***hazin fakat bi o kadar da ibretlik bir olay... > Eşim ve ben Kazakistan?ın Almatı şehrinde > öğretmenlik yaparken adını ?Yüksel? koyduğumuz bir > oğlumuz oldu. Yüksel bütün dostların sevdiği, Kazak, > Rus herkesin ilgi gösterdiği nurtopu gibi bir > bebekti. Dört yaşına kadar adı gibi yükselerek, > yaşıtlarından daha önce bir gelişim göstererek > büyüyen, konuşkan, akıllı, hiçbir rahatsızlığı > olmayan bir çocuktu. > > Yüksel dört yaşına girmek üzereydi ki, üç-beş gün > gibi kısa bir süre de farklılaştı. Bir aralık, > hoplayıp zıplamaya, koşup gülmeye, sanki tavandan > bir kuş üzerine geliyormuş gibi ellerini yüzüne > gererek garip hareketler yapmaya başladı. O an, > ipliğin koptuğu andı. Daha sonra oğlum bizden > uzaklaştı, hiç konuşmaz oldu. > > Yüksel ateşlenmedi, düşmedi, kafasını bir yerlere > çarpmadı, korkmadı, yalnız kalmadı, ona kızan > olmadı... herşey yolunda giderken birden değişti ve > başka biri oluverdi. Artık oğlum, konuşmayan, > insanlarla ilgilenmeyen, diyalog kuramayan, > yaşıtlarıyla oyun oynayamayan, yalnız kalmayı tercih > eden, garip davranışlar sergileyen, kronik kabızlığa > maruz kalan bir çocuk olmuştu. > > Şaşkınlıkla neler olduğunu anlayamadık. Yüksel sanki > başka bir alemde başkalarıyla beraberdi. Tabii > insanın aklına ilk gelen cin oluyor. Biz de yoğun > bir şekilde dualar okuduk. Cin suresi, Cevşen, > Yasin, dua mecmuası.. ne söylenirse okuduk, > okuyoruz. > > Bu arada hemen bir çocuk psikiyatristine de gittik. > Doktor incelemelerini, tahlillerini yaptı; hiçbir > tuhaflık görünmüyor, rahatsızlık belirtisine > rastlanmıyordu. Doktora göre, zaten bu durum, > hastalığın özelliğiydi. Oğlumuz, ?çocukluk çağı > dezintegratifi? denilen bir sebebe bağlı olmaksızın > kazanılmış kabiliyetlerin kaybolması şeklindeki bir > hastalığa tutulmuştu. Yeni tanımlanan bu hastalık, > yüzbin çocukta bir görünecek kadar nadir bir vaka > idi. > > Hadiseyle adeta şok olmuştuk. Artık Yükselim bizimle > eskisi gibi iletişim kuramayacak, konuşamayacak, > kendi başına ihtiyacını göremeyecek ve normal bir > insan gibi hayat süremeyecekti. Doktora şunu > diyebildim: ?Yüksel okula gidebilecek mi?? ?Hayır? > dedi doktor. Beynim zonklamış, sanki herşey başıma > yıkılmıştı. Daha geçen hafta oğlum için düşündüğüm > mühendislikler, doktorluklar ne anlama geliyor.. > doktor neler söylüyordu. > > Yüksel artık özürlü bir çocuktu ve özel eğitim > alması gerekecekti. Bildiği renkleri, kavramları, > kelimeleri, bülbül gibi okuduğu şiirleri, Fatiha?yı > İhlas?ı tekrar, destekle öğrenmeye çalışacaktı. > > Aradan üç yıl geçti. Artık eski günleri unuttuk ya > da unutmak zorunda olduğumuz için öyle görünüyoruz. > Dualarınıza çok ihityacımız var. Büyüklerin duası, >
?ın dilemesi olmadan hiçbir şey olmuyor. Nasıl > oğlum konuşup dururken sebepler sükut etti ve > konuşamaz oldu; yine öyle de dualarınızla Rabbim > ?ol? der, ?konuş? der, konuşuverir diye > bekleşiyoruz. > > Bu bir takdirdir;
?ın takdirine razıyız. > Bilemeyiz, belki bizim için ibretler vardır, böylesi > hayırlıdır. Belki nimetleri iliklerimize kadar > hissetmemiz gerekiyordu. Artık bazı şeyleri o kadar > iyi anlıyorum ki; şöyle düşünüyorum: > > Hayatta farkında olmadığım o kadar çok nimet varmış > ki; güneşin doğup batmasını düşünürdüm de, > çocuklarımın bana ?anne? diye seslenmesinin, > konuşmasının, gözlerimin içine bakmasının, bana > sarılmasının bir nimet olduğu hiç de aklıma > gelmezdi. > > Oğlum akşama kadar belki yüz kere ?anne? derdi. Ama > bunu, ?anne? diye muhatap alınmanın hazzını, insana > ne kadar büyük bir zevk verdiğini şimdi > anlayabiliyorum. Olsun, yine de şanslı sayılırım, > çünkü kaç tane anne, çocuğu ?anne? dediği için > iliklerine kadar mutluluğu hissetmiştir. Geç de olsa > ben hissediyorum bunu. İki küçük dudağın arasından > yarım yamalak dökülüveren bir ?anne? sözü iliklerime > kadar işler, yüreğimi sevinçle doldurururdu da, > elimdeki herşeyi, işimi gücümü bir tarafa fırlatır > ve oğluma sarılır ?Annen kurban, efendim yavrum, > birşey mi istedin?? derdim. Ne büyük mutluluktur > bu... bunu herhalde ancak benim gibiler anlar. Ben > ve engelli çocukların anneleri.. bunun için > şanslıyız işte, çocuklarımız bizi çok basit şeylerle > mutlu edebildikleri için. > > Oğlum bundan üç yıl önce uyanır uyanmaz seslenirdi; > ?anneee.. uyandımmm..? koşa koşa giderdim yanına, > öperdim, ondan sonra kalkardı. Bu sahnenin tekrarını > o kadar çok bekledim ki!... Hâlâ da bekliyorum; > hastalığı veren O, şifasını da verebilecek O?dur. > > Annesinden doğan bir çocuk nasıl öğrenir > konuşmasını, yürümesini.. nasıl tanır hayatı? > Çok kabiliyetli çocukların başarılarını, dillerinin > tatlılığını annelerinin ilgisine, bilgisine ve > öğretisine borçlu olduğunu sanırız. Oğlum o kadar > çok şey bilir, o kadar güzel şarkılar söyler, > masallar anlatırdı ki, çevre bunun tabii farkındaydı > ve beni takdir ederlerdi. Ben de ister istemez > kendime pay çıkarır, bununla gurur duyardım. > > Ne büyük hata etmişim ya Rabbi, Sen söyletmezsen > söyleniyor mu? Sen bildirmezsen biliniyor mu? > İstediğin kadar çocuk psikolojisi oku, istediğin > kadar ilgilen, kendini parçalarcasına öğretmeye, > konuşturmaya çalış.. Sen izin vermemişsen eğer > olmuyor.. olmuyor. > > Ya Rabbi, Senin kudretini, bizim acizliğimizi > iliklerimize kadar hissediyoruz. Senin Şâfî > olduğunu, bizimse devaya muhtaç hastalar olduğumuzu > vicdanımızla duyuyoruz. > > Ya Rabbi, Sen bize ve oğluma Kâdir isminle, Şâfî > isminle, Fettâh isminle muamelede bulun... Amin, > amin, amin.
__________________
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Alakalı yorumlar faydalıdır.