14 Mayıs 2024 Salı

TEVEKKÜL VE BİZ

 Tevekkül kelimesi, vekil tutmak demektir. Vekil tutacak kişi kendinden daha kuvvetli, daha şefkatli, ilim irfanda daha üstün bir zata itimat edip, onu vekil tutmak ister.

Müslüman Allah’ın kudretinin üstünde bir kudret, ilminin üstünde bir ilim, merhamet ve şefkatinin fevkinde bir şefkat ve merhamet bulunmadığına itikat eder. Diğer mahlukların da kendisi gibi aciz, fakir, kusurlu ve nakıs olduğunu idrak ile Allah’a itimat ve tevekkül eder; Ona teslim olur.

Allah’a tevekkül eden bir Müslüman düşünür ki; “Bana gelecek bütün hayırları ancak O ihsan edebilir ve her türlü şer ve zararları ancak O def edebilir.”

Bir Müslüman, çalışmadan kazanılamayacağını bilerek, dünya işleri için gerekli bütün tedbirleri aldığı gibi, ibadet etmeden ve Allah’ın emirlerini yapıp, yasaklarından kaçınmadan da cennete gidilemeyeceğini bilerek, kulluk vazifesini yerine getirir ve sonunda Allah’a tevekkül eder.

Tevekkül, sebeplere teşebbüs ettikten ve gerekli bütün tedbirleri aldıktan sonra, Cenab-ı Hakk’ın verdiği neticeye razı olmaktır. Böyle bir insan huzurlu yaşar, maişet noktasında endişeye kapılarak ruhuna elem çektirmez, Peygamberimiz (asm)'in şu hadis-i şerifi ona büyük bir ümit kaynağı olur:

“Eğer siz Allah’a hakkıyla tevekkül ederseniz, kuşları rızıklandırdığı gibi sizi de rızıklandırır.” (bk. Tirmizi, Zühd, 33;  İbn Mace, Zühd, 14;  İbn Hanbel, 1/332)

Tevekkül, hiçbir zaman çalışmayı, sebeplere teşebbüs etmeyi men etmez. Cenab-ı Hak Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurmuştur: “Doğrusu, insan için kendi çalışmasından (gayretinin neticesinden) başka bir şey yoktur.” (Necm, 53/39) 


Bir adam Peygamberimize (a.s.m.) gelerek,

“Ben devemi salı vererek mi tevekkül edeyim, yoksa bağlayarak mı?” demiştir. Efendimiz ise,

“Deveni bağla, sonra tevekkül et.” (Tirmizi, Kıyamet, 60)


buyurmuş, böylece tevekkülün ölçüsünü en güzel şekilde ortaya koymuştur.

Tevekkül sana düşen cüzi iradeni kullanmadan işleri Allaha havale etmen değildir 

Elinden geleni yaparken gönlünü,sabrını ,duanı yüce mevlaya rabt edip işe başlamandır ….iman teslimi ,teslim tevekkülü, tevekkül tevfizi getirir.İbrahim hakı gibi GÖRELİM MEVLAM NEYLER  NEYLERSE GÜZEL EYLER sırrıyla sonucu beklemeli..


İMAN VE İMTİHAN

   İMAN VE İMTİHAN 

Bizi halden hale sokup terbiye eden Zat’ı ne kadar iyi tanırsak tevekkül ve teslimiyetimiz o derece artar. Rahim, Kerim, Muhsin bir Zat yarattığı her şeyde hayrı gözeterek yaratır. O halde ondan gelen her şey güzeldir ve mutlaka bir hikmeti vardır.


Rabbim hediyelerimizi şükürle almayı nasip etsin. Amin..

                  Musibetlerin imtihan vesilesi olduğunu sanırız .Oysa yaşamın bizatihi her anı imtihan vesilesidir aslında.


  Hayatın getirileri günlük yaşamın  gidişatı hep bir imhihandır ,ya kaybetteiğimiz ya kazandiğimız bir sınav . 

   Bize düşen fardında olmak ne niçin yaptığımızın farkında  olduğumuz gibi ,doğruyu yanlıştan ,iyiyi kötüden ayrıştırmanın farkında olmak..

     İman islamiyetin temel taşıdır. İmani bir hakikatte imtihandır ayette şöyle buyrulmuşturki


           Onlar iman ettik deyip imtihan olmadan kurtulacaklarını mı sandılar?’’ (Ankebut-2) 

âyetiyle iman edenlere sesleniyor Rabbimiz. Sadece ‘’iman ettik’’ dememiz yeterli değildir. İman etmek beraberinde teslimiyeti gerektirir. 

Allah’tan gelen her şeyin ya bizzat güzel olduğunu ya da neticeleri itibariyle güzel olduğunu bilmeyi gerektirir.


    Şu dar-ı dünya meydan-ı imtihandır ve dar-ı hizmettir. Lezzet ve ücret ve mükâfat yeri değildir.’’ (2. Lem’a) Bediüzzaman Hazretlerini bu tesbiti imtihanları büyük ölçüde kolaylaştırabilecek bir iksir hükmündedir.hayatta karşımızıa çıkan nimetler şükrü gerektirdiği gibi musibetlerde sabrı gerektirir.

asıl musibet dine gelen musibettir elbette.Bir mümin için en zor olanı dine, ibadete, islama gelen musibettir .

Ferdi olarakta musibetlerin sabır kuvvetiyle ,teslim,tevekkül ve tevfiz ile karşılanması gerekmektedir.


  İmtihanların boş yere olmadığını, bir hikmete binaen verildiğini ve bunun karşılığında bir ücret verileceğini bilmek ve rahmete itimat etmek de sabra ve şükre vesiledir.Çok kolay elde edilen dünya hayatı insanın melekelerini ,hissiyatlarını körleştirir .Zorluklar ,sıkıntılar insanın hislerini anlayışını kamçılar 

 çözüm odaklı olmayı, zorlukla başa çıkmayı yeni yollar arayışıyla o imtihandan kurtulmaya kapı açabılır.

Bizi halden hale sokup terbiye eden Zat’ı ne kadar iyi tanırsak tevekkül ve teslimiyetimiz o derece artar. Rahim, Kerim, Muhsin bir Zat yarattığı her şeyde hayrı gözeterek yaratır. O halde ondan gelen her şey güzeldir ve mutlaka bir hikmeti vardır.


Rabbim hediyelerimizi şükürle almayı nasip etsin.

Bize verdigi nimetede niıkmetede kalbimizi razı eylesin isyana düşmeden günaha girmeden kabul etmemizi nasip etsin... Amin..



19 Şubat 2024 Pazartesi

ŞİRK NEDİR ,İNSANI KÜFRE DÜŞÜREN ŞİRK.



  ŞİRK NEDİR ,İNSANI KÜFRE DÜŞÜREN ŞİRK.



Şirk (Arapça: شرك‎) İslam'da, Allah'a ortak koşma anlamına gelen bir kavramdır. Kur'an'a göre en önemli iman sorunu olan şirk, Allah'a ortak koşmak, ...

Şirk, İslam’ın ibadet olarak kabul ettiği bir eylemi Allah’tan (cc) başkasına yapmak ya da Allah’a (cc) ait sıfatlardan birini herhangi bir varlığa vermektir.

ALLAH'A ortak koşanada müşrik denir.


    ŞİRKİ anlatan bazı   AYETLER


   Allah’a (cc) şirk koşan kimse, Allah’a (cc) en büyük iftirayı atmış, zulümlerin en büyüğünü işlemiştir (31/Lokmân, 13). Bu nedenle tüm amelleri boşa gitmiş (39/Zümer, 65) ve Allah (cc), cenneti ona haram kılmıştır (5/Mâide, 72) 


   Andolsun ki: “Allah, Meryem oğlu Mesih’tir.” diyenler kâfir olmuşlardır. (Oysa) Mesih demişti ki: “Ey İsrailoğulları! Benim Rabbim ve sizin Rabbiniz olan Allah’a kulluk edin. Şüphesiz ki kim Allah’a şirk koşarsa, Allah cenneti ona haram kılar. Onun barınağı ateştir. Zalimler için yardımcı da yoktur.”(5/Mâide 72)


   Allah’ı bırakıp da sana fayda ve zarar vermeyecek olan varlıklara dua etme! Şayet böyle yaparsan hiç kuşkusuz, zalimlerden/müşriklerden olursun.(10/Yûnus 106)


Andolsun ki sana ve senden önceki (resûllere): “Şayet şirk koşarsan bütün amellerin boşa gider ve mutlaka hüsrana uğrayanlardan olursun.” diye vahyedildi.(39/Zümer 65)


   Allah’ın (cc) izin vermediği şeyleri şeriat hâline getiren, haram-helal, yasak-serbest şeklinde kanunlaştıranlar, Allah’a (cc) şirk koşulan ortaklardır. Çünkü kanun yapma, şeriat belirleme ve yasama Allah’ın (cc) en belirgin sıfatlarındandır. (bk. 12/Yûsuf, 40; 18/Kehf, 26) 

Şirkin imani bir tehlike olduğunu biliriz amma bazı söylemlerimizde illaki şirk olan sözleri kullanırız şöyleki

TEHLİLKELİ SÖZLERDEN ÖRNEKLER


İmanı tehlikeye atan veya insandan imanı kaldıran sözler elbette  bu  haberdeki kadar değildir.  Burada bu sözlerin bir kısmına yer verilmiştir. Bu ve benzeri sözleri söylemekten kesinlikle kaçınmalı ve yanlışlıkla bu sözler söylenirse de  hemen kelime-i şehadet getirilmelidir.


“Burası Allah’ın unuttuğu yer!”

“Bu adam Allah’lığın biri!”

“Allah baba kızar!”

“Kader utansın.. Kahpe kader!”

“Seninle Cennet’e bile girmem!”

“Öküz aleyhisselam!”

“Ben Allah mallah tanımam.”, “Şu işe Allah’ın bile gücü yetmez.”

“Onun hakkından Allah bile gelemez, ben nasıl geleyim”

Bu sözler insanı küfre götürecek sözler olsa da bu sözleri söyleyenler ekseriyetle imansızlığından değil cehaletinden dolayı söylemektedir. Bu gibi insanlara hemen kafir oldun damgasınız da vurmamak gerekir. Yumuşak bir uslup ile ikaz etmeli tevbe etmesini tavsiye etmeliyiz.


ŞİRK İMANIN, TEVHİDİN elbetteki zıddıdır.TEVHİD YANİ LAİLAHE İLLALAH demekle mümin oldugumuzu biliriz.

Gündelik hayatın ve çağın getirdigi anlam kargaşası bizim dilimizin özünü maalesefki biraz değiştirdi oysa HADİSİ ŞERİFTE MÜSLÜMAN KONUŞMASINDAN bellidir der.. 

Dilimizi, kalbimizi ve bütün azalarımızı küfür kelimelerden şirkten korumak dikkat gerektiren bir husustur ..


Peygamber Efendimiz, şirkten korunmak için sabah- akşam bu duayı okumuş, bizlere de okumamızı tavsiye etmiştir.


Okunuşu: "Allahumme inni euzu bike min en uşrike bike şey‘en ve ene a‘lemu ve estağfiruke lima la a‘lemu inneke ente allamulğuyubi."


Anlama: "Allahım! Şüphesiz ben bilerek herhangi bir şeyi şirk koşmak (eş ve ortak tanımak) tan sana sığınırım.Bilmeyerek işlemiş olduğum(şirk ve hatalarım) ın senden bağışlanmasını dilerim. Şüphesiz ki bütün gaybları (gizli şeyleri) ancak sen bilirsin."  (et-terğıb ve et-terhib:



18 Ocak 2024 Perşembe

Ölüm anında imanla gitmek için ne yapmak gerekir?

Şeytan ölüm anında yalnızca vesvese verir, bu da insanın imanını almak demek değildir. İnsan bu dünyada nasıl yaşamışsa ölüm anındaki şeytanın vesvesesine karşı da durumu öyle olur. Hayatını İslam ve iman dairesinde geçiren insanların imanını şeytan alamaz, verdiği vesvese de tesir etmez. Ancak yaşantısı İslamiyete uygun olmayan insanlar şetanın bu vesvesesinden korkmalıdır. Kısacası sekerattaki durumumuzu şu anki yaşantımız belirleyecektir.

Bir insanın yaşantısı, onun inancını, amelini ve şahsiyetini gösteren bir ayna gibidir. Tanımadığımız bir insanla biraz konuştuktan, beraber yolculuk ettikten veya bir alışverişte bulunduktan sonra onun hakkında belli bir hükme varırız; iyi veya kötü adam deriz.

Fakat bir insanın hem iyi taraflarını, hem kötü taraflarını biliyorsak, onun hakkında karar verme hususunda da ölçümüz bellidir. İyi yönleri kötü yönlerinden fazla ise iyi; kötü yönleri iyi yönlerinden fazla ise kötüdür. Başka bir ifade ile, bir insanın iyilik ve kötülüğü Allah’a olan kuluğu ile ölçülür. Bir insan inandığı gibi yaşıyor, kulluk vazifelerini yerine getirmeye gayret ediyorsa, o insan Allah katında iyidir ve makbul bir kuldur. Fakat imanı olduğu halde, İslâma uymayan hal ve hareketleri varsa bu insan günahkâr insandır.

Bu çeşit insanlar ölünce onları nasıl bir âkibet beklemektedir?

Peygamber Efendimiz (asm)'in bu konudaki ifadeleri açıktır:

“Nasıl yaşarsanız öyle ölürsünüz; nasıl ölürseniz öyle dirilirsiniz.”

“Kim ne halde iken ölürse, Allah onu o şey üzerine diriltir.” (Feyzü’l-Kadîr, 6 / 226)

Allah’a ve diğer iman esaslarına imanı sağlam olan bir insan, öldüğü zaman mü’min ve Müslüman sayıldığından Müslüman muamelesine tâbi tutulur. Böyle bir insanın âhiretteki durumuna gelince, bu hususta Peygamberimiz (asm)'in şu meâlde bir hadisi vardır:

“Kim Allah’tan başka bir İlâh olmadığını bilerek ölürse cennete girer.” (Müslim, İman: 43)

Bir insan öldükten sonra, Müslümanların onun hakkındaki şehadetleri ve kanaatleri de önemlidir. Müslümanlar o adamın imanlı, iyi bir insan olduğunu söylüyorlarsa, Cenab-ı Hakk'ın onların şehadetine göre muamele edeceğine dair rivayetler vardır. Yine, Müslümanların aleyhinde şehadet ettikleri kimse de ona göre muameleye tâbi olacaktır. Buna göre bu dünyada iman ve ibadet üzerinde yaşayan insan inşallah ölüm anında da imanla gidecektir. Evet, korku ve ümit arasında yaşamak gerekir. Ancak bu 

hal insanı ümitsizliğe sevk etmemelidir.

Sorularla İslamiyet...





8 Ocak 2024 Pazartesi

Allah'ın İnsanlara Yakınlığı ayetleri..

     Allah'ın İnsanlara Yakınlığı ile ilgili ayetler...


Her şeyin yaratıcısı ve sahibi olan Yüce Allah'a daha yakın olma düşüncesi her müminin istediği ve özlediği bir haldir. Rabbine yaklaşmak isteyen kişi kâinattaki hiç bir şeye benzemeyen sonsuz ve sınırsız olan yaratıcısını bilip tanımak, kulluk gereksinimlerini yerine getirirken nasıl bir iletişim dili benimseyeceğini bilmek ister. Tanımadan anlamanın, anlamadan yaklaşmanın ve sevmenin imkânı yoktur çünkü.

Tanımak için yolumuzu yönümüzü ona çevirmeli değilmiyiz?

Bizlere  bu kadar yakın olan rabbimizin size şah damarınızdan daha yakınım hükmü gereği Ona dönmeliyiz Onu tanımaya gayret etmeli değilmiyiz?    


Bakara Suresi, 186.

 ayet: Kullarım Beni sana soracak olursa, muhakkak ki Ben (onlara) pek yakınım. Bana dua ettiği zaman dua edenin duasına cevap veririm. Öyleyse, onlar da Benim çağrıma cevap versinler ve Bana iman etsinler. Umulur ki irşad (doğru yolu bulmuş) olurlar.

Nisa Suresi, 126. ayet

: Göklerde ve yerde ne varsa tümü Allah'ındır. Allah, herşeyi kuşatandır.

En'am Suresi, 103. ayet 

Gözler O'nu idrak edemez; O ise bütün gözleri idrak eder. O, latif olandır, haberdar olandır.

Enfal Suresi, 47. ayet:

 Bir de yurtlarından refahtan şımarıp-azıtarak, insanlara gösteriş yaparak çıkanlar ve (halkı) Allah'ın yolundan alıkoyanlar gibi olmayın. Allah, onların yaptıklarını çepeçevre kuşatandır.

Kaf Suresi, 16. ayet:

 Andolsun, insanı Biz yarattık ve nefsinin ona ne vesveseler vermekte olduğunu biliriz. Biz ona şahdamarından daha yakınız.

Vakıa Suresi, 83. ayet:

 Hele can boğaza gelip dayandığında,

Vakıa Suresi, 84. ayet:

 Ki o sırada siz (sadece) bakıp-durursunuz,

Vakıa Suresi, 85. ayet:

 Biz ona sizden daha yakınız; ancak görmezsiniz.

Mücadele Suresi, 7. ayet:

 Allah'ın göklerde ve yerde olanların tümünü gerçekten bilmekte olduğunu görmüyor musun? (Kendi aralarında gizli toplantılar düzenleyip) Fısıldaşmakta olan üç kişiden dördüncüleri mutlaka O'dur; beşin altıncısı da mutlaka O'dur. Bundan az veya çok olsun, her nerede olsalar mutlaka O, kendileriyle beraberdir. Sonra yaptıklarını kıyamet günü kendilerine haber verecektir. Şüphesiz Allah, herşeyi bilendir.


 Bu kadar ayetlerin ışıgında insanın kendini muhasebe etmesi gerekmezmi?Bu dünya muhasebesini yapanın ahirette hesabı kolay olur buyurmuş yüce nebi s.a.v.

Allah'u tealanın  bizlere olan yakınlığını hissetmek ve bu yakınlığı dahada yogun yaşamak dinimizin emrine uyup ibedetlerimi yapmakla saglanır ..


 insanın aczini ,fakrını,ihtiyacını anlaması için bu yakınlıgı istemeli..

 İnsanın, hayatına lazım olan hiçbir şeyi vücuda getirmeye gücünün yetmemesi onun acizliğini, her şeye ihtiyacının olması fakrını; yorulması, unutması ve uyuması ve bir anda iki şeyi irade edememesi ise onun naks ve kusurunu gösterir.

De ki: Eğer Allah'ı seviyorsanız, bana tâbi olun ki, Allah da sizi sevsin" (Âl-i İmrân 3/31).


muhabbetin temeli rasûlüllaha uymaya bağlanmıştır. Dolayısıyla müslümanlar Hz. Muhammed'in

sünnetine uydukları nisbette muhabbetullah yolunda mesafe alırlar.  Bize verilen her beşeri duyguyu yüce ALLAH'IN bizlere olan yakınlığının göstergesi olarak tefekkür edebiliriz..

    Veli zatın dediği gibi Ben  onu seviyorum sanmıştım yıllarca  sonra anladımkı benden önce o beni seviyormuş.

Müslümanın Allah'tan başka varlıklara karşı duyacağı sevgi ve saygı beşeriyet

sınırlarının ötesine geçemez ve hiç bir sevgi müminin kalbinde Allah sevgisine

ortak olamaz.

Bütün sevgilerin kaynağı ALLAH'u tealanın bizlere olan yakınlıgı ve sevgisidir. 








26 Aralık 2023 Salı

İslam'ın ahlakı hayadır."

                     


       İslam'ın ahlakı hayadır."


“Her bir dinin kendine has bir ahlakı vardır. İslam’ın ahlakı hayâdır.” (Muvatta, Hüsnü’l-Hulk, 9)

 

İslam'ın ahlakı hayadır."



Allah'ın elçisi Hz. Muhammed (S.A.V) çok iffetli ve utangaçtı; aslında tam manasıyla bir namus sembolüydü.


Sahabe'den pek çok kimsenin rivayet ettiğine göre, genç kızlardan daha haya sahibi ve utangaçtı. Hiçbir zaman yüksek sesle veya yakışıksız bir tavırla konuşmamıştır.


Alış-veriş için pazara çıktığında insanların yanından yavaşça ve tebessüm ederek geçerdi.


Bazı insanlar Kâbe'nin yanında yıkanırken veya çıplak tavaf ederken Rasulullah bu tip davranışlardan hoşlanmazdı. Bir mecliste istemediği bir şey duyduğu zaman insanların yüzüne karşı bir şey söylemezdi. Fakat yüzünün rengi duygularını yansıtır ve ashabı da böylece ihtiyatlı olurdu.


Ebu Said el-Hudri şöyle demiştir: " Rasulullah bakire kızdan daha hayâlıydı. Ashabı, Rasulullah'ın bir şeyden hoşlanıp hoşlanmadığını yüzünden anlardı'


Hz. Aişe, Resulullah'ın hayâsızca, ağzının içi görülecek şekilde güldüğünü görmediğini, sadece gülümsemekle yetindiğini söylemiştir.


Cabir b. Semüre'nin rivayetine göre Rasulullah konuşkan değildi. Açık ve sükûnetle konuşurdu. Hz. Aişe şöyle demiştir: " Rasulullah sizin konuştuğunuz gibi hızlı konuşmaz, yanındakilerin daha sonra hatırlamalarını kolaylaştıracak şekilde kelimeler arasında bir müddet duraklardı." İbni Ömer'in anlattığına göre Ensar'dan bir zat, kardeşini hayalı olmaya karşı ikaz ederken, oradan geçen Rasulullah şöyle demiştir: " Onu yalnız bırak, hayâ imanın parçasıdır."


İmran b. Hüseyin'in rivayetine göre Rasulullah 'Hayâ imandandır ve hayâlı olan kişi ise Cennet'tedir. Ahlaksızlık kalbin katılığındandır. Kalbi katı olan kişi ise Cehennem dedir ." buyurmuştur.


Zeyd b. Talha' nın rivayetine göre Rasulullah (S.A.V) şöyle demiştir: " Hayâ ve iman bir aradadır; biri gittiğinde diğeri de peşinden gider'


Yine aynı şahsın rivayetine göre Rasulullah (S.A.V) " Her dinin bir hususiyeti vardır ve İslam in hususiyeti ise hayâdır ' buyurmuştur.


Ebu Hureyre şöyle rivayet etmiştir: " Rasulullah (sunulan) hiçbir yemek hakkında yorum yapmamıştır. İstediğinde yemiş; istemediğinde ise (menfi bir yorum yapmadan) bırakmıştır "


Enes'in rivayetine göre de Rasulullah: " Kaba söz ayıptan başka bir şey getirmez. Hayâ da girdiği yeri süsler :' buyurmuştur.


Hz. Aişe'nin bir rivayetinde Peygamber şöyle demiştir: " Cezasını ben bile çekecek olsam, hiç kimsenin kabahati hakkında konuşmak istemem


Resulullah (sav) "Allah'tan hakkıyla haya edin!" buyurdular. Biz: "Ey Allah'ın Resulü, elhamdülillah, biz Allah'tan haya ediyoruz" dedik. Ancak O, şu açıklamayı yaptı: "Söylemek istediğim bu (sizin anladığınız haya) değil. Allah'tan hakkıyla haya etmek, başı ve onun taşıdıklarını, batni ve onun ihtiva ettiklerini muhafaza etmen, ölümü ve toprakta çürümeyi hatırlamandır. Kim ahireti dilerse dünya hayatının zinetini terketmeli, ahireti bu hayata tercih etmelidir. Kim bu söylenenleri yerine getirirse, Allah'tan hakkıyla haya etmiş olur."


Resulullah (sav) buyurdular ki: "Her bir dinin kendine has bir ahlakı vardır, İslam'ın ahlakı hayadır."


Resulullah (sav) buyurdular ki: "Edebsizlik ve çirkin söz girdiği şeyi çirkinleştirir. Haya ise girdiği şeyi güzelleştirir."


Dini olmayanın ahlakı yoktur denebilir ki bu gün toplumdaki ahlak çöküntüsü herkesçe malumdur.



 Allah Rasûlü:  "Allah bir kulunu cezalandırmayı dilediği zaman ondan hayâyı alır. Hayâsı alınan kişi, Allah'ın gazabına müstahak davranışlar sergilemeye başlar. Önce emanet duygusu çekilip alınır. Sonra hainleşir. Hainleşince de ondan merhamet alınır. Merhamet çekilip alındığı zaman da o kimse, artık kovulmuş ve lanetlenmiş olur. Kovulup lanetlenen o kişinin Müslümanlık’la da ilişkisi kalmamış olur."[9]....


25 Ocak 2023 Çarşamba

Tûl-i emel)


 

Kalb hastalıklarından biriside (Tûl-i emel)dir. Tûl-i emel, zevk ve safâ sürmek için çok yaşamağı istemekdir. İbâdet yapmak için, çok yaşamağı istemek, tûl-i emel olmaz. Tûl-i emel sâhibleri, ibâdetleri vaktinde yapmazlar. Tevbe etmeği terk ederler. Kalbleri katı olur. Ölümü hâtırlamazlar. Va’z ve nasîhatdan ibret almazlar. Hadîs-i şerîfde, (Lezzetlere son veren şeyi çok hâtırlayınız) buyuruldu. Hadîs-i şerîfde, (Ölümden sonra olacak şeyleri bildiğiniz gibi, hayvânlar da bilselerdi, yimek için semiz hayvân bulamazdınız) ve (Gece ve gündüz ölümü hâtırlayan kimse, kıyâmet günü şehîdler yanında olacakdır) buyuruldu. Tûl-i emel sâhibi, hep dünyâ mâlına ve mevkı’ine kavuşmak için ömrünü harcar. Âhıreti unutur. Yalnız zevk ve safâsını düşünür. Çoluk çocuğunun bir senelik gıdâsını hâzırlamak, uzun emel olmaz. Bir senelik nafakaya (Havâyıc-i aslıyye) denir. Lüzûmlu eşyâdan sayılır. Nisâb hesâbına katılmaz. Buna mâlik olan, zengin sayılmaz. Buna mâlik olmıyan bekâr kimsenin kırk günlük gıda maddesi saklaması câizdir. Dahâ fazla saklamaları tevekkülü bozar. Hadîs-i şerîfde, (İnsanların en iyisi ömrü uzun ve ameli güzel olan kimsedir) ve (İnsanların en kötüsü, ömrü uzun, ameli kötü olandır) ve (Ölmek istemeyiniz. Kabr azâbı çok acıdır. Ömrü uzun olup islâmiyyete uymak, büyük se’âdetdir) ve (Müslimânlıkda beyâzlaşan kıllar, kıyâmet günü nûr olacakdır) buyuruldu.

Tûl-i emelin sebebleri, dünyâ zevklerine düşkün olmak ve ölümü unutmak ve sıhhatine, gençliğine aldanmakdır. Tûl-i emel hastalığından kurtulmak için, bu sebebleri yok etmek lâzımdır. Ölümün her an geleceğini düşünmelidir. Sıhhatin, gençliğin ölüme mâni’ olmadıklarını unutmamalıdır. Çocuklardaki ve gençlerdeki ölüm sayısının yaşlılardaki ölüm sayısından çok olduğunu istatistikler göstermekdedir. Çok hastaların iyi olup yaşadıkları, çok sağlam kişilerin çabuk öldükleri her zemân görülmekdedir. Tûl-i emel sâhibi olmanın zararlarını ve ölümü hâtırlamanın fâidelerini öğrenmelidir. Hadîs-i şerîfde, (Ölümü çok hâtırlayınız. Onu hâtırlamak, insanı günâh işlemekden korur ve âhırete zararlı olan şeylerden sakınmağa sebeb olur) buyuruldu. Eshâb-ı kirâmdan Bera’ bin Âzib “radıyallahü teâlâ anh” diyor ki, bir cenâzeyi götürdük. Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem”, kabr başına oturdu. Ağlamağa başladı. Mubârek gözyaşları toprağa damladı. Sonra, (Ey kardeşlerim! Hepiniz buna hâzırlanınız) buyurdu. Ömer bin Abdül’azîz “rahime-hullahü teâlâ”, bir âlimi görünce, nasîhat istedi. O da, şimdi halîfesin, istediğin gibi emr edersin.

Yarın öleceksin, dedi. Biraz dahâ söyle deyince, Âdem aleyhisselâma kadar, bütün dedelerin ölümü tatdı. Şimdi sıra sana geldi, dedi. Halîfe, uzun zemân ağladı. Hadîs-i şerîfde, (İnsanlara vâiz olarak ölüm yetişir. Zenginlik isteyene, kazâ ve kadere îmân etmek yetişir) buyurdu ve (İnsanların en akllısı, ölümü çok hâtırlayandır. Ölümü çok hâtırlayan insana, dünyâda şeref, âhıretde yüksek dereceler nasîb olur) ve (Allahü teâlâdan hayâ ediniz. Başkalarına kalacak olan şeyleri toplamakla vaktinizi gayb etmeyiniz. Kavuşamıyacağınız şeyleri ele geçirmek için uğraşmayınız. İhtiyâcınızdan fazla binâlar yapmakla hayâtınızı harcamayınız) ve (Evlerinizi harâm malzeme ile yapmayınız. Dîninizin ve dünyânızın harâb olmasına sebeb olur) ve çok sevdiği Üsâme bin Zeydin “radıyallahü teâlâ anhümâ” bir ay sonra ödemek üzere yüz altına bir köle satın aldığını işitince, (Siz buna hayret etmediniz mi? Üsâme tûl-i emel sâhibi olmuş) buyurdu. İhtiyâc maddelerinin veresiye de alınmaları câizdir. Bir hadîs-i şerîfde, (Cennete gitmek istiyen, uzun emel sâhibi olmasın. Dünyâ işleri ile uğraşması ölümü unutdurmasın. Harâm işlemekde Allahdan hayâ etsin) buyurdu. Harâm olan lezzetlerin içinde yaşamak için uzun emel sâhibi olmak harâmdır. Mubâhlarla lezzetlenmek için tûl-i emel sâhibi olmak, harâm değil ise de, iyi değildir. Çok yaşamağı değil, sıhhat ve âfiyet ile yaşamağı istemelidir.

  Evet maalesefki uzun yaşama düşüncesi bizi uhrevi vazifelerimizden alıkoyuyorsa

Şimdi gençsin yaşlanınca yaparsın düşüncesi galip geliyorsa bu bizim uzun seneler yaşıyacak olduğumuzu zannetmektendir. Oysa Ne güzel söylemiş büyük üsdat

Dün geçti, Yarın var mı? Gençliğine Güvenme! Ölen hep ihtiyar mi?

Neler Kaybetti İnsan Kul'a Kulluk Uğruna... Ah Bir Erebilseydik , ''KUL'' Olmanın Şuuruna...ALLAHU-TEALAYA EMANETSİNİZ.

 

10 Kasım 2022 Perşembe

Tevhid ve şirk.

 




     Dini yaşamak kolaydır; Allah kolaylaştırır. Gerçek sıkıntı ve eziyet, “…Kim Allah'a ortak koşarsa, sanki o gökten düşmüş de onu bir kuş         kapıvermiş veya rüzgâr onu ıssız bir yere sürükleyip atmış gibidir.” (Hac Suresi, 31) ayetiyle bildirildiği üzere, şirktedir. 


   Dini yaşamakla insan maddi ve manevi terakki kazanır,maneviyatı gelişirken madi hayatında gelişmeler başlar . 

  Kendisine faydası olmayan sahte şeylerin degersizligini anlayan insan tek kurtuluşun yüce ALLAH'ın kapısında oldugunu bilir

  bu güven ona rahat bir dünyevi hayat saglar. Şirkin çirkin bataklıgından kurtulan kişi imanın güvenli,huzurlu,dingin rahatlığına erer ruhu RAB'BİN dilemesiyle nura kavuşur .


Ancak insanın apaçık düşmanı şeytan var, insana imanı yaşamayı zor ve sıkıntılı gösteren... Merhametlilerin merhametlisi Allah samimi kullarına imanı sevdirir ve onları karanlıklardan Kendi dosdoğru, aydınlık yoluna iletir. Dolayısıyla sinsi karakterli şeytanın, Allah’a kullukta samimi çaba içinde olan müminleri verdiği telkinlerle kandırması, yaşadıkları aydınlıktan kendi bataklığına çekmesi zordur.


  Oysa onlar, dini yalnızca O'na halis kılan hanifler (Allah'ı birleyenler) olarak sadece Allah'a kulluk etmek, namazı dosdoğru kılmak ve zekâtı       vermekten başkasıyla emrolunmadılar. İşte en doğru (dimdik ve sapasağlam) din budur. (Beyyine Suresi, 5)

  

    Şirk, yalnız birtakım eşya ya da putlara tapmakla sınırlı değil.


   Şirk yanlız tevhidi inkar etmekle olmaz  TEVHİDİ inkar eden müşrik olur .Tevhid Allahu tealayı birlemektir şirk bunun tam zıddıdır.

   şirk Allahu tealının hakkını gözetmemek, onun yerine başka şeyleri koymak, yardımı, nusretı, rızkı başkasından beklemek,


 Allah'tan başka varlıklardan yardım beklemek, onların hoşnutluğunu aramak ve Allah dışında başka bir varlığın rızasını Allah rızasına tercih etmek, kimi ‘şey’leri Allah’tan önde tutmak bunların tümü, Allah'a şirk koşma anlamındadır. İnsanın kendisini bu durumdan uzak/müstağni görmesi büyük hata olur. Hırsla dünyevi hedeflerine koşarcasına gidip kullugun vazifelerini yapmamamk insanın hem bu dünya, hem ahiret saaadetine engeldir .Çünkü HIRS sebebi Hasarettir kişinin hüsranına sebep olduğunu çok kere görmüşüzdür .Gerçek huzur,ve mutluluk 

YÜCE RABB'İN huzurunda huzur bulmaktır..

   

İnsanların dünyada özlemini duydukları huzur, mutluluk ve nimetler içinde yaşayabilmelerinin tek yolu, yalnızca Allah'a kulluk etme bilincini/sorumluluğunu taşımalarıdır. Bu gerçek unutulduğunda ise ahlâki çöküntü, insan ilişkilerindeki yozlaşma, çıkar ve beklentilere dayalı ilişkiler, güçlünün zayıfı ezmesi, acımasızlık, zalimlik, sahtekârlık ve düşmanlığa hayat sahası açılır. Allah'ın buyruklarının terk edilip, insanların kendi hevalarına uymaları, insanlığı ciddi dejenerasyona sürükler.

  çagımız tamda bu dejenerasyonun pençesinde kıvranırken bu gerçekler hayatımıza yön vermelidir..


SELAM VE hürmetlerimle ALLAH'u tealaya emenetsiniz ......





29 Ekim 2022 Cumartesi

               KİŞİ SEVDİĞİ İLE BERABERDİR HADİSİ ŞERİFİ..



''Kişi sevdigi ile beraberdir  öyle ise kimi sevdiginize dikkat edin'' ..Hadisi şerifi güzel bir tenbihtir aslında ,bu dünyada kimi sevdiğimizi ,ahiret yurdunda kiminle bereber olacağımızı bize bildiren RESULULLAH a.s.v   dır.Sözünde yalan,hata,yanılma olmayan yüce nebidir bu hadisi şerifin sahibi.


"Kişi sevdiği ile beraberdir." (Buhârî, Edeb, 96; Müslîm, Birr, 165)


Hadis-i şerifte ifade edilen sevgi, Allah için sevmek anlamındadır. Peygamberlerle, velilerle cennette beraber olabilmek içinş insanları teşvik amaçlıdır. Bir kimse cehenneme gitse de mümin ise tekrar çıkacak ve cennette sevdikleri ile birlikte olacaktır. İmansız kimseye beslenen sevgi ise, batıl bir sevgi olduğundan hadisin kapsamına girmez.


Hadis, müminleri hem Allah rızası doğrultusunda yaşamaya hem de Allah rızası dairesinde yaşayanları sevmeye davet etmektedir.


Kişi, burada da orada da hep sevdikleriyle beraberdir. Öyle ise, nebilerle, sıddîklerle, şehidlerle beraber olmak isteyen, evvela onları sevmelidir ki, orada onlarla beraber olabilsin. Veya başka bir ifadeyle, ahirette nebilerle, sıddîklerle, şehidlerle beraber olacak olanlar, burada iken onları sevip maiyetlerinde bulunanlardır. Kötülükleri temsil edenler için de yine aynı hadîsin hükmü ve mânâsı geçerlidir.


İşte tek cümlelik bir hadîs, böyle binlerce mânâ ve ifadeyi hem de bu derece veciz bir şekilde ifade etmektedir ki; böyle bir söz söylemek ancak vahye, ilhama açık bir Fetanetin (asm) kârı olabilir.


Nuayman, bazen içki içiyor ve Allah Resûlü de ona hadd-i şer'îyi tatbik ediyordu. Yaptığı bu şey bir günahtı. Dolayısıyla da sahabeden biri, ona kınayıcı bir söz sarfedince, Allah Resûlü, kaşlarını çattı ve:


"Kardeşinize karşı şeytana yardımcı olmayın. Allah'a yemin ederim o, Allah ve Resûlü'nü sever." (Buhârî, Hudûd, 4, 5) buyurdu.


Allah ve Resûlü (asm)'nü sevme, onlarla beraber olmayı netice vereceğinden, böyle bir insan, her ne kadar günah da işlese, kötü söze muhatap olmaya müstehak değildir; çünkü o Allah ve Resûlü'nü sevmektedir... Bu sevgi ise farzlarını yapan, büyük günahlardan kaçınan birisi için Resûlullah (asm) ile beraber bulunmaya yeter. Zira kişi sevdiğiyle beraberdir...


Kişi sevdiği ile haşrolunacaktır kişi kimi severse kıyamette onunla beraber olacaktır.

Bedevî bir Arap:


– “Yâ Rasûlallah! Kıyamet ne zaman kopacak?” diye sormuştu. Rasûl-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- bedeviye:


– “Âhiret için ne hazırladın?” diye sormuştu. Enes -radıyallahu anh- rivayetinde bedevî:


– “Ya Rasûlallah! Benim Allah’a ve onun Peygamberine muhabbetten başka âhiret için bir hazırlığım yoktur.” diye cevâp vermesi üzerine; Rasûl-i Ekrem -sallallahu teâlâ aleyhi ve sellem- bedevîye:


– “Sen sevdiğin kimse ile berabersin!” buyurmuştur. Enes -radıyallahu anh- der ki:


Biz de “Yâ Rasûlallah! Âhirette sevdiğimiz ile beraber miyiz?” diye sorduk. Rasûl-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem-:


– “Evet berabersiniz!” diye tasdîk buyurdu.


Bu cevap bizede kimleri sevdiğimizi ,kimlerle haşrolacağımızı düşünme kapısnı açıyor değilmi kardeşler..sevdigimiz önce yüce ALLAH'U TEALA SONRA ONUN SEVGİLİ HABİBİ EDİBİ MHAMMED MUSTAFA (S.A.V)  olmalıkı ahirette kurtuluşumuz olsun .....Sevgi ve muhabbette rabbimize emanetsiniz...


18 Ekim 2022 Salı

HÜSAMEDDİN UŞŞÂKÎ HAZRETLERİ

 

HÜSAMEDDİN UŞŞÂKÎ HAZRETLERİ

İstanbul


Halvetiyye şubelerinden Uşşâkiyye tarikatının piridir. Büyük veliler sa­fında ileri gelenlerden, kutupluk mertebesine kadar yükselmiş, kemalin en son makamına erişmiştir. Kemalât ve irfan sahibidir. Adı Hasan, lakabı Hûsameddin'dir. Hicri 880 (m.1475) yılında Buhara'da dünyaya gelmiştir. Buhara'da Hacı Tebrek adında bir zatın oğludur. Ba­basının nezaret ve himayesinde öğrenimini tamamlayarak ilim ve irfan sahibi bir delikanlı olmuştur. Babasının vefatı kendisini çok üzmüş, aşırı bir üzüntüye düşmüştür. Böylece acılı bir haldeyken daldığı mana âleminde kendisine: "Beyhude yere ticaretin zahmetini çekmek, ehl-i hakikat için ziyandır. İsteğin ahiretten zevk almak, amacın "Ticâreten len tebûr" (sonu gelmeyen, tü­kenmeyen ticaret demektir) ise, kesret çarşısından yüz çevirip, Anadolu'nun güzel şehirlerinden Uşak'ta oturan Şeyh Ahmed Semerkandî Hazretleri'ne va­rıp mürid ol ve uzlet köşesine çekil" denilmiştir. Daldığı âlemden uyanınca kendisinde bir an önce mürşidine kavuşma arzusu belirmiş, pederinden miras kalan mal, servet ve kurulu ticaret düzenini kardeşi Mehmed Çelebi'ye bıraka­rak, kendini dünyaya bağlayan bütün bağlardan kurtulmuştur. Kendisini, içini yakan aşk ateşinin kılavuzluğuna bırakıp, yaya olarak yola çıkmış ve aylarca zahmetli yolculuklardan sonra Uşak şehrine gelmiştir. Kendini Şeyh Ahmed Semerkandî Hazretleri'ne iradesini teslim etmiştir. Kısa zamanda kemale ve velayete kavuşarak veliler safına geçmiştir. Şeyh Ahmed Semerkandî Hazretleri'nin ahirete göçmesinden sonra, onun irşad makamına oturarak kısa zamanda şöhreti etrafta güneş gibi parlamaya ve daha uzaklara yayılmaya başlamıştır. O sıralarda Manisa'da vali olan III. Sultan Murad kendisine bir mektup göndererek saltanata nail olabilmesi için teveccühlerini istirham etmiştir. Haz­ret daha mektubu açmadan, onu getiren zata hitap ederek: "Şehzade falan günde saltanat tahtına oturacaktır. Şimdiden İstanbul'a gitmeye hazırlansın" cevabını verdi. Sultan III. Murad bu haberi alır almaz ha­zırlığa başladı. Şeyh hazretlerinin dediği günde saltanat tahtına oturdu. Bu olay üzerine III. Murad'ın Şeyh hazretlerine karşı büyük sevgi ve güveni bir kat da­ha arttı. Kendisini İstanbul'a davet etti. Aksaray civarında oturması için kendisine bir ev tahsis ettirdi. Şeyh Hüsameddin Efendi'nin padişaha olan yakınlığından yararlanmaya çalışan mansıp ve mevki düşkünleri ona rahat vermiyor, durmadan eşiğini aşındırarak rahatsız ediyorlardı. Bu durumdan sıkılan Şeyh Hazretleri, tekrar Uşak'a dönme­si için padişahtan izin istediğinde bu isteği kabul edilmedi. Padişahın emriyle Şeyh Hazretleri’ne kendi adına bir tekke ve dergâh inşa ettirdi. Kasımpaşa'da, Uşşâkî adıyla anılan bu dergâhta uzun zaman inziva ha­yatı yaşayan Şeyh Hüsameddin Uşşâkî Hazretleri, burada da kendini mevki düşkünlerinin elinden kurtaramadı. Padişaha, Hicaz'a gideceğini bildirerek yola çıktı. Evvela Beytullah'ı ta­vaf etti. Sonra Medine'ye dönerek Rasulüllah Efendimiz'in Ravza'sını ziyaret edip geriye döndü. Konya'ya geldiğinde rahatsızlandı. Hicri 1003 (m.1594) yı­lında, 120 yaşlarında bulunduğu halde Allah'ın rahmetine kavuştu. Beldenin valisi tarafından namazı kılındıktan sonra, müridlerince cenazesi İstanbul'a ge­tirilmek üzere teslim alınmış, fakat vali: "Cenaze bu uzun yolda bozulur, bunun için iç organlarını çıkarıp temiz­leyelim, ondan sonra götürürsünüz" demişse de müridleri bu teklifi kabul etmemişlerdir. İstanbul'a gelindiği vakit, Şeyh Hazretleri'nin naaşında hiçbir de­ğişiklik olmamış, yeni ruhunu teslim etmiş gibi Kasımpaşa'daki dergâhlarına defnedilmiştir. Hüsameddin Uşşâkî Hazretleri İstanbul'a geldiği vakit, Ümmi Sinan Hazretleri'nden de tarikat hırkası giyerek kendisinden Halvetilik feyzi almıştır. Şeyh Ahmed Semerkandî Hazretleri'nin Kübreviyye ve Nuri Bahşiyye tarikat­ları ile Halvetiliği mezcederek Uşşâkîlik tarikatını kurmuştur. Şeyh Müştak Kadiri Hazretleri’nin, onun büyüklüğünü aksettiren şu beyti ne kadar yerindedir:

Eğer bir anda vâsıl kûy-i yâre cümle müştakı,

Negâh-ı himmet eylerse Hüsâmeddîn-i Uşşâkî.

Niyazî-i Mısrî Hazretleri'nin de Hüsammedîn-i Uşşâkî Hazretleri'nin ya­nında bir müddet halvet ettiği ve "Mısrî Kuyusu" denilen kuyuyu kazdırdığı söylenir. Sivas Mebusu Edip Efendi de Hazreti Pir'in ruhaniyyetinden:

Hüsam-ı himmetinle ejder-i nefs-i zebûn eyle,

Meded ey Pir-i canperver Hüsâmeddîn-i Uşşâki,

beytiyle kendisinden yardım dileğinde bulunmuştur. Kendisinden sonra tarikatı beş kola ayrılmış, her biri ayrı isim almıştır.

Ruhu şad, makamı cennet olsun.

22 Eylül 2022 Perşembe

Niçin tarikat


 İlk insan olan Hz. Âdem (a.s.)’den beri insanlar yaratıcısı olan Allah’a (c.c.) ibâdet etmektedir.  Hz. Âişe (r.a) şöyle demiştir:  “Cenâb-ı Hakk, Âdem’in tövbesini kabul etmeyi dilediği zaman, Hz. Âdem, yedi defa Kâbe’yi tavaf etti. Kâbe o zaman kırmızı bir tepecik idi. İki rekât namaz kıldığında Kâbe’ye yöneldi.” (Muhammed Ali Sâbûnî, Peygamberler Târihî)

İbâdet kelime anlamı olarak Allah’a (c.c.) olan kulluk görevlerini yerine getirmek demektir.  Kur’ân-ı Kerim’de birçok âyette bize bildirildiği gibi, Allah’ın (c.c.) rızâsını kazanmak ve ona, verdiği tüm ni’metler için şükretmemizin göstergesi olarak ibâdet etmeliyiz. Bilindiği üzere dinin temeli ve Müslümanların mîracı olan namaz en kutsal ibâdettir.  Yine bilindiği üzere namaz kılmak, oruç tutmak, zekât vermek, hacca gitmek, Kur’ân-ı Kerim okumak, kurban kesmek, dua etmek, zikir etmek, itikâf en yaygın ibâdet örnekleridir. Bu ibâdetlerin hepsinin asıl amacı Allah’a (c.c.) yakın olmak ve onun rızâsını kazanmak içindir. Bizler bu ibâdetlerin hepsini Fahri Âlem, Habîbi Hüda, Şefii Rûzi Ceza, Melce-i Fukara, Efendimiz Muhammed Mustafa (s.a.v)’den öğrendiğimiz şekilde yerine getirmekteyiz. İbâdet etmek ayrıca insanları mânevî olarak huzurlu olmasına, dolayısı ile rûhen daha sağlıklı fertler yetişmesine vesîle olmaktadır.

İbâdet yapılan yerlere ibadethâne dendiği mâlumdur. Fakat insanların cem olup ibâdet etmeleri aslında bir olmaları demektir. Bu da Tevhiddir. Tevhid bir olmak demektir. Tevhidhâne ise kelime anlamı olarak bir olunan yer demektir. Tevhidhâne; tekkelerde âyin icra edilen ve namaz kılınan mekânlara verilen isimdir. İnsanların belli günlerde zikir halakaları oluşturduğu, vakit namazları kıldığı ve her türlü ibâdetleri yaparak Allah’a (c.c.) yakın oldukları mekânlardır.

Îmanın âlâsı olan Kelime-i Tevhid; Lâ ilâhe illallah Muhammedün Resûlullah’dır. Bunu dil ile söylemek ve kalb ile ikrar etmek, aslında bunu aynı şekilde tasdik eden Mü’min kardeşler ile bir olmak demektir.

Bilindiği üzere zikir halakalarında, Kelime-i Tevhid ile başlanır ve tevhid aynı tondan aynı şekilde söylenerek hem bir olunur, hem de Allah’ın (c.c.) birliği zikredilir. Allah (c.c.) bizleri kendisine samimiyet ile ibâdet eden kullarından olmayı nasip eylesin. Habîbi Muhammed Mustafa’nın şefâatlerine nâil eylesin ve bizi ondan ayırmasın.  Muhabbetten Muhammed (s.a.v) oldu hâsıl, Muhammed’siz (s.a.v) muhabbetten ne hâsıl? Rabbimiz Fahri Âlem Efendimiz (s.a.v) ile muhabbetlendirsin.

[UŞŞAKİ VAKFI]

26 Nisan 2022 Salı

AMEL DEFTERİMİZİN VERİLİŞİ

 


 “İşte o vakit, kitabı kendisine sağından verilen kimse der ki: ‘Gelin, kitabımı okuyun! Çünkü ben, hesabımla karşılaşacağımı zaten biliyordum.’ Artık o, hoşnut bir hayat içindedir. Yüksek bir cennettedir. Onun meyveleri sarkar (kolaylıkla devşirilebilir).(Onlara şöyle denir:) ‘Geçmiş günlerde yaptıklarınıza karşılık, afiyetle yiyin, için.’ Kitabı kendisine sol tarafından verilen ise şöyle der: ‘Keşke kitabım bana verilmeseydi. Hesabımın ne olduğunu da bilmeseydim. Keşke ölüm her şeyi bitirseydi. Malım bana hiçbir yarar sağlamadı. Saltanatım da yok olup gitti.’ (Allah, şöyle der:) Onu yakalayıp bağlayın. Sonra onu cehenneme atın. Sonra uzunluğu yetmiş arşın olan zincire vurun onu. Çünkü o, azamet sahibi Allah’a iman etmiyordu. Yoksulu doyurmağa teşvik etmiyordu.” (Hakka, 69/19-34) Okuduğumuz ayet-i kerimelerde Allah Teâlâ amel defterlerinin sahiplerine verilişini ve onların da buna göre mutlu olacağını veya üzüntüye kapılacağını bildirmektedir. Amel defteri, insanların dünyada kabul ettikleri inançlarla, yaptıkları işlerin kaydedildiği ve âhirette kendilerine takdim edileceği bildirilen deftere veya kitaba verilen addır. Kur’an’da, insanın dünyada yaptıklarının, kıyamet günü açılmış bir kitapta kendisine gösterileceği ve her fertten kendi kitabını okumasının isteneceği hem bu surede hem de di- * Tahir TURAL 119 ğer bazı surelerde (Mesela İsrâ, 17/13-14) açıklanmaktadır. Bu nedenle “herkese kıyamette amel defterinin verileceğine” inanmak farzdır. Amel defteri; Kirâmen katibîn, hafaza, rakîb ve atîd isimleriyle anılan meleklerin yazdığı (Enbiya, 21/94; Kâf 50/18; Zuhruf, 43/80) insanın hak-batıl, doğru-yalan, iyi-kötü, bütün inanç, düşünce, söz ve eylemlerini içerecektir (Kehf, 18/49). Amel defterleri cennetliklere sağdan, cehennemliklere soldan veya arkadan verilecektir. Defterleri sağdan verilenler, Kur’an’da “ashâbu’l-yemîn”; soldan veya arkadan verilenler “ashâbu’ş-şimal” olarak zikredilir (Hakka, 69/19,25; İnşikâk, 84/7,10). Defterin sağdan verilmesi bir müjde, soldan veya arkadan verilmesi ise bir korku ve azap işaretidir. Kur’an’da sadece fertlerin değil, millet ve toplumların da “kitap” diye anılan amel defterlerinin bulunduğu ve hesap gününde her milletin kendi kitabını okumaya çağırılacağı belirtilir (Câsiye, 45/28-29). Mahşerde kişinin amel defterinin sağ tarafından verilmesi onun dünya hayatında Allah’ın emrine uygun, dürüst ve erdemli bir hayat yaşadığını, dolayısıyla sicilinin temiz olduğunu gösterir. Bu durumda olan kimse Allah’ın lütfuyla kurtuluşa erenlerden olduğunu anlar ve “Alın, kitabımı okuyun” diyerek mutluluğunu başkalarıyla paylaşmak ister. 20. ayette amel defteri sağından verilen kimsenin dünyada iken âhirete iman ettiğini ve ona göre hazırlık yaptığını söylemesi bizim için dikkate değerdir. Kişinin amel defterinin sol tarafından verilmesi onun dünya hayatında Allah’ın emrine uygun hareket etmediğini, dürüst ve erdemli bir hayat yaşamadığını, dolayısıyla sicilinin bozuk olduğunu gösterir. Bu durumdaki biri dünyada yaptıklarını amel defterinde görünce kendisinin cezalandırılacağını anlar, bu nedenle amel defterinin kendisine verilmesini ve içinde yazılmış olanları görmek istemez, ölürken her şeyin bitmiş olmasını temenni eder. Böyle bir temenni orada bir işe yaramayacağı gibi, dünyada helal haram demeden biriktirmiş olduğu malı da kendisine verilecek cezayı önlemeyecektir. Artık mal, mülk, saltanat, makam, güç vb. dünyaya ait ne varsa hepsi yok olup gitmiş, sadece insanın olumlu veya olumsuz inanç ve amelleri kalmıştır. Amel defteri solundan verilen kimsenin hesabı görüldükten sonra Allah Tealâ görevli meleklere o günahkârın ellerini boynuna bağlayıp cehenneme götürmelerini, sonra da zincire vurmalarını emreder. Âhiret hayatı gayb âleminden olduğu için Allah orası ile ilgili bilgileri bizlere temsilî olarak anlatmaktadır. Ayrıca âyetlerde cehenneme götürülecek olan günahkârın zincire vurulmasının sebebi açıklanmaktadır ki o da Allah’a inanmaması ve yoksula yedirmeyi teşvik etmemesi, yani bencil duygularını aşarak başkalarının sıkıntılarını paylaşma olgunluğunu sergileyememesidir. Yoksulu gözetme konusundaki duyarsızlığın, kişinin zincirlere vurulmasının ana sebeplerinden biri olarak Allah’a inançsızlığın hemen ardından zikredilmesi, İslam’ın paylaşmaya, sosyal adalete ve barışa verdiği önemi gösterir. KAYNAK DİYANET YAYINLARI



24 Mart 2022 Perşembe

MÜSLÜMAN, DİNÎ VE AHLAKİ DEĞERLERİYLE YAŞAR

 


Muhterem Müslümanlar!

Okuduğum ayet-i kerimede Cenâb-ı Hak şöyle buyuruyor: “Siz, insanlar için ortaya çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülükten alıkoyar ve Allah’a iman edersiniz…”  

Aziz Müminler!

“En hayırlı ümmet” övgüsüne mazhar olan her bir mümin, zihnine ve gönlüne yalnızca İslam’ın yüce değerlerini nakşeder.  Kaynağı vahiy olmayan her çeşit düşünce, uygulama ve alışkanlıklar karşısında dikkatli davranır. İmanına zarar verebilecek tehlikelerden uzak durur. Söz ve davranışlarına İslam ahlakını yansıtır. Dünyevî heves ve arzuların peşinden koşmaz. Alın terinin kıymetini, helal kazancın bereketini unutmaz. Aldığının ve sattığının hesabını vereceğini aklından çıkarmaz. Az da olsa yalnızca helalle yetinir. Aklı uyuşturan alkolle, ocaklar söndüren kumarla ömrünü zayi etmez.

Kıymetli Müslümanlar!

Kimliğini muhafaza eden bir Müslüman, popüler kültürün girdabında kaybolmaz. Başka dünyalara ait yaşam tarzlarını bilinçsizce taklit etmez. Dinimizde ve sahih geleneğimizde yeri olmayan sembolleri, eğlence biçimlerini, tutum ve davranışları benimsemez. Bunun, Müslüman kimliğini zedelediğini, toplumu ve gelecek nesilleri dinine, tarihine ve değerlerine yabancılaştırdığını bilir. Tarih sahnesinden silinen nice milletin önce inanç ve değerlerini, sonra da kültür, edebiyat ve sanatını kaybettiğini unutmaz.

Değerli Müminler!

Sevgili Peygamberimiz (s.a.s) bir hadisinde bizleri şöyle uyarmaktadır: “Kim bir topluluğa benzemeye çalışırsa, o da onlardandır.”  Yani bir kimse, kendi değerlerini yaşamak ve yaşatmak yerine başkasına özenir, onun inanç ve adetlerini benimserse, sonunda onlar gibi düşünmeye ve onlar gibi yaşamaya başlar. Zira maddi ve fiziki benzeşmenin manevi sonuçlar doğurması kaçınılmazdır.

O halde, Rabbimize, insanlığa ve gelecek nesillerimize karşı sorumluluğumuzun bilincinde olalım. Kur’an’a ve sünnete sımsıkı sarılalım. Hayatımızın her alanında İslam ahlakını ve terbiyesini kuşanalım. Yaratılış gayemizden uzaklaştıran, kültür ve medeniyetimizi yozlaştıran her türlü söz, anlayış ve davranıştan uzak duralım. Unutmayalım ki toplumlar, dinî ve ahlaki değerleriyle ayakta durur ve bu değerlerden beslenen şuurla yaşarlar.

KAYNAK: DİYANET HABER

23 Şubat 2022 Çarşamba

SUİ-ZAN HÜSN-Ü-ZAN



SUİ-ZAN   HÜSN-Ü-ZAN


Hüsn-ü zan: Kesin hüküm bulunmayan bir şeyi iyiye yorumlamak.

“Su-i zan: Kesin hüküm bulunmayan bir şeyi kötüye yorumlamak.”
   "Ey iman edenler. Zandan çok sakının. Çünkü zannın bazısı ağır günahtır." Hücurât Sûresi, 12   

Zan, "sanmak, tahmin etmek" mânasına geliyor. Hüsn-ü zan, iyiye de kötüye de yorumlanabilecek bir işe, güzel yönünden bakmak demektir. Bunun zıddı su-i zan olup "her şeye menfi yönden bakmak, kötüye yorumlamaktır."

“Hüsn-ü zan: Kesin hüküm bulunmayan bir şeyi iyiye yorumlamak.

“Su-i zan: Kesin hüküm bulunmayan bir şeyi kötüye yorumlamak.”

ZANNIN İKİ KANADI

"Ey iman edenler. Zandan çok sakının. Çünkü zannın bazısı ağır günahtır." Hücurât Sûresi, 12

Zan, "sanmak, tahmin etmek" mânasına geliyor. Hüsn-ü zan, iyiye de kötüye de yorumlanabilecek bir işe, güzel yönünden bakmak demektir. Bunun zıddı su-i zan olup "her şeye menfi yönden bakmak, kötüye yorumlamaktır."

Bir hadisede kesinlik varsa orada zanna yer olmadığı açıktır. Meselâ, bir insan alenen küfrü savunuyorsa burada zan söz konusu olamaz ve o adamın küfrüne hükmedilir. Ama, bir mü’minin ağzından küfür sözleri çıktığında, ona hemen kâfir damgası vurmak yerine, hüsn-ü zan yolunu tutmak ve o sözü küfründen değil, cehaletinden söylediğini düşünmek tedbir ve temkine en uygun olanıdır.

İnsanı su-i zanna sevk eden en önemli sebep, kendi mizacının bozukluğu yahut kendi hayat düzeninin çarpıklığıdır. Daima karşısındakileri aldatan bir insan, herkesin sözlerini şüphe ile karşılar ve her işin altında bir hile, bir oyun arar.

Nur Külliyatı’ndan bu mânayı ders veren ibretli bir parça:

"Evet insan hüsn-ü zanna memurdur. İnsan, herkesi kendisinden üstün bilmelidir. Kendisinde bulunan sû-i ahlâkı, sû-i zan saikasıyla başkalara teşmil etmesin. …" Mesnevî-i Nuriye

Hüsn-ü zannın en önemli bir istimal yeri, insan iradesini aşan musibet ve felâketlerde kaderin bir hikmet ve rahmet yönü olduğunu düşünüp şikayet ve isyandan sakınmaktır. Allah Resulü (asm.) bu mânayı şu hadis-i şerifleriyle ders veriyor:

        “Allah’a hüsn-ü zan ibadettir.

Nur Müellifi, "Kaderin her şeyi güzeldir." buyurmuş ve maruz bırakıldığı bütün zulümlerde ve sıkıntılarda daima kaderin adaletini ve gizli güzelliklerini aramış ve bu hususta çok harika bir örnek sergilemiştir.

Hüsn-ü zan, güzel ahlâkın önemli bir şubesidir. Nefis ve şeytan bu güzel hasletin de düşmanıdırlar. Öyle ise biz de nefsimizi hüsn-ü zanna yönlendirmeye ve onu su-i zandan menetmeğe bütün gücümüzle çalışmak mecburiyetindeyiz.
Dinimizde bu iki tarif yer tutmaktadır   bakış açılarımızı bu tarif edilen kuralla geliştirmek bize ve bakış açımıza güzel değerler katacaktır.

Hüsn-ü zannın en önemli bir istimal yeri, insan iradesini aşan musibet ve felâketlerde kaderin bir hikmet ve rahmet yönü olduğunu düşünüp şikayet ve isyandan sakınmaktır. Allah Resulü (asm) bu mânâyı şu hadis-i şerifiyle ders veriyor:

        “Allah’a hüsn-ü zan ibadettir.

 “Allah-u tealanın RAHMETİN ,ŞEFKATİN,NİMETİN ,ŞİFANIN her türlü hayrın ,iyiligin güzelligin tek  sahibi olduğunu bilmek ve inanmak  ona olan HÜSN-Ü zannımızdır ..

  Su-i zandan uzak olan düşünce yapısıyla beslenen bir kalp ve akıl hep güzelliklere hayra doğru yol    alacaktır.

 “Bizler için şimdi herşeyin iyi tarafına ve güzel cihetine ve ferah verecek vechine bakmak lâzımdır ki  mânâsız, lüzumsuz, zararlı, sıkıntılı, çirkin, geçici haller nazar-ı dikkatimizi celbedip kalbimizi meşgul  etmesin.” (Şualar)
 hüsn güzellik demektir güzel demektir öyleyse bu kalp cevherini güzelliklerle doldurmalıyızki 
 bizim ruh dünyamıza fayda veren bir nurani yol olsun.BEDİÜZZAMAN HZ güzel gören güzel düşünür,        güzel düşünen hayatından lezzet alır demiş.
Bakışlarımız ,düşüncelerimiz güzelliklerle dolsun ..Amin..ALLAHU TEALAYA emanetsiniz...

17 Şubat 2022 Perşembe

Dua Ayetleri ve Anlamları


 

Dua Ayetleri ve Anlamları

رَبَّنَۤا اٰتِنَا فِي الدُّنْيَا حَسَنَةً وَفِي الْاٰخِرَةِ حَسَنَةً وَقِنَا عَذَابَ النَّارِ

“Rabbimiz! Bize dünyada da iyilik ve güzellikler ver, ahirette de iyilik ve güzellikler ver. Bizi ateş azabından koru!” (Bakara, 2/221)

***

رَبِّ اجْعَلْنِي مُقِيمَ الصَّلَاةِ وَمِنْ ذُرِّيَّتِي رَبَّنَا وَتَقَبَّلْ دُعَۤاءِ

“Ey Rabbim! Beni ve soyumdan gelecekleri namazını dosdoğru kılanlardan eyle! Ey Rabbimiz! Duamı kabul et!” (İbrahim, 14/40)

***

رَبَّنَا اغْفِرْ لِي وَلِوَالِدَيَّ وَلِلْمُؤْمِنِينَ يَوْمَ يَقُومُ الْحِسَابُ

“Rabbimiz! Hesap görülecek günde, beni, ana babamı ve inananları bağışla.” (İbrahim, 14/41)

***

رَبَّنَا ظَلَمْنَۤا أَنْفُسَنَا وَإِنْ لَمْ تَغْفِرْ لَنَا وَتَرْحَمْنَا لَنَكُونَنَّ مِنَ الْخَاسِرِينَ

“Rabbimiz, biz kendimize zulmettik; eğer Sen bizi bağışlamaz, bize merhamet etmezsen kesinlikle hüsrana uğrayanlardan oluruz.” (A’râf, 7/23) (Hz. Adem ile Havva annemizin yaptığı dua)

***

رَبِّ اشْرَحْ لِي صَدْرِي. وَيَسِّرْ لِۤي أَمْرِي. وَاحْلُلْ عُقْدَةً مِنْ لِسَانِي. يَفْقَهُوا قَوْلِي

“Rabbim, benim göğsüme genişlik ver, işimi kolaylaştır; dilimden de şu düğümü çöz ki sözümü iyi anlasınlar.” (Ta-ha, 20/25-28)

فَاطِرَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ أَنْتَ وَلِيِّي فِي الدُّنْيَا وَالْاٰخِرَةِ تَوَفَّنِي مُسْلِمًا وَأَلْحِقْنِي بِالصَّالِحِينَ

“Gökleri ve yeri yaratan Rabbim, dünya ve ahirette benim velim Sensin! Benim ruhumu Müslüman olarak al ve beni iyiler arasına kat!” (Yusuf, 12/101)

***

رَبَّنَۤا أَفْرِغْ عَلَيْنَا صَبْرًا وَثَبِّتْ أَقْدَامَنَا وَانْصُرْنَا عَلَى الْقَوْمِ الْكَافِرِينَ

“Ey Rabbimiz! Üzerimize sabır yağdır, ayaklarımızı sağlam bastır ve kafirler topluluğuna karşı bize yardım et!” (Bakara, 2/250)

***

رَبَّنَا هَبْ لَنَا مِنْ أَزْوَاجِنَا وَذُرِّيَّاتِنَا قُرَّةَ أَعْيُنٍ وَاجْعَلْنَا لِلْمُتَّقِينَ إِمَامًا

“Ey Rabbimiz! Eşlerimizi ve çocuklarımızı bize göz aydınlığı kıl ve bizi Allah’a karşı gelmekten sakınanlara önder eyle” (Furkan, 25/74)

***

رَبِّ هَبْ لِي حُكْمًا وَأَلْحِقْنِي بِالصَّالِحِينَ

“Rabbim! Bana hikmet ver ve beni salihler arasına kat.” (Şuarâ, 26/83)

***

رَبِّ هَبْ لِي مِنْ لَدُنْكَ ذُرِّيَّةً طَيِّبَةً إِنَّكَ سَمِيعُ الدُّعَۤاءِ

“Rabbim! Bana katından temiz bir nesil bahşet. Şüphesiz sen duayı hakkıyla işitensin.” (Âl-i İmran, 3/38) (Zekeriya Peygamberin duası)

***

رَبِّ لَا تَذَرْنِى فَرْدًا وَأَنتَ خَيْرُ ٱلْوَٰرِثِينَ

“Rabbim! Beni tek başıma bırakma, sen varislerin en hayırlısısın.” (Enbiya, 21/89)

***

رَبِّ أَعُوذُ بِكَ مِنْ هَمَزَاتِ الشَّيَاطِينِ

“Rabbim! Şeytanların kışkırtmalarından sana sığınırım!” (Mü’minûn, 23/97)

رَبَّنَا لَا تُؤَاخِذْنَۤا إِنْ نَسِينَۤا أَوْ أَخْطَأْنَا رَبَّنَا وَلَا تَحْمِلْ عَلَيْنَۤا إِصْرًا كَمَا حَمَلْتَهُ عَلَى الَّذِينَ مِنْ قَبْلِنَا رَبَّنَا وَلَا تُحَمِّلْنَا مَا لَا طَاقَةَ لَنَا بِه۪ وَاعْفُ عَنَّا وَاغْفِرْ لَنَا وَارْحَمْنَۤا أَنْتَ مَوْلَانَا فَانْصُرْنَا عَلَى الْقَوْمِ الْكَافِرِينَ

“Ey Rabbimiz! Unutur, ya da yanılırsak bizi sorumlu tutma! Ey Rabbimiz! Bize, bizden öncekilere yüklediğin gibi ağır yük yükleme. Ey Rabbimiz! Bize gücümüzün yetmediği şeyleri yükleme! Bizi affet, bizi bağışla, bize acı! Sen bizim Mevlâmızsın. Kâfirler topluluğuna karşı bize yardım et.” (Bakara, 2/286)

***

رَبَّنَا لَا تُزِغْ قُلُوبَنَا بَعْدَ إِذْ هَدَيْتَنَا وَهَبْ لَنَا مِنْ لَدُنْكَ رَحْمَةً إِنَّكَ أَنْتَ الْوَهَّابُ

“Ey Rabbimiz, bizleri doğru yoluna erdirdikten sonra kalplerimizi kaydırma ve bize katından bir rahmet ihsan et. Şüphesiz ki, Sen bol ihsan sahibisin.” (Âl-i İmran, 3/8)

***

رَبَّنَآ إِنَّنَآ اٰمَنَّا فَٱغْفِرْ لَنَا ذُنُوبَنَا وَقِنَا عَذَابَ ٱلنَّارِ

“Ey Rabbimiz! Biz iman ettik; bizim günahlarımızı bağışla, bizi ateş azabından koru!” (Âl-i İmran, 3/16)

***

رَبَّنَا فَاغْفِرْ لَنَا ذُنُوبَنَا وَكَفِّرْ عَنَّا سَيِّئَاتِنَا وَتَوَفَّنَا مَعَ الْأَبْرَارِ

رَبَّنَا وَاٰتِنَا مَا وَعَدْتَنَا عَلٰى رُسُلِكَ وَلَا تُخْزِنَا يَوْمَ الْقِيَامَةِ إِنَّكَ لَا تُخْلِفُ الْمِيعَادَ

“Ey Rabbimiz, günahlarımızı bağışla, kusurlarımızı ört ve ruhlarımızı iyi kimselerle beraber al.”

“Rabbimiz! Bize, peygamberlerin vasıtasıyla vâdettiklerini de ikram et ve kıyamet gününde bizi rezil-rüsvay etme; şüphesiz sen vâdinden caymazsın!” (Âl-i İmran, 3/193-94)

***

رَبَّنَا وَٱجْعَلْنَا مُسْلِمَيْنِ لَكَ وَمِن ذُرِّيَّتِنَآ أُمَّةً مُّسْلِمَةً لَّكَ وَأَرِنَا مَنَاسِكَنَا وَتُبْ عَلَيْنَآ ۖ إِنَّكَ أَنتَ ٱلتَّوَّابُ ٱلرَّحِيمُ

“Rabbimiz! Bizi sana teslim olmuş kimseler kıl. Soyumuzdan da sana teslim olmuş bir ümmet kıl. Bize ibadet yerlerini ve ilkelerini göster. Tövbemizi kabul et. Çünkü sen, tövbeleri çok kabul edensin, çok merhametli olansın.” (Bakara, 2/128)

***

رَبَّنَا لَا تَجْعَلْنَا مَعَ الْقَوْمِ الظَّالِمِينَ

“Ey Rabbimiz! Bizi zalimler topluluğu ile beraber bulundurma!” (A’râf, 7/47)

***

رَبِّ أَوْزِعْنِىٓ أَنْ أَشْكُرَ نِعْمَتَكَ ٱلَّتِىٓ أَنْعَمْتَ عَلَىَّ وَعَلَىٰ وَٰلِدَىَّ وَأَنْ أَعْمَلَ صَٰلِحًا تَرْضَىٰهُ وَأَدْخِلْنِى بِرَحْمَتِكَ فِى عِبَادِكَ ٱلصَّٰلِحِينَ

“…Ey Rabbim! Beni; bana ve ana babama verdiğin nimetlere şükretmeye ve razı olacağın salih ameller işlemeye sevk et ve beni rahmetinle salih kullarının arasına kat!” (Neml, 27/19)

PEYGAM EFENDİMİZİN DUALARI

            Zikir, Şükür ve İbadet için Dua

Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle dua etmişlerdir:

Okunuşu: "Allahümme einnî ala zikrike ve şükrike ve hüsni ibadetik"

Anlamı: “Allah’ım! Seni zikretmek, nimetlerine şükretmek ve sana en güzel biçimde ibadet etmek konusunda bana yardım et.” (İbn Huzeyme, Dua, No:751; Hâkim, No: 1838, I, 499)

           Salih Amel ve İhsal için Dua

Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle dua etmişlerdir:

Okunuşu: “Allahümme innî es’elüke rahmeten min indike tehdi bihâ kalbi ve tecmau bihâ emri ve telümmü bihâ şa’sî ve tuslihu bihâ gâibî ve terfeu bihâ şâhidî ve tüzekki bihâ amelî ve tülhimünî bihâ rüşdî ve terüddü bihâ halfetî ve ta’sımunî bihâ min külli sûin.

Allahümme e'dınî îmânen ve yakınen leyse beğdehu küfrun ve rameten enelü bihe şerafe kerametike fi'ddünya vel âhirah."

Anlamı: “Allâh’ım! Sen’den, katından vereceğin öyle bir rahmet istiyorum ki, onunla kalbime hidâyet, işlerime nizâm, dağınıklığıma tertip, içime kâmil îman, dışıma amel-i sâlih, amellerime temizlik ve ihlâs ver, rızâna uygun istikâmeti ilhâm et, ülfet edeceğim dostumu lûtfet ve beni her türlü kötülüklerden koru!

Allâh’ım, bana öyle bir îman, öyle bir yakîn ver ki, artık bir daha küfür (ihtimâli) kalmasın. Öyle bir rahmet ver ki, onunla, dünya ve âhirette Sen’in nazarında kıymetli olan bir mertebeye ulaşayım.” (Tirmizi, Deavât 30/3419)    

    Kalbimizin Kaymaması için Dua

Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle dua etmişlerdir:

Okunuşu: "Yâ Mukallibel Kulûbi Sebbit Kalbî 'Alâ Dînik(e)"Anlamı: “Ey kalpleri hâlden hâle çeviren Allâh’ım! Benim kalbimi dîninde sâbit kıl!” (Tirmizî, Kader 7, Daavât 90, 124)

                 Hidayet, Takva, İffet ve Gönül Zenginliği için Dua

Fahr-i Kâinât -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle dua etmişlerdir

Okunuşu: "Allahümme innî es'elükel-hüdâ ve't-tüka ve'l-'afafe ve'l-ğınâ"

Anlamı: “Allahım! Senden hidâyet, takvâ, iffet ve gönül zenginliği isterim.” (Müslim, Zikir 72  

                     Ezan Duası

Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimizi buyurdular

Kim ezanı işittiği zaman

Okunuşu: “Allahumme Rabbe hezihi’d-da’veti’t-tâmme. Vesselatil kâimeti âti Muhammedenil vesilete vel fazîlete vebashu makâmen Mahmudenillezi veadteh.”

Anlamı: «Ey bu eksiksiz dâvetin ve kılınan namazın Rabbi! Hazret-i Muhammed -aleyhissalâtü vesselâm-’a Vesîle’yi ve fazîleti ver. O’nu va’dettiğin Makâm-ı Mahmûd’a ulaştır!» derse, ona kıyâmet günü mutlakâ şefaat ederim.” (Buhârî, Ezân, 8; Ebû Dâvûd, Salât, 37/529)

             Nurlanmak için Dua:

Nebî -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle dua etmişlerdir:

Okunuşu: “Allâhümmec’al fî kalbî nûrâ ve fî basarî nûrâ, ve fî sem’î nûrâ ve ‘an yemînî nûrâ ve ‘an yesârî nûrâ ve fevkî nûrâ ve tahtî nûrâ ve emâmî nûrâ ve halfî nûrâ, vec’allî nûrâ.”

Anlamı: “Allah’ım! Kalbime büyük bir nûr ver; gözüme bir nûr, kulağıma bir nûr ver; sağıma bir nûr, soluma bir nûr ver; üstüme bir nûr, altıma bir nûr ver; önüme bir nûr, arkama bir nûr ver; bana büyük bir nûr ihsân eyle!” (Buhârî, Deavât, 9; Müslim, Müsâfirîn, 181)

           Rabbimizin Sevgisine Kavuşmak için Dua

Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle dua etmişlerdir:

Okunuşu: "Allahümme innî es'eluke hubbeke ve hubbe men yuhibbuke ve'l-amele’l-lezi yübelliğuni hubbeke. Allahummec'al hubbeke ehabbe ileyye min nefsî ve ehlî ve mine'l- mâil bârid."

Anlamı: “Allahım! Senden seni sevmeyi, seni sevenleri sevmeyi ve senin sevgine ulaştıracak amelleri sevmeyi dilerim. Allahım! Senin sevgini bana canımdan, ailemden ve soğuk sudan daha ileri kıl!” (Tirmizî, Daavât 73)

     Tüm Duaları içine Alan Dua

Ebû Ümâme radıyallahu anh şöyle dedi:

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem birçok dua okudu, fakat biz ondan hiçbir şey ezberleyemedik. Bunun üzerine:

– Yâ Resûlallah! Pek çok dua okudun, biz onları ezberleyemedik, dedik. O zaman Resûl–i Ekrem şöyle buyurdu:

– “O duaların hepsini içine alan bir duayı size öğreteyim mi? Şöyle deyiniz:

Okunuşu: “Allâhümme innî es’elüke min hayri mâ seeleke minhü nebiyyüke Muhammedün sallallahu aleyhi ve sellem. Ve neûzü bike min şerri mesteâzeke minhü nebiyyüke Muhammedün sallallahu aleyhi ve sellem. Ve ente’l–müsteân, ve aleyke’l–belâğ, ve lâ havle velâ kuvvete illâ billâh”

Anlamı: “Allahım! Peygamber’in Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’in senden dilediği hayırları ben de dilerim. Peygamber’in Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’in sana sığındığı şerlerden biz de sana sığınırız. Yardım ancak senden beklenir. İnsanı dünya ve âhirette muradına ulaştıracak sensin. Günahtan kaçacak güç, ibadet edecek kuvvet ancak Allah’ın yardımıyla kazanılabilir. ” (Tirmizî, Daavât 89)

              Helal Rızık için Dua

Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle dua etmişlerdir:

Okunuşu: “Allâhümmekfinî bihelâlike an harâmik, ve ağninî bifazlike ammen sivâk.”

Anlamı: “Allahım! Bana helâl rızık nasib ederek haramlardan koru! Lutfunla beni senden başkasına muhtaç etme!” (Tirmizî, Daavât 111)

        Af ve Afiyet için Dua

Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle dua etmişlerdir:

Okunuşu: "Allahummağfirli verhamni vehdini ve afıni verzukni"Anlamı: “Allahım, beni bağışla, bana merhamet et, rızânı kazandıracak işler yaptır, bana âfiyet ve hayırlı rızık ver.” (Müslim, Zikir 35

     Kalplerin Allah Teâlâ'ya Yönelmesi için Dua

Fahr-i Kâinât -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle dua etmişlerdir:

Okunuşu: "Allahümme ya musarrifel-kulubi sarrif kulubena ala taatike"

Anlamı: “Ey kalpleri yönlendiren Allahım! Kalplerimizi sana itaate yönelt!” (Müslim, Kader 17)

             Kul Hakkı için Dua

Nebî -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle dua etmişlerdir:

Okunuşu: "Allahümme Fe eyyüme mü'minin sebebtühü fecal zelike lehü gurbeten ileyke yevme'l kıyamet

Anlamı: “Yâ Rabb! Ben hangi bir mü’mine onu üzecek ve gönlüne ağır gelecek bir söz söylemişsem kıyamet gününde o sözü onun için Sana kurbiyyet eyle; yani o sözden müteessir olduğu kadar onu sana yaklaştır.” (Buhârî, Deavât, 34)

             Din Konusunda Okunacak Dua

Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle dua etmişlerdir:anlamı: “Allahım! Bütün işlerimin başı olan dinim konusunda hataya düşmekten beni koru! Yaşadığım şu dünyadaki işlerimin yolunda gitmesini sağla! Dönüp varacağım âhiretimi kazanmama yardım et! Hayatım boyunca daha çok hayır yapmama imkân ver! Her türlü kötülükten kurtulmamı sağlayacak bir ölüm nasip et!” (Müslim, Zikir 71)

     Doğru Yolu Bulmak için Dua

Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle dua etmişlerdir:

Okunuşu: "Allahümme inni es'elükel hüda vessedede"

Anlamı: “Allahım! Senden beni doğru yola iletmeni ve o yolda başarılı kılmanı niyâz ederim.” (Müslim, Zikir 78)

     İstiaze (Sığınma) Duası

Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle dua etmişlerdir:Okunuşu: “Allâhümme innî eûzü bike mine’l-aczi ve’l-keseli ve’l-cübni ve’l-heremi ve’l-buhli ve eûzü bike min azâbi’l-kabri. Ve eûzü bike min fitnetil mehya vel'memeti

Anlamı: “Allahım! Âcizlikten, tembellikten, korkaklıktan, ihtiyarlayıp ele avuca düşmekten ve cimrilikten sana sığınırım. Kabir azâbından sana sığınırım. Hayat ve ölüm fitnesinden sana sığınırım.” (Müslim, Zikir 50)

               Bağışlanmak için Dua

Fahr-i Kâinât -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle dua etmişlerdir:

Anlamı: “Allahım! Ben kendime çok zulmettim. Günahları bağışlayacak ise yalnız sensin. Öyleyse tükenmez lutfunla beni bağışla, bana merhamet et. Çünkü affı sonsuz, merhameti nihayetsiz olan yalnız sensin.” (Buhârî, Ezân 149, Daavât 17, Tevhîd 9; Müslim, Zikir 48)

         Yaptığımız ve Yapacağımız İşlerden Sığınma Duası

Nebî -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle dua etmişlerdir:

Anlamı: “Allahım! Şimdiye kadar yaptığım, bundan sonra yapacağım işlerin şerrinden sana sığınırım.” (Müslim, Zikir 65, 66)

       Kanaat ve Bereket Duası

Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle dua etmişlerdir:

Anlamı: “Allah’ım! Bana verdiğin rızık konusunda beni kanaat sahibi yap ve o rızkımı bereketli kıl. Zayi olan her nimetin daha hayırlısını bana ihsan eyle.” (Hâkim, De’avât, No:1878)

              Bütün Suçlardan Bağışlanma Duası

Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle dua etmişlerdir:

Anlamı: “Allahım! Günahlarımı, bilgisizlik yüzünden yaptıklarımı, haddimi aşarak işlediğim kusurlarımı, benden daha iyi bildiğin bütün suçlarımı bağışla! Allahım! Ciddî ve şaka yollu yaptıklarımı, yanlışlıkla ve bilerek işlediğim günahlarımı affeyle! Bütün bu kusurların bende bulunduğunu itiraf ederim. Allahım! Şimdiye kadar yaptığım, bundan sonra yapacağım, gizlediğim ve açığa vurduğum, ölçüsüz bir şekilde işlediğim ve benden daha iyi bildiğin günahlarımı affeyle! Öne geçiren de sen, geride bırakan da sensin. Senin gücün her şeye yeter.” (Buhârî, Daavât 60; Müslim, Zikir 70)

              Nimetler için Dua

Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle dua etmişlerdir:

Anlamı: “Allahım! Verdiğin nimetin yok olup gitmesinden, lutfettiğin âfiyetin bozulmasından, ansızın vereceğin cezâdan ve senin gazabını üzerime çekecek her şeyden sana sığınırım” (Müslim, Zikir 96)

   Kabir Azabından Sığınma Duası

Fahr-i Kâinât -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle dua etmişlerdir:

Anlamı: “Allahım! Âcizlikten, tembellikten, cimrilikten, ihtiyarlayıp ele avuca düşmekten ve kabir azâbından sana sığınırım. Allahım! Nefsime takvâ nasip et ve onu her türlü günahtan temizle; onu en iyi temizleyecek sensin. Ona yardım edip eğitecek sadece sensin.” (Müslim, Zikir 73)

   Faydasız İlimden Sığınma Duası

Nebî -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle dua etmişlerdir:

Anlamı: “Allahım! Faydasız ilimden, ürpermeyen gönülden, doyma bilmeyen nefisten ve kabul olunmayan duadan sana sığınırım.” (Müslim, Zikir 73)Bilmediğimiz Günahlar için Dua

Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle dua etmişlerdir:

Anlamı: “Allahım! Sana teslim oldum, sana inandım, sana güvendim. Yüzümü, gönlümü sana çevirdim, senin yardımınla düşmanlara karşı mücâdele ettim. Kitabın ile hükmettim. Şimdiye kadar yaptığım, bundan sonra yapacağım, gizlediğim, açığa vurduğum ve senin benden daha iyi bildiğin günahlarımı affeyle! Öne geçiren de sen, geride bırakan da sensin. Senden başka ilâh yoktur.” (Buhârî, Teheccüd 1, Daavât 10, Tevhîd 8, 24; 35)

             Cehennemden Sığınma Duası

Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle dua etmişlerdir:

Anlamı: “Allahım! Cehennem fitnesinden, cehennem azâbından, zenginliğin ve fakirliğin şerrinden sana sığınırım.” (Ebû Dâvûd, Vitir 32; Tirmizî, Daavât 77)

                 Kötü Ahlaktan Sığınma Duası

Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle dua etmişlerdir:

Anlamı: “Allahım! Kötü ahlâklı olmaktan, fena işler yapmaktan ve yanlış inançlara sapmaktan sana sığınırım.” (Tirmizî, Daavât 126)

                 Uzuvlarımızın Şerrinden Korunma Duası

Fahr-i Kâinât -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle dua etmişlerdir:

Anlamı: “Allahım! Kulağımın şerrinden, gözümün şerrinden, dilimin şerrinden, kalbimin şerrinden ve cinsel organımın şerrinden sana sığınırım.” (Ebû Dâvûd, Vitir 32; Tirmizî, Daavât 74)

              Hastalıklardan Korunma Duası

Nebî -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle dua etmişlerdir:

Anlamı: “Allahım! Alaca hastalığından, akıl rahatsızlığından, cüzzâm illetinden ve kötü hastalıklardan sana sığınırım.” (Ebû Dâvûd, Vitir 32)

              Nefsimizin Şerrinden Sığınma Duası

Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle dua etmişlerdir:

Anlamı: “Allahım! Beni senin doğru yoluna ilet! Nefsimin şerrinden beni koru!” (Tirmizî, Daavât 111)

             Açlıktan Sığınma Dua

Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle dua etmişlerdir:

Anlamı: “Allahım! Açlıktan sana sığınırım; o insanı avucunun içine alan ne fena bir haldir. Emanete ihânetten de sana sığınırım; o ne kötü bir huy ve tabiattır. ” (Ebû Dâvûd, Vitir 32)

             Günahlardan Uzak Durma Dua

Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle dua etmişlerdir:

Anlamı: “Allahım! Senin rahmetini kazandıracak, bağışlamanı sağlayacak işler yapmayı, her türlü günahtan uzak durmayı, bütün iyilikleri işlemeyi, cennete kavuşup cehennemden kurtulmayı nasip etmeni niyâz ediyorum.” (Hâkim, el–Müstedrek, I, 525. Ayrıca bk. Tirmizî, Vitir 17)

              Ahlak Güzelliği için Dua

Fahr-i Kâinât -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle dua etmişlerdir:

Anlamı: “Allah’ım! Yaratılışımı güzel yaptın, ahlâkımı da güzelleştir.” (İbn Hıbbân, Ed’ıye, No: 959)

              Kötü Ahlaktan Sığınma Duası

Nebî -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle dua etmişlerdir:

Anlamı: “Allah’ım! Kötü ahlâktan, nefsânî arzulardan, kötü işlerden ve ayıp şeylerden beni uzaklaştır.” (İbn Hıbbân, Ed’ıye, No: 960)

                   Nefsimizin Takvası İçin Dua

Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle dua etmişlerdir:Anlamı: “Allah’ım! Nefsime takvasını ver ve nefsimi (her türlü kötü şeylerden) temizle, Sen temizleyenlerin en hayırlısısın. Sen nefsimin dostu ve mevlasısın.” (Müslim, Dua, 73)

                 Dünyada Rezil Olmaktan Sığınma Duası

Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle dua etmişlerdir:

Anlamı: “Allah’ım! Bütün işlerimin sonucunu güzel eyle, beni dünyada rezil olmaktan ve ahiret azabından koru.” (İbn Hıbbân, Ed’ıye, No: 949; el-Heysemî, Ed’ıye, 33, No: 17390)

            Çirkin İşlerden Korunma Duası

Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle dua etmişlerdir:

Anlamı: “Allah’ım! Senden hayırlı olan işleri yapmayı, aklın ve dinin çirkin gördüğü şeyleri terk etmeyi ve fakirlerin sevgisini istiyorum.” (Mâlik, Dua, No:508)

                Fayda Verecek Şeyler için Dua

Fahr-i Kâinât -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle dua etmişlerdir:Anlamı: “Allah’ım! Bana öğrettiğin şeyleri hakkımda faydalı eyle, bana fayda verecek şeyleri öğret, beni, bana fayda verecek ilim ile nasiplendir.” (Hâkim, De’avât, No: 1879, I, 510)

               Borçları Ödemek için Dua

Nebî -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle dua etmişlerdir:

Anlamı: “Sabahın aydınlığını var eden, geceyi dinlenme vakti yapan, güneşi ve ayı hesap vasıtası yapan Allah’ım! Bana borçlarımı ödemeyi ihsan eyle, benden fakirliği gider, kulağımı, gözümü ve kuvvetimi Senin yolunda kullanmayı nasip eyle.” (Malik, Dua, No: 495)

    Haksızlıklar için Dua

Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle dua etmişlerdir:

Anlamı: “Allah’ım! Günahlarımızı, yaptığımız haksızlıkları, saçmalıklarımızı, bilerek ve ciddi olarak yaptıklarımızı bağışla, bunların hepsi bizde mevcuttur.” (Hâkim, De’avât, No:1916)

                Sağlık ve Güzel Ahlak için Dua

Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle dua etmişlerdir:

Anlamı: “Allah’ım! Senden iman içinde sağlık, güzel ahlâk içinde iman, peşinden rahmet, âfiyet, mağfiret ve rıza gelen bir kurtuluş istiyorum.” (Hâkim, De’avât, No: 1919)

              Hatalar için Dua

Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle dua etmişlerdir:

Anlamı: “Allah’ım! Hatalarımı kar ve soğuk su ile temizle, kalbimi hatalardan beyaz elbiseleri kirlerden temizlediğin gibi temizle, benimle günahlarımın arasını doğu ile batı arası kadar uzaklaştır.” (Buhârî, De’avât, 38, 43–45; Müslim, Dua, 49; Tirmizî, De’avât, 77)


Öne Çıkan Yayın

Esmaul husnadan anladiklarimiz

Esmaul husnadan anladiklarimiz ne kadardır bi soralim kendimize oysa rabbimizi tanimanin o nun fiil ve uzerimizdeki tasarrufunu bilmenin...