13 Temmuz 2011 Çarşamba

İman ile küfür arasında insan

İman ile küfür arasında insan
 





"Birbirine en uzak şeyler nelerdir?" denilirse "Küfür ve iman" diyebilirsiniz; neticeleri itibarıyla böyledir. Fakat hayat içinde yaşadığınız şeyler itibarıyla; hisleriniz, hevesleriniz veya vicdanınız, şuurunuz ve lâtife-i Rabbâniyeniz açısından bakınca birbirine en yakın şeyler de küfür ve imandır. Aralarında incecik bir perde vardır.





- 'İman ve küfür Arasında İncecik Bir Perde Vardır'

Onun için perdenin öte tarafına yuvarlanıp düşenlerin dedikodusunu edip, "Nasıl oldu da düştüler?" falan deme yerine " bizi düşürmesin" diye Cenâb-ı Hakk'a teveccüh edip yalvarmak lâzımdır. Devamlı surette,
"Rabbenâ lâ tüziğ kulûbenâ ba'de iz hedeytenâ. 'ım hidayet buyurduktan sonra kalblerimizi kaydırma." (Âl-i İmran, 3/8) demek gerekir.
Bütün kardeşlerimiz için de aynı duayı yapmalıyız. Çünkü hiç umulmadık kimseler kaybedebilir. Vahye kâtiplik yapan insan vardır ki, kaybetmiştir. İster tahribatın kolay olmasına, ister şeytanî meselelerin insana daha cazip, daha hoş gelmesine, isterseniz de her zaman tetikte yaşayamamaya veriniz, hiç beklenmedik anda kayabilir ve kaybedebilirsiniz.
Bundan dolayı, insan kendine hiç güvenmemeli, ona tutunmalı ve bu şekilde ayakta durmaya çalışmalı. Kendini çok küçük görmeli. Her gece bin rekat namaz kılsa, başını yerden kaldırmasa da kulluğunu yapamadığı inancında olmalı. Senenin her gününü ibadetle dopdolu yaşayan bir kul "Rabb'ime şu kadar ibadet ettim, şu meselede şöyle bir mazhariyete erdim" şeklinde bir düşünceyi aklının köşesinden geçirse, kendisini bir paye ve makam sahibi zannetse, onun bu mülâhazayla tükettiği o anlar, hayatının en karanlık dilimleri olur.
Oysa dikkatli bir kul, "Ben bir köleyim. Kölenin hiç sermayesi olmaz, o ne kazanırsa kazansın kâr efendiye aittir" şuurunda olmalı, ibadet ve hizmetleri karşılığında bir mükâfat ve bedel beklememelidir. Kaldı ki Yirmi Dördüncü Söz'de ifade edildiği gibi; "Ubudiyyet, mukaddeme-i mükâfat-ı lâhika değil, netice-i nimet-i sâbıkadır. Evet biz, mükâfatımızı almışız. Ona göre hizmetle ve ubudiyyetle muvazzafız." Öyleyse mesele, makam elde etmek, bir pâyeyle bilinmek değildir; verilmiş bir pâyenin hakkını eda etmek, nimetlere şükürle mukabelede bulunmaktır.
Beni Benimle Bırakma!
Resûlü (sallallahu aleyhi ve sellem) sabah akşam "ümme eûzü bike mine'l-küfri" diye dua ediyor. Bunu, Efendimiz'in (sallallahu aleyhi ve sellem) talim (öğretme) makamında söylediği bir dua olarak değerlendirmek lâzımdır. Zira, peygamberler hem mâsum hem de masûndurlar; günaha kapalıdırlar ve aynı zamanda Cenâb-ı Hak onları günaha karşı korur. Onlar, başkalarını kurtarmak için gönderilen kimselerdir; kendilerini kurtarmak için gönderilmemişlerdir. Ancak Resûlü (sallallahu aleyhi ve sellem), o engin kulluk şuuru ve tevazuuyla kendi nefsinden de endişe duyup sû-i akıbetten korkabilir ve kovulacağından endişe edebilir. Fakat biz terbiyemizin gereği bu türlü mülâhazaları talime havale etmeli; bize herkesin akıbetinden endişe etmesi gerektiğini öğretiyor, şeklinde anlamalıyız. Ama o kendisini her zaman rahmet-i ilâhiyeye muhtaç görmektedir. Onunla sarılıp sarmalanmazsa, onunla tutulup bir noktaya konmazsa, o da cennete ulaşamayacağı kanaatini taşımaktadır.

Küfrün sebepleri çok sinsi olduğundan, ibadetiyle göklerde uçan bir insan dahi küfre düşebilir. Öyle biri dahi çok endişe duymalı; inişlerde çıkışlarda, yaya yürüyüşlerde hep Cenâb-ı Hakk'tan sıyanet aramalı. Bu konuda bize talim buyrulan duaları dilinden düşürmemelidir. Bu dualardan bir tanesi şudur:
"Ya Hayy, ya Kayyum, birahmetike esteğîs, eslih lî şe'nî külleh, velâ tekilnî ilâ nefsî tarfete ayn."
Hayy ve Kayyum,
Âye-tü'l-Kürsî'de lâfz-ı celâlden sonra zikredilen iki mübarek isimdir. Onun için bu iki isim, bazılarınca İsm-i A'zam olarak zikredilmiş; dualarda "Ferd, Hayy, Kayyum, Hakem, Adl, Kuddûs" sırasıyla söylenmiştir.

"Birahmetike esteğîzu", "Senin rahmetine sığınıyor, sana dehalet ediyorum"
demektir. Baştaki "Be" harfini ister istiğâse (yardım dileme), ister istiâne (yardım isteme), isterseniz de musâhabe (yakınlık ve söyleşme) mânâsına hamledin; bu, "Beni rahmetinin arkadaşlığından uzak etme, yardımından mahrum bırakma, rahmetinle gelecek yardımdan nasipsiz kılma. Sana sığınıyor, senin merhametini diliyorum.
Ve aynı zamanda bir maiyyet istiyorum" anlamına gelir.
"Eslih lî şe'nî küllehu" "Her hâlimi ıslah buyur, düzelt" demektir. Bu sözde bir tevazu; bir mahviyet; meseleyi bir çökmüşlüğe, çatlamışlığa, bir kırılmışlığa hamletme ve buna inanma vardır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Alakalı yorumlar faydalıdır.

Öne Çıkan Yayın

Esmaul husnadan anladiklarimiz

Esmaul husnadan anladiklarimiz ne kadardır bi soralim kendimize oysa rabbimizi tanimanin o nun fiil ve uzerimizdeki tasarrufunu bilmenin...