14 Mayıs 2024 Salı

TEVEKKÜL VE BİZ

 Tevekkül kelimesi, vekil tutmak demektir. Vekil tutacak kişi kendinden daha kuvvetli, daha şefkatli, ilim irfanda daha üstün bir zata itimat edip, onu vekil tutmak ister.

Müslüman Allah’ın kudretinin üstünde bir kudret, ilminin üstünde bir ilim, merhamet ve şefkatinin fevkinde bir şefkat ve merhamet bulunmadığına itikat eder. Diğer mahlukların da kendisi gibi aciz, fakir, kusurlu ve nakıs olduğunu idrak ile Allah’a itimat ve tevekkül eder; Ona teslim olur.

Allah’a tevekkül eden bir Müslüman düşünür ki; “Bana gelecek bütün hayırları ancak O ihsan edebilir ve her türlü şer ve zararları ancak O def edebilir.”

Bir Müslüman, çalışmadan kazanılamayacağını bilerek, dünya işleri için gerekli bütün tedbirleri aldığı gibi, ibadet etmeden ve Allah’ın emirlerini yapıp, yasaklarından kaçınmadan da cennete gidilemeyeceğini bilerek, kulluk vazifesini yerine getirir ve sonunda Allah’a tevekkül eder.

Tevekkül, sebeplere teşebbüs ettikten ve gerekli bütün tedbirleri aldıktan sonra, Cenab-ı Hakk’ın verdiği neticeye razı olmaktır. Böyle bir insan huzurlu yaşar, maişet noktasında endişeye kapılarak ruhuna elem çektirmez, Peygamberimiz (asm)'in şu hadis-i şerifi ona büyük bir ümit kaynağı olur:

“Eğer siz Allah’a hakkıyla tevekkül ederseniz, kuşları rızıklandırdığı gibi sizi de rızıklandırır.” (bk. Tirmizi, Zühd, 33;  İbn Mace, Zühd, 14;  İbn Hanbel, 1/332)

Tevekkül, hiçbir zaman çalışmayı, sebeplere teşebbüs etmeyi men etmez. Cenab-ı Hak Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurmuştur: “Doğrusu, insan için kendi çalışmasından (gayretinin neticesinden) başka bir şey yoktur.” (Necm, 53/39) 


Bir adam Peygamberimize (a.s.m.) gelerek,

“Ben devemi salı vererek mi tevekkül edeyim, yoksa bağlayarak mı?” demiştir. Efendimiz ise,

“Deveni bağla, sonra tevekkül et.” (Tirmizi, Kıyamet, 60)


buyurmuş, böylece tevekkülün ölçüsünü en güzel şekilde ortaya koymuştur.

Tevekkül sana düşen cüzi iradeni kullanmadan işleri Allaha havale etmen değildir 

Elinden geleni yaparken gönlünü,sabrını ,duanı yüce mevlaya rabt edip işe başlamandır ….iman teslimi ,teslim tevekkülü, tevekkül tevfizi getirir.İbrahim hakı gibi GÖRELİM MEVLAM NEYLER  NEYLERSE GÜZEL EYLER sırrıyla sonucu beklemeli..


İMAN VE İMTİHAN

   İMAN VE İMTİHAN 

Bizi halden hale sokup terbiye eden Zat’ı ne kadar iyi tanırsak tevekkül ve teslimiyetimiz o derece artar. Rahim, Kerim, Muhsin bir Zat yarattığı her şeyde hayrı gözeterek yaratır. O halde ondan gelen her şey güzeldir ve mutlaka bir hikmeti vardır.


Rabbim hediyelerimizi şükürle almayı nasip etsin. Amin..

                  Musibetlerin imtihan vesilesi olduğunu sanırız .Oysa yaşamın bizatihi her anı imtihan vesilesidir aslında.


  Hayatın getirileri günlük yaşamın  gidişatı hep bir imhihandır ,ya kaybetteiğimiz ya kazandiğimız bir sınav . 

   Bize düşen fardında olmak ne niçin yaptığımızın farkında  olduğumuz gibi ,doğruyu yanlıştan ,iyiyi kötüden ayrıştırmanın farkında olmak..

     İman islamiyetin temel taşıdır. İmani bir hakikatte imtihandır ayette şöyle buyrulmuşturki


           Onlar iman ettik deyip imtihan olmadan kurtulacaklarını mı sandılar?’’ (Ankebut-2) 

âyetiyle iman edenlere sesleniyor Rabbimiz. Sadece ‘’iman ettik’’ dememiz yeterli değildir. İman etmek beraberinde teslimiyeti gerektirir. 

Allah’tan gelen her şeyin ya bizzat güzel olduğunu ya da neticeleri itibariyle güzel olduğunu bilmeyi gerektirir.


    Şu dar-ı dünya meydan-ı imtihandır ve dar-ı hizmettir. Lezzet ve ücret ve mükâfat yeri değildir.’’ (2. Lem’a) Bediüzzaman Hazretlerini bu tesbiti imtihanları büyük ölçüde kolaylaştırabilecek bir iksir hükmündedir.hayatta karşımızıa çıkan nimetler şükrü gerektirdiği gibi musibetlerde sabrı gerektirir.

asıl musibet dine gelen musibettir elbette.Bir mümin için en zor olanı dine, ibadete, islama gelen musibettir .

Ferdi olarakta musibetlerin sabır kuvvetiyle ,teslim,tevekkül ve tevfiz ile karşılanması gerekmektedir.


  İmtihanların boş yere olmadığını, bir hikmete binaen verildiğini ve bunun karşılığında bir ücret verileceğini bilmek ve rahmete itimat etmek de sabra ve şükre vesiledir.Çok kolay elde edilen dünya hayatı insanın melekelerini ,hissiyatlarını körleştirir .Zorluklar ,sıkıntılar insanın hislerini anlayışını kamçılar 

 çözüm odaklı olmayı, zorlukla başa çıkmayı yeni yollar arayışıyla o imtihandan kurtulmaya kapı açabılır.

Bizi halden hale sokup terbiye eden Zat’ı ne kadar iyi tanırsak tevekkül ve teslimiyetimiz o derece artar. Rahim, Kerim, Muhsin bir Zat yarattığı her şeyde hayrı gözeterek yaratır. O halde ondan gelen her şey güzeldir ve mutlaka bir hikmeti vardır.


Rabbim hediyelerimizi şükürle almayı nasip etsin.

Bize verdigi nimetede niıkmetede kalbimizi razı eylesin isyana düşmeden günaha girmeden kabul etmemizi nasip etsin... Amin..



19 Şubat 2024 Pazartesi

ŞİRK NEDİR ,İNSANI KÜFRE DÜŞÜREN ŞİRK.



  ŞİRK NEDİR ,İNSANI KÜFRE DÜŞÜREN ŞİRK.



Şirk (Arapça: شرك‎) İslam'da, Allah'a ortak koşma anlamına gelen bir kavramdır. Kur'an'a göre en önemli iman sorunu olan şirk, Allah'a ortak koşmak, ...

Şirk, İslam’ın ibadet olarak kabul ettiği bir eylemi Allah’tan (cc) başkasına yapmak ya da Allah’a (cc) ait sıfatlardan birini herhangi bir varlığa vermektir.

ALLAH'A ortak koşanada müşrik denir.


    ŞİRKİ anlatan bazı   AYETLER


   Allah’a (cc) şirk koşan kimse, Allah’a (cc) en büyük iftirayı atmış, zulümlerin en büyüğünü işlemiştir (31/Lokmân, 13). Bu nedenle tüm amelleri boşa gitmiş (39/Zümer, 65) ve Allah (cc), cenneti ona haram kılmıştır (5/Mâide, 72) 


   Andolsun ki: “Allah, Meryem oğlu Mesih’tir.” diyenler kâfir olmuşlardır. (Oysa) Mesih demişti ki: “Ey İsrailoğulları! Benim Rabbim ve sizin Rabbiniz olan Allah’a kulluk edin. Şüphesiz ki kim Allah’a şirk koşarsa, Allah cenneti ona haram kılar. Onun barınağı ateştir. Zalimler için yardımcı da yoktur.”(5/Mâide 72)


   Allah’ı bırakıp da sana fayda ve zarar vermeyecek olan varlıklara dua etme! Şayet böyle yaparsan hiç kuşkusuz, zalimlerden/müşriklerden olursun.(10/Yûnus 106)


Andolsun ki sana ve senden önceki (resûllere): “Şayet şirk koşarsan bütün amellerin boşa gider ve mutlaka hüsrana uğrayanlardan olursun.” diye vahyedildi.(39/Zümer 65)


   Allah’ın (cc) izin vermediği şeyleri şeriat hâline getiren, haram-helal, yasak-serbest şeklinde kanunlaştıranlar, Allah’a (cc) şirk koşulan ortaklardır. Çünkü kanun yapma, şeriat belirleme ve yasama Allah’ın (cc) en belirgin sıfatlarındandır. (bk. 12/Yûsuf, 40; 18/Kehf, 26) 

Şirkin imani bir tehlike olduğunu biliriz amma bazı söylemlerimizde illaki şirk olan sözleri kullanırız şöyleki

TEHLİLKELİ SÖZLERDEN ÖRNEKLER


İmanı tehlikeye atan veya insandan imanı kaldıran sözler elbette  bu  haberdeki kadar değildir.  Burada bu sözlerin bir kısmına yer verilmiştir. Bu ve benzeri sözleri söylemekten kesinlikle kaçınmalı ve yanlışlıkla bu sözler söylenirse de  hemen kelime-i şehadet getirilmelidir.


“Burası Allah’ın unuttuğu yer!”

“Bu adam Allah’lığın biri!”

“Allah baba kızar!”

“Kader utansın.. Kahpe kader!”

“Seninle Cennet’e bile girmem!”

“Öküz aleyhisselam!”

“Ben Allah mallah tanımam.”, “Şu işe Allah’ın bile gücü yetmez.”

“Onun hakkından Allah bile gelemez, ben nasıl geleyim”

Bu sözler insanı küfre götürecek sözler olsa da bu sözleri söyleyenler ekseriyetle imansızlığından değil cehaletinden dolayı söylemektedir. Bu gibi insanlara hemen kafir oldun damgasınız da vurmamak gerekir. Yumuşak bir uslup ile ikaz etmeli tevbe etmesini tavsiye etmeliyiz.


ŞİRK İMANIN, TEVHİDİN elbetteki zıddıdır.TEVHİD YANİ LAİLAHE İLLALAH demekle mümin oldugumuzu biliriz.

Gündelik hayatın ve çağın getirdigi anlam kargaşası bizim dilimizin özünü maalesefki biraz değiştirdi oysa HADİSİ ŞERİFTE MÜSLÜMAN KONUŞMASINDAN bellidir der.. 

Dilimizi, kalbimizi ve bütün azalarımızı küfür kelimelerden şirkten korumak dikkat gerektiren bir husustur ..


Peygamber Efendimiz, şirkten korunmak için sabah- akşam bu duayı okumuş, bizlere de okumamızı tavsiye etmiştir.


Okunuşu: "Allahumme inni euzu bike min en uşrike bike şey‘en ve ene a‘lemu ve estağfiruke lima la a‘lemu inneke ente allamulğuyubi."


Anlama: "Allahım! Şüphesiz ben bilerek herhangi bir şeyi şirk koşmak (eş ve ortak tanımak) tan sana sığınırım.Bilmeyerek işlemiş olduğum(şirk ve hatalarım) ın senden bağışlanmasını dilerim. Şüphesiz ki bütün gaybları (gizli şeyleri) ancak sen bilirsin."  (et-terğıb ve et-terhib:



18 Ocak 2024 Perşembe

Ölüm anında imanla gitmek için ne yapmak gerekir?

Şeytan ölüm anında yalnızca vesvese verir, bu da insanın imanını almak demek değildir. İnsan bu dünyada nasıl yaşamışsa ölüm anındaki şeytanın vesvesesine karşı da durumu öyle olur. Hayatını İslam ve iman dairesinde geçiren insanların imanını şeytan alamaz, verdiği vesvese de tesir etmez. Ancak yaşantısı İslamiyete uygun olmayan insanlar şetanın bu vesvesesinden korkmalıdır. Kısacası sekerattaki durumumuzu şu anki yaşantımız belirleyecektir.

Bir insanın yaşantısı, onun inancını, amelini ve şahsiyetini gösteren bir ayna gibidir. Tanımadığımız bir insanla biraz konuştuktan, beraber yolculuk ettikten veya bir alışverişte bulunduktan sonra onun hakkında belli bir hükme varırız; iyi veya kötü adam deriz.

Fakat bir insanın hem iyi taraflarını, hem kötü taraflarını biliyorsak, onun hakkında karar verme hususunda da ölçümüz bellidir. İyi yönleri kötü yönlerinden fazla ise iyi; kötü yönleri iyi yönlerinden fazla ise kötüdür. Başka bir ifade ile, bir insanın iyilik ve kötülüğü Allah’a olan kuluğu ile ölçülür. Bir insan inandığı gibi yaşıyor, kulluk vazifelerini yerine getirmeye gayret ediyorsa, o insan Allah katında iyidir ve makbul bir kuldur. Fakat imanı olduğu halde, İslâma uymayan hal ve hareketleri varsa bu insan günahkâr insandır.

Bu çeşit insanlar ölünce onları nasıl bir âkibet beklemektedir?

Peygamber Efendimiz (asm)'in bu konudaki ifadeleri açıktır:

“Nasıl yaşarsanız öyle ölürsünüz; nasıl ölürseniz öyle dirilirsiniz.”

“Kim ne halde iken ölürse, Allah onu o şey üzerine diriltir.” (Feyzü’l-Kadîr, 6 / 226)

Allah’a ve diğer iman esaslarına imanı sağlam olan bir insan, öldüğü zaman mü’min ve Müslüman sayıldığından Müslüman muamelesine tâbi tutulur. Böyle bir insanın âhiretteki durumuna gelince, bu hususta Peygamberimiz (asm)'in şu meâlde bir hadisi vardır:

“Kim Allah’tan başka bir İlâh olmadığını bilerek ölürse cennete girer.” (Müslim, İman: 43)

Bir insan öldükten sonra, Müslümanların onun hakkındaki şehadetleri ve kanaatleri de önemlidir. Müslümanlar o adamın imanlı, iyi bir insan olduğunu söylüyorlarsa, Cenab-ı Hakk'ın onların şehadetine göre muamele edeceğine dair rivayetler vardır. Yine, Müslümanların aleyhinde şehadet ettikleri kimse de ona göre muameleye tâbi olacaktır. Buna göre bu dünyada iman ve ibadet üzerinde yaşayan insan inşallah ölüm anında da imanla gidecektir. Evet, korku ve ümit arasında yaşamak gerekir. Ancak bu 

hal insanı ümitsizliğe sevk etmemelidir.

Sorularla İslamiyet...





8 Ocak 2024 Pazartesi

Allah'ın İnsanlara Yakınlığı ayetleri..

     Allah'ın İnsanlara Yakınlığı ile ilgili ayetler...


Her şeyin yaratıcısı ve sahibi olan Yüce Allah'a daha yakın olma düşüncesi her müminin istediği ve özlediği bir haldir. Rabbine yaklaşmak isteyen kişi kâinattaki hiç bir şeye benzemeyen sonsuz ve sınırsız olan yaratıcısını bilip tanımak, kulluk gereksinimlerini yerine getirirken nasıl bir iletişim dili benimseyeceğini bilmek ister. Tanımadan anlamanın, anlamadan yaklaşmanın ve sevmenin imkânı yoktur çünkü.

Tanımak için yolumuzu yönümüzü ona çevirmeli değilmiyiz?

Bizlere  bu kadar yakın olan rabbimizin size şah damarınızdan daha yakınım hükmü gereği Ona dönmeliyiz Onu tanımaya gayret etmeli değilmiyiz?    


Bakara Suresi, 186.

 ayet: Kullarım Beni sana soracak olursa, muhakkak ki Ben (onlara) pek yakınım. Bana dua ettiği zaman dua edenin duasına cevap veririm. Öyleyse, onlar da Benim çağrıma cevap versinler ve Bana iman etsinler. Umulur ki irşad (doğru yolu bulmuş) olurlar.

Nisa Suresi, 126. ayet

: Göklerde ve yerde ne varsa tümü Allah'ındır. Allah, herşeyi kuşatandır.

En'am Suresi, 103. ayet 

Gözler O'nu idrak edemez; O ise bütün gözleri idrak eder. O, latif olandır, haberdar olandır.

Enfal Suresi, 47. ayet:

 Bir de yurtlarından refahtan şımarıp-azıtarak, insanlara gösteriş yaparak çıkanlar ve (halkı) Allah'ın yolundan alıkoyanlar gibi olmayın. Allah, onların yaptıklarını çepeçevre kuşatandır.

Kaf Suresi, 16. ayet:

 Andolsun, insanı Biz yarattık ve nefsinin ona ne vesveseler vermekte olduğunu biliriz. Biz ona şahdamarından daha yakınız.

Vakıa Suresi, 83. ayet:

 Hele can boğaza gelip dayandığında,

Vakıa Suresi, 84. ayet:

 Ki o sırada siz (sadece) bakıp-durursunuz,

Vakıa Suresi, 85. ayet:

 Biz ona sizden daha yakınız; ancak görmezsiniz.

Mücadele Suresi, 7. ayet:

 Allah'ın göklerde ve yerde olanların tümünü gerçekten bilmekte olduğunu görmüyor musun? (Kendi aralarında gizli toplantılar düzenleyip) Fısıldaşmakta olan üç kişiden dördüncüleri mutlaka O'dur; beşin altıncısı da mutlaka O'dur. Bundan az veya çok olsun, her nerede olsalar mutlaka O, kendileriyle beraberdir. Sonra yaptıklarını kıyamet günü kendilerine haber verecektir. Şüphesiz Allah, herşeyi bilendir.


 Bu kadar ayetlerin ışıgında insanın kendini muhasebe etmesi gerekmezmi?Bu dünya muhasebesini yapanın ahirette hesabı kolay olur buyurmuş yüce nebi s.a.v.

Allah'u tealanın  bizlere olan yakınlığını hissetmek ve bu yakınlığı dahada yogun yaşamak dinimizin emrine uyup ibedetlerimi yapmakla saglanır ..


 insanın aczini ,fakrını,ihtiyacını anlaması için bu yakınlıgı istemeli..

 İnsanın, hayatına lazım olan hiçbir şeyi vücuda getirmeye gücünün yetmemesi onun acizliğini, her şeye ihtiyacının olması fakrını; yorulması, unutması ve uyuması ve bir anda iki şeyi irade edememesi ise onun naks ve kusurunu gösterir.

De ki: Eğer Allah'ı seviyorsanız, bana tâbi olun ki, Allah da sizi sevsin" (Âl-i İmrân 3/31).


muhabbetin temeli rasûlüllaha uymaya bağlanmıştır. Dolayısıyla müslümanlar Hz. Muhammed'in

sünnetine uydukları nisbette muhabbetullah yolunda mesafe alırlar.  Bize verilen her beşeri duyguyu yüce ALLAH'IN bizlere olan yakınlığının göstergesi olarak tefekkür edebiliriz..

    Veli zatın dediği gibi Ben  onu seviyorum sanmıştım yıllarca  sonra anladımkı benden önce o beni seviyormuş.

Müslümanın Allah'tan başka varlıklara karşı duyacağı sevgi ve saygı beşeriyet

sınırlarının ötesine geçemez ve hiç bir sevgi müminin kalbinde Allah sevgisine

ortak olamaz.

Bütün sevgilerin kaynağı ALLAH'u tealanın bizlere olan yakınlıgı ve sevgisidir. 








26 Aralık 2023 Salı

İslam'ın ahlakı hayadır."

                     


       İslam'ın ahlakı hayadır."


“Her bir dinin kendine has bir ahlakı vardır. İslam’ın ahlakı hayâdır.” (Muvatta, Hüsnü’l-Hulk, 9)

 

İslam'ın ahlakı hayadır."



Allah'ın elçisi Hz. Muhammed (S.A.V) çok iffetli ve utangaçtı; aslında tam manasıyla bir namus sembolüydü.


Sahabe'den pek çok kimsenin rivayet ettiğine göre, genç kızlardan daha haya sahibi ve utangaçtı. Hiçbir zaman yüksek sesle veya yakışıksız bir tavırla konuşmamıştır.


Alış-veriş için pazara çıktığında insanların yanından yavaşça ve tebessüm ederek geçerdi.


Bazı insanlar Kâbe'nin yanında yıkanırken veya çıplak tavaf ederken Rasulullah bu tip davranışlardan hoşlanmazdı. Bir mecliste istemediği bir şey duyduğu zaman insanların yüzüne karşı bir şey söylemezdi. Fakat yüzünün rengi duygularını yansıtır ve ashabı da böylece ihtiyatlı olurdu.


Ebu Said el-Hudri şöyle demiştir: " Rasulullah bakire kızdan daha hayâlıydı. Ashabı, Rasulullah'ın bir şeyden hoşlanıp hoşlanmadığını yüzünden anlardı'


Hz. Aişe, Resulullah'ın hayâsızca, ağzının içi görülecek şekilde güldüğünü görmediğini, sadece gülümsemekle yetindiğini söylemiştir.


Cabir b. Semüre'nin rivayetine göre Rasulullah konuşkan değildi. Açık ve sükûnetle konuşurdu. Hz. Aişe şöyle demiştir: " Rasulullah sizin konuştuğunuz gibi hızlı konuşmaz, yanındakilerin daha sonra hatırlamalarını kolaylaştıracak şekilde kelimeler arasında bir müddet duraklardı." İbni Ömer'in anlattığına göre Ensar'dan bir zat, kardeşini hayalı olmaya karşı ikaz ederken, oradan geçen Rasulullah şöyle demiştir: " Onu yalnız bırak, hayâ imanın parçasıdır."


İmran b. Hüseyin'in rivayetine göre Rasulullah 'Hayâ imandandır ve hayâlı olan kişi ise Cennet'tedir. Ahlaksızlık kalbin katılığındandır. Kalbi katı olan kişi ise Cehennem dedir ." buyurmuştur.


Zeyd b. Talha' nın rivayetine göre Rasulullah (S.A.V) şöyle demiştir: " Hayâ ve iman bir aradadır; biri gittiğinde diğeri de peşinden gider'


Yine aynı şahsın rivayetine göre Rasulullah (S.A.V) " Her dinin bir hususiyeti vardır ve İslam in hususiyeti ise hayâdır ' buyurmuştur.


Ebu Hureyre şöyle rivayet etmiştir: " Rasulullah (sunulan) hiçbir yemek hakkında yorum yapmamıştır. İstediğinde yemiş; istemediğinde ise (menfi bir yorum yapmadan) bırakmıştır "


Enes'in rivayetine göre de Rasulullah: " Kaba söz ayıptan başka bir şey getirmez. Hayâ da girdiği yeri süsler :' buyurmuştur.


Hz. Aişe'nin bir rivayetinde Peygamber şöyle demiştir: " Cezasını ben bile çekecek olsam, hiç kimsenin kabahati hakkında konuşmak istemem


Resulullah (sav) "Allah'tan hakkıyla haya edin!" buyurdular. Biz: "Ey Allah'ın Resulü, elhamdülillah, biz Allah'tan haya ediyoruz" dedik. Ancak O, şu açıklamayı yaptı: "Söylemek istediğim bu (sizin anladığınız haya) değil. Allah'tan hakkıyla haya etmek, başı ve onun taşıdıklarını, batni ve onun ihtiva ettiklerini muhafaza etmen, ölümü ve toprakta çürümeyi hatırlamandır. Kim ahireti dilerse dünya hayatının zinetini terketmeli, ahireti bu hayata tercih etmelidir. Kim bu söylenenleri yerine getirirse, Allah'tan hakkıyla haya etmiş olur."


Resulullah (sav) buyurdular ki: "Her bir dinin kendine has bir ahlakı vardır, İslam'ın ahlakı hayadır."


Resulullah (sav) buyurdular ki: "Edebsizlik ve çirkin söz girdiği şeyi çirkinleştirir. Haya ise girdiği şeyi güzelleştirir."


Dini olmayanın ahlakı yoktur denebilir ki bu gün toplumdaki ahlak çöküntüsü herkesçe malumdur.



 Allah Rasûlü:  "Allah bir kulunu cezalandırmayı dilediği zaman ondan hayâyı alır. Hayâsı alınan kişi, Allah'ın gazabına müstahak davranışlar sergilemeye başlar. Önce emanet duygusu çekilip alınır. Sonra hainleşir. Hainleşince de ondan merhamet alınır. Merhamet çekilip alındığı zaman da o kimse, artık kovulmuş ve lanetlenmiş olur. Kovulup lanetlenen o kişinin Müslümanlık’la da ilişkisi kalmamış olur."[9]....


25 Ocak 2023 Çarşamba

Tûl-i emel)


 

Kalb hastalıklarından biriside (Tûl-i emel)dir. Tûl-i emel, zevk ve safâ sürmek için çok yaşamağı istemekdir. İbâdet yapmak için, çok yaşamağı istemek, tûl-i emel olmaz. Tûl-i emel sâhibleri, ibâdetleri vaktinde yapmazlar. Tevbe etmeği terk ederler. Kalbleri katı olur. Ölümü hâtırlamazlar. Va’z ve nasîhatdan ibret almazlar. Hadîs-i şerîfde, (Lezzetlere son veren şeyi çok hâtırlayınız) buyuruldu. Hadîs-i şerîfde, (Ölümden sonra olacak şeyleri bildiğiniz gibi, hayvânlar da bilselerdi, yimek için semiz hayvân bulamazdınız) ve (Gece ve gündüz ölümü hâtırlayan kimse, kıyâmet günü şehîdler yanında olacakdır) buyuruldu. Tûl-i emel sâhibi, hep dünyâ mâlına ve mevkı’ine kavuşmak için ömrünü harcar. Âhıreti unutur. Yalnız zevk ve safâsını düşünür. Çoluk çocuğunun bir senelik gıdâsını hâzırlamak, uzun emel olmaz. Bir senelik nafakaya (Havâyıc-i aslıyye) denir. Lüzûmlu eşyâdan sayılır. Nisâb hesâbına katılmaz. Buna mâlik olan, zengin sayılmaz. Buna mâlik olmıyan bekâr kimsenin kırk günlük gıda maddesi saklaması câizdir. Dahâ fazla saklamaları tevekkülü bozar. Hadîs-i şerîfde, (İnsanların en iyisi ömrü uzun ve ameli güzel olan kimsedir) ve (İnsanların en kötüsü, ömrü uzun, ameli kötü olandır) ve (Ölmek istemeyiniz. Kabr azâbı çok acıdır. Ömrü uzun olup islâmiyyete uymak, büyük se’âdetdir) ve (Müslimânlıkda beyâzlaşan kıllar, kıyâmet günü nûr olacakdır) buyuruldu.

Tûl-i emelin sebebleri, dünyâ zevklerine düşkün olmak ve ölümü unutmak ve sıhhatine, gençliğine aldanmakdır. Tûl-i emel hastalığından kurtulmak için, bu sebebleri yok etmek lâzımdır. Ölümün her an geleceğini düşünmelidir. Sıhhatin, gençliğin ölüme mâni’ olmadıklarını unutmamalıdır. Çocuklardaki ve gençlerdeki ölüm sayısının yaşlılardaki ölüm sayısından çok olduğunu istatistikler göstermekdedir. Çok hastaların iyi olup yaşadıkları, çok sağlam kişilerin çabuk öldükleri her zemân görülmekdedir. Tûl-i emel sâhibi olmanın zararlarını ve ölümü hâtırlamanın fâidelerini öğrenmelidir. Hadîs-i şerîfde, (Ölümü çok hâtırlayınız. Onu hâtırlamak, insanı günâh işlemekden korur ve âhırete zararlı olan şeylerden sakınmağa sebeb olur) buyuruldu. Eshâb-ı kirâmdan Bera’ bin Âzib “radıyallahü teâlâ anh” diyor ki, bir cenâzeyi götürdük. Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem”, kabr başına oturdu. Ağlamağa başladı. Mubârek gözyaşları toprağa damladı. Sonra, (Ey kardeşlerim! Hepiniz buna hâzırlanınız) buyurdu. Ömer bin Abdül’azîz “rahime-hullahü teâlâ”, bir âlimi görünce, nasîhat istedi. O da, şimdi halîfesin, istediğin gibi emr edersin.

Yarın öleceksin, dedi. Biraz dahâ söyle deyince, Âdem aleyhisselâma kadar, bütün dedelerin ölümü tatdı. Şimdi sıra sana geldi, dedi. Halîfe, uzun zemân ağladı. Hadîs-i şerîfde, (İnsanlara vâiz olarak ölüm yetişir. Zenginlik isteyene, kazâ ve kadere îmân etmek yetişir) buyurdu ve (İnsanların en akllısı, ölümü çok hâtırlayandır. Ölümü çok hâtırlayan insana, dünyâda şeref, âhıretde yüksek dereceler nasîb olur) ve (Allahü teâlâdan hayâ ediniz. Başkalarına kalacak olan şeyleri toplamakla vaktinizi gayb etmeyiniz. Kavuşamıyacağınız şeyleri ele geçirmek için uğraşmayınız. İhtiyâcınızdan fazla binâlar yapmakla hayâtınızı harcamayınız) ve (Evlerinizi harâm malzeme ile yapmayınız. Dîninizin ve dünyânızın harâb olmasına sebeb olur) ve çok sevdiği Üsâme bin Zeydin “radıyallahü teâlâ anhümâ” bir ay sonra ödemek üzere yüz altına bir köle satın aldığını işitince, (Siz buna hayret etmediniz mi? Üsâme tûl-i emel sâhibi olmuş) buyurdu. İhtiyâc maddelerinin veresiye de alınmaları câizdir. Bir hadîs-i şerîfde, (Cennete gitmek istiyen, uzun emel sâhibi olmasın. Dünyâ işleri ile uğraşması ölümü unutdurmasın. Harâm işlemekde Allahdan hayâ etsin) buyurdu. Harâm olan lezzetlerin içinde yaşamak için uzun emel sâhibi olmak harâmdır. Mubâhlarla lezzetlenmek için tûl-i emel sâhibi olmak, harâm değil ise de, iyi değildir. Çok yaşamağı değil, sıhhat ve âfiyet ile yaşamağı istemelidir.

  Evet maalesefki uzun yaşama düşüncesi bizi uhrevi vazifelerimizden alıkoyuyorsa

Şimdi gençsin yaşlanınca yaparsın düşüncesi galip geliyorsa bu bizim uzun seneler yaşıyacak olduğumuzu zannetmektendir. Oysa Ne güzel söylemiş büyük üsdat

Dün geçti, Yarın var mı? Gençliğine Güvenme! Ölen hep ihtiyar mi?

Neler Kaybetti İnsan Kul'a Kulluk Uğruna... Ah Bir Erebilseydik , ''KUL'' Olmanın Şuuruna...ALLAHU-TEALAYA EMANETSİNİZ.

 

Öne Çıkan Yayın

Esmaul husnadan anladiklarimiz

Esmaul husnadan anladiklarimiz ne kadardır bi soralim kendimize oysa rabbimizi tanimanin o nun fiil ve uzerimizdeki tasarrufunu bilmenin...