| Kuran ve Sünnette Peygamber | | | |
| Yüce Allah Kur’ân-ı Kerimde peygambere itaat etmemizi, ahlakına ve sünnetine uymamızı emretmektedir. Biz yüce Allah’ı görmüyoruz. Bu nedenle Allah’a itaat gönderdiği elçisine itaattir. “Allah’ı seven sevdiğini elçisine değer vererek ve itaat ederek gösterir ve göstermelidir. Zaten bu bir emirdir. (Al-i İmran, 3:31) Emre itaat emri verene itaat demektir. Kur’ân-ı Kerim Hz. Muhammed’in (sav) Allah katındaki derecesini ve yakınlığını “O elçi arşın sahibi katında yüce bir makama sahiptir, büyük bir güce ve kuvvete sahiptir. O elçi melekler katıda da büyük bir güvene sahiptir” (Tekvir, 81:20-21 ) ayeti ile belirlemiştir. Yüce Allah kendi elçisi hakkında böyle buyurduktan sonra başkalarına söz hakkı kalmaz, bütün övgüler ve övgü sözleri bu ayetin, yani Allah’ın kendisinin sözü yanında hiçbir değer ifade etmez. Yüce Allah kelamı olan Kur’ân-ı Kerimde peygamberimize (sav) hitaben “Biz sana kevseri verdik (Kevser, 108:1) senin şanını yücelttik (İnşirah, 94:4) seni insanlara şahit, müjdeci, uyarıcı, ve Allah’ın izni ile insanları Allah yoluna davet edici ve nur saçan bir kandil olarak gönderdik” (Ahzap, 33:45-46) buyurmaktadır. İnsanlara da peygambere uymalarını emretmiş “Allah’a ve Rasülüne itaat edin” (Nisa, 4:59) Çünkü o peygamberin “kalbi çok yumuşak ve halimdir” (Al-i İmran, 3:159; Bakara, 2:43) “Sizin kendi içinizden olup sizin sıkıntıya düşmeniz ona çok ağır gelir, o size çok düşkündür, çok merhametli ve çok şefkatlidir.” (Tevbe, 9:128) “Sizler için örnek ve mükemmel bir ahlaka sahiptir.” (Kalem, 68:4) “O bütün meleklerin de kendisine itaat ettiği güvenilir bir elçidir.” (Tekvir, 81:20-21) “O kendi hevasından konuşmaz. O ancak kendisine ne vahyedilmiş ise onu söyler” (Necm, 53:3-4) “O size ne vermişse onu alın, nelerden sizi sakındırmış ise ondan da kaçının” (Haşr, 59:7) Şunu da kesinlikle bilin ki “Peygambere itaat eden Allah’a itaat etmiş olur.” (Nisa, 4:80) Zira onun vazifesi sizi zorlamak, zora ve sıkıntıya sokmak değil, Allah’ın vahyini sizlere tebliğ etmek, tatbik ederek göstermek, açıklamak ve izah etmektir” (Maide, 5:99) buyurmaktadır. Yine Kur’ân-ı Kerim peygamberimizin (sav) “Ben de sizin gibi bir insanım, bir beşerim” (Kehf, 18:110; Fussilet, 41:6) diye tevazu ile topluma karışıp insanlarla ünsiyet ettiğini bize haber verir. Peygamberimiz (sav) tahdis-i nimet olarak (Duha, 93:11) kendisini ve risalet vazifesini bizlere anlatmaktadır. Bütün bu güzellikleri ve özellikleri kendisine Allah verdiği için Allah’ın ihsan ve ikramını anlatmak geçekte onu vereni övmek, hamd ve şükretmek anlamını taşımaktadır. Nitekim peygamberimiz (sav) “Allah kuluna verdiği nimetlerin eserini üzerinde görmek ister” (Tirmizi, Edeb, 54) buyurarak Allah’ın ihsanı ve ikramı olan nimetleri yine ondan geldiğini bilerek sahibini övmek amacı ile göstermek ve anlatmak gerektiğini ifade etmiştir. Peygamberimiz (sav) “Tahdis-i Nimet” için “Ben Allah’ı en iyi bilen ve O’ndan en çok korkanım” (Buhari, İman, 13) “Âdemoğlunun en değerlisiyim ve Allah’ın habibiyim.” (Tirmizi, Menâkıb, 1) Bunları övünmek için değil, gerçeği ifade etmek ve hakikati ortaya çıkarmak amacı ile söylüyorum” buyurmuşlardır. Sonra peygamberimiz (sav) “Âdemoğlunun neslinden gelen en hayırlılarından gönderildim” (Buhari, Menâkıb, 23) buyurarak atalarının ve neslinin de insanların en değerli ve hayırlılarından olduğunu söylemiştir. Peygamberimiz (sav) görevi ve risaleti gereği “Yaratılışta insanların ve peygamberlerin ilki gönderilişte en sonuncusuyum” (Kadı Iyaz, Şifa-i Şerif, 1:465) buyurarak “Hakikiat-i Muhammediye”sinin kâinat ağacının çekirdeği ve meyvesi olduğunu veciz bir şekilde ifade etmiştir. Yine “Ben peygamberlerin kumandanıyım, peygamberlerin sonuncusuyum. Bunları övünmek için değil, gerçeği ifade etmek için söylüyorum” (Darimi, Mukaddime, 8) buyurarak kendisini tarif buyurmuşlardır. Peygamberimiz (sav) risalet vazifesini tarif etmek için de “Biz seni kesinlikle âlemlere rahmet olarak gönderdik” (Enbiya, 21:107) ayetini okumuş ve; “Ben âlemlere rahmet olarak gönderildim” (Keşfu’l-Hafa, 1:211) buyurmuşlardır. Yine vazifesini tarif babında “Ben insanlara muallim olarak gönderildim” (İbn-i Mâce, Mukaddime, 17) ve “İnsanlığa gönderilmemin bir önemli hikmeti de mekârim-i aklakı tamamlamaktır” (Muvatta, Hüsnü'l-Hulûk, 8; Müsned-i Ahmed, 2:381; Beyhakî, es-Sünenü'l-Kübrâ, 10:192) buyurarak güzel ahlakı tamamlamak ve insanlığa gerçek insanlık dersi vermek amacı ile gönderildiğini beyan buyurmuşlardır. Bu nedenledir ki Bediüzzaman Said Nursi (ra) “İslamiyet insaniyet-i kübrâdır ve İslam medeniyeti medeniyet-i fuzlâdır” demiştir. |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Alakalı yorumlar faydalıdır.