneti
Sonra yeryüzünü şereflendirdin.
Âdem nuruna affedildi
Arafat bu affa şâhitti.
Sen yoktun...
Nuh’un gemisindeydi Nurun.
Dalgalar yeryüzünü boğarken
Toprağın bağrındaki su
Gökyüzüyle buluşurken
Ve bu bir ilahi azap derken
nurunu taşıdı binbir sebeple.
Tûfan nurunu selamladı edeple...
Sen yoktun...
Hz.İsmail’in alnındaydı nurun.
İbrahimî bir dua yükseldi kimsesiz çöllerden
“Rabbimiz” dedi
“Onlara kendi içlerinden
Senin ayetlerini okuyacak
Kitap ve hikmeti öğretecek onlara
Onları temizleyecek bir elçi gönder
Amin dedi on sekiz bin âlem.
Nurunla aydınlanan minicik ellerini semaya kaldırarak
Amin dedi İsmail.
Hira Nur dağı amin diyerek ayağa kalktı.
Medine’den adı Uhud olan bir amin yankılandı sevr dağında.
Sen yoktun sultanım...
Hz. İsa “Ahmed” diye muştuladı seni.
Alemlerin efendisi diye sana seslendi
Artık ben sizinle çok söyleşmem dedi havarilerine
Çünkü bu âlemin reisi geliyor.
Bekleyin Ahmed geliyor.
Kainata rahmet geliyor.
Havarilerin yüzünü okşayan
Ölüleri dirilten bir nefes oldun.
Ama sen yoktun.
Sen yoktun...
Hz. Abdullah’ın alnındaydı nurun.
Başı eğik gezerdi mazlum.
Kuteyle göklerden seni sorardı
Varaka seni arardı semada.
Anneler kız çocuklarını hep ağlayarak sevdiler.
Ağlayarak süslediler ölüme.
Ağlayarak hadi dayına gidiyorsun dediler.
Sen yokken sultanım
Canlı canlı toprağa gömülmenin adıydı dayıya gitmek.
Anne yüreğinin çıldırtan çaresizliğiydi.
Ve yavrusunun ölüme gidişini seyretmesiydi.
En son çocuk atılırken çukura
Annesinin suretinde bir melek tuttu onu
Ve tebessüm ederek hira nur dağını gösterdi.
Melekler süslüyordu hirâyı.
Efendisine hazırlanıyordu Cebel-i Nur
Efendisine hazırlanıyordu Mekke.
Âlem Efendisine hazırlanıyordu.
Kainatın gözü Hz. Amine'deydi.
Toprak yalvarıyordu Rabbine
Gel diye ağlıyordu mazlumlar gözleri semada.
Ve bir gelişin vardı ya Rasulallah
Bir inişin vardı yer yüzüne.
Önünde Cebrail
Ardında yalın kılıç melekler.
Bir inişin vardı yer yüzüne

Yetimler en huzurlu geceyi geçirdi belki de
Öksüzler annelerine sarıldı doya doya.

Sonra bir sessizlik kapladı seher vaktini.
Herşey sus pus olmuştu.
Hadi diyordu yıldızlar Hadi diyordu ay
Kainat bir isim duymak istiyordu.
Ve bir ses yükseldi Âmine’nin evinden;
Muhammed!
Karanlıklar aydınlığa bıraktı yerini.
Muhammed!
Melekler öptü o nurdan ellerini.
Muhammed!
Seni yaratan ’a kurbânız ey dürri yekta!
Sana o adı veren Rahman'a kurbanız.
Artık sen vardın.
Susuz topraklara rahmet indi seninle.
Annenden sonra anne Halime sevindi seninle.
Yağmura mı ihtiyaç var?
Kaldır şehadet parmağını
Yağmurları salsın .
Sonra tut ağacın yaprağını
Köklerini çıkarttırıp yanında yürütsün .
Yeter ki sen iste
Sen iste Ya Rasulallah.
Deki ben kimim?
Dağlar taşlar dile gelsin
Dilsiz çocuklar ellerinden tutup
Ente Rasulullah desin.
Sen vardın...
Bedir kârdı
Uhut dardı
Hendek yârdı.
Yiğitlerin vardı.
Ölmek için yarışan yiğitlerin.
Hele bir Enes'in vardı ya Rasulullah.
Uhut’ta öldüğünü duyunca arkadaşlarına
Niye burada oturuyorsunuz diye sormuştu.
Onlar da
’ın Rasulü öldürülmüş deyince
“Peki o öldükten sonra yaşayıp da ne yapacaksınız?
Kalkın ve O’nun gibi ölün! Demişti.
Ve savaşın en yoğun olduğu yerde şehit düşmüştü.
Hem de ne şehit ey Nebi!
Vücudu yaralardan tanınmaz haldeydi.
Kızkardeşi ancak parmaklarından tanıdı onu.
Musab Bin Umeyr’in vardı senin.
Uhut’ta sancağını taşıyan.
Öyle bir aşkla sana bağlıydı ki;
o gün melekleri Musab’ın suretinde indirdi.
Ebu Hureyre'n vardı.
Acıkınca mescidin önünde durur sana bakardı.
Sen anlardın
Ya Ebâhir gel! Derdin.
Ve sen gittin.
Bir gidişle gittin.
Ardında hüznün kaldı.
Hasretin kaldı göklerde.
Bilal ezan okuyamaz oldu.
Ne zaman teşebbüs etse;
Muhammed Rasulullah demeye
Dizleri üstüne çöker kendinden geçerdi.
Sonra günler ay
Aylar yıl oldu.
Ve asırlar oldu.
Sensizliğe açtık gözlerimizi.
Ama sen bırakmazsın bizi.
Sen varsın ey şehitlerin sultanı.
Sen varsın!
Bir şehit bile ölmezken
Sana nasıl yok deriz.
Ebu Talip Şam'a giderken devesinin önüne geçip
Beni burda kime bırakıp gidiyorsun demiştin.
Ne anam var ne babam...
Ebu Talip bırakmamıştı bu yüzden.
Sensizliğin ızdırabıyla inleyen ümmetini kime bırakıp gidiyorsun Ya Rasûlallah!
Bırakma bizi ki; ;
"Sen onların içindeyken onlara azab edecek değiliz" buyuruyor.
Bırakma bizi!
Hayatı seninle öğretti Rahman.
Kulluğu seninle tanıdık.
Duayı senden öğrendik sevgili!
Hz Ömer Umre için senden izin isteyince
“Kardeşcik” dedin ona
Kardeşcik duanda bana da yer ayırır mısın?
Bizler Ömer değiliz ama
Bütün dualarımız senin için.
Ey Rabbimiz!
Rasulünü anışımızdan haberdar et!
O’na binler salat binler selam!
Habibine Makam-ı Mahmut’u ver.
O’na vesileyi lutfet.
O’nu refik-i Âlâya yükselt.
Bizi de affet.
O’nun hatrına affet.
Zatının hatrına affet.
Ne olur affet bizi.
Bizi affet.

Öne Çıkan Yayın

Esmaul husnadan anladiklarimiz

Esmaul husnadan anladiklarimiz ne kadardır bi soralim kendimize oysa rabbimizi tanimanin o nun fiil ve uzerimizdeki tasarrufunu bilmenin...