24 Temmuz 2010 Cumartesi

Sevgili dost;






Dost,
Akılla zeka arasındaki farkı anlamak gerekir. Zeka merdiveni hızlı tırmanmak, akıl ise doğru yere koyup koymadığını bilmektir.
Bir kabak yazın hızla büyüdü ve ulu çınarın boyuna yaklaştı. Böbürlenerek sordu:
-Sen kaç yılda bu boya ulaştın.
Çınar cevap verdi:
-35 yılda.
Kabak böbürlenerek:
-Ben çok kısa bir sürede buraya geldim, dedi.
Bahar geçip, sonbahar gelince kabak sararıp solmaya ve hızla aşağıya doğru inmeye başladı. Tekrar sordu:
-Bana ne oluyor. Çınar cevap verdi:
-Çünkü ölüyorsun.
Mutlu bir hayat planlı bir hayattır. Zamanını dakika dakika, mekanını karış karış, servetini kuruş kuruş planla ki yaşamın kırış kırış olmaktan kurtulsun.
Şu anda gittiğin yolda senden öncekiler nereye vardılar ve sen nereye varmak istiyorsun. Bazı yollar çok uzundur. Ama geri dönüşü vardır. Ama geri dönüşün uzunluğu nispetinde, ağır bedeli vardır. Ama bazı yolların geri dönüşü yoktur. Çıkmaz sokaktır. Bin hükema gelse seni oradan kurtaramayabilir. Ayrıca kurtulsan bile kurtulana kadar yanlış yol seni kurutmuş olabilir. Kurtulduğunda kurutulmuşsundur zaten. Kurutulmuşsan kurtulmuş sayılmazsın. Büyük şehirlerde arabanla seyahat ederken, yanlış bir yola girdiğinde, bir U dönüşü bulabilmek için dakikalarca gitmen gerekir. Hayatın U dönüşleri bu kadar kısa olmayabilir ve maliyeti çok yüksek olabilir. Ömrünün nevbaharı geçtikten sonra bahara ulaşmanın ne faydası vardır? Elindeki biletin, son tren bileti olduğunu, tren gittikten bir saat sonra anlamak neyi değiştirir? Hayatı yaşlanmadan öğrenmek gerekir. Yaşlandıktan sonra hayatı öğrenmek ancak acılarını artırır. Çünkü, öğrendiğin hayatı yaşayacak ömrün kalmamıştır. Ölümcül bir hastalığa yakalanan insan kendisine miras kalan büyük bir servetten zevk alabilir mi?
Ancak ahmak insanlar hayatın doğrularını tekrar tekrar deneyerek kendileri bulmak isterler.
Hayatı GECİKMELİ TARİFEDEN öğrenmenin bedeli olarak koca bir ömür sunarsınız da yine yetmez. O yüzden hayatı İNDİRİMLİ TARİFEDEN öğrenmek bile kurtarmaz; en iyisi ERKEN TARİFEDEN öğrenmektir.
Sevgili dost; o yüzden yaşamımızdaki öncelikler meselesi, hayatımızın oksijeni gibidir. Önceliklerini anlamayanlar, oksijen kaybından ölürler. Hayatı planlı yaşamak, suda yüzmek gibidir. Hayatı öylesine yaşamak, suda sürüklenmek gibidir. Sular sürüklediği insanları kıyıya değil kabire ulaştırırlar.
İlişkilerinde daima orta yolu seç, küsecekmiş gibi barış, barışacakmış gibi küs. Muhabbetinde dengeli olamayan, öfke halinde de dengeli olamaz. Uçlardan sakın ki seni uçurmasınlar… “Düşmanlarına gelince, onlara çok kin besleme, gün gelir ahmak dostlarının şerrinden seni onlar kurtarır. İşte o gün hayatının en acı günüdür.” Ahmaklığın katmerlisi; sulamadığı, beslemediği, çapalamadığı ağaçtan meyve bekleyen ham hayalperestlerdir. İlişkilerini de, duygularını da bir fidan gibi bakıma almalı ve beslemelisin. Sınavdan geçmeyen dostluklar kartondan evlere benzerler. Plandaki mutfakta yemek pişiremezsin. Sahte dostluklara da bel bağlayamazsın.
Nankör insanlar için boşuna uğraşma. “Yağmur taşlara da yağar ama bin baharı görse de taşlar yeşermez.” Sonradan görmelere dikkat et. Bir tas su bir sineğe denizdir. Dindar geçinen dini-darlara dikkat et. Daha insan olmanın asgari müştereklerini kazanamamış bu insanlar kaba softa, ham yobazdır. En tehlikelileri de dini ticaretle takas eden, maneviyat haramileri ve din bezirganlarıdır.
İyinin iyiliği ahmaklığından, kadının dindarlığı çirkinliğinden geliyorsa buna da dikkat et. Burada bir problem vardır. Tevazu iki sınıf insana yakıştığı kadar hiçbir insana yakışmamıştır: Başarılı erkekler ve güzel kadınlar. Çünkü, bunlarda tevazu az bulunur.
Feraset yemi değil, tuzağı görmektir. Her hıyarım var diyene tuzluğu yetiştirmeye çalışma. Yeme ilk önce atlayanlar, sazanlardır. Kalbi seninle ama gücü sana karşı olan insanlara dikkat et. Şairin, “lafımın dostu çilemin yabancısı” dediği kaypak, dönek insanlara dikkat et. En vahşi hayvanlar, bunların yanında çok masumdurlar. Bu kaypakların, bu döneklerin en büyük marifeti gittikleri her yere ormanlarını da birlikte taşımalarıdır.
 Bazen düşünmeden edemiyorum. Bunlara hayvan dediğim zaman bunlara mı yoksa hayvanlara mı hakaret oluyor,anlamış değilim doğrusu.
Ayının birisi çok acıkmıştı. Canı karınca yemek istedi. Kocaman dilini çıkararak dışarıya saldı. Karıncalar bu yumuşacık nesnenin üzerinde iyice toplandılar. Ayı, yeteri kadar karınca toplandığını hissedince dilini ağzına çekerek bütün karıncaları yuttu.. Kalabalığın olduğu her yerde, bu yumuşak dilin üstüne oturmamaya özen göster. Sonra içeri çekilebilirsin. Ferasetine havale ediyorum.
OLSAYDI-BULSAYDI
Sevgili dost;
Olsayla bulsayı evlendirmişler, çocukları KEŞKE olmuş. Temenniler hayatın kendisi değildir. “Hayallerinde sultan olabilirsin ama gerçeği görünce nereye kaçacaksın?” “Bir dane hakikat, milyonlarca hayalata müreccahtır.” Elindeki bir kuruş, hayalindeki servetten üstündür.
Eğer kılda keramet olsaydı, keçiler büyük medeniyet kurardı.
Sayı çokluğunda keramet olsaydı, karıncalar ayaklar altından kurtulurdu.
Eğer geçmişle övünmekte keramet olsaydı, patates en pahalı yiyecek olurdu. Çünkü en kıymetli tarafı yerin altındadır.
Eğer kapıya at nalı takmak uğur getirseydi, atlar her gün kırbaçlanmaktan kurtulurdu. Çünkü atın ayakları nallarla doludur.
Eğer isimlerde keramet olsaydı; Edipler, Nuriler, Yükseller, İskenderler, Talipler, Kenanlar, Salabeler, Haluklar, Fikretler, vesaireler yolunu şaşırmazdı.
Eğer boyda keramet olsaydı, develer ve zürafalar ormanlara kral olurdu. Ama cesurlarda kısa bacaklar koşmaya korkaklar da uzun bacaklar kaçmaya yarar. Kavakta uzun amma meyve vermiyor.
Eğer taklit de keramet olsaydı, maymunlar en büyük medeniyeti kurarlardı.
Eğer çıplaklıkta uygarlık olsaydı, tarih en kadim ŞEBEK UYGARLIKLARINDAN BAHSEDERDİ.
Eğer hayat yiyip-içip, zevk almaktan ibaret olsaydı, insan tuvaletiyle sofrası arasında uzanan bir PVC borusu gibi olurdu.
SEVGİLİ DOST,
Sana en büyük kötülüğü yine sen yaparsın. Senin sana musallat ettiğin en büyük kötülük alışkanlıklarındır. Alışkanlıklarının sana verdiği zararı, atom bombası tepende patlasa veremez. Her an ayrı bir ölümle ölürsün. Esaretin en korkuncu, zincirsiz olanıdır.
 Böylelikle hem esir olduğunu bilmezsin hem de yaşadığın her an alışkanlığı beslemeye devam edersin. Zaman seni ihtiyarlatırken alışkanlıkları gençleştirir. Zaman seni güçsüzleştirirken alışkanlıklara güç üstüne güç katar… Artık seni ilahi bir nefhadan başka hiçbir şey kurtaramaz. O yüzden şimdi küçüktür deme.
 Şimdi büyük olan sen, bir zamanlar küçük bir damlaydın. O yüzden nice küçükler, bünyesinde ne büyükleri barındırır.
 Büyümeye yüz tutan her küçükten kork ve titre; çünkü o büyüyünce seni yutacaktır. Alışkanlıkları besleyen güç,lezzet noktasında şimdici, sorumluluk noktasında sonracı olan nefistir.
Nefsin bu kaypaklığına çok dikkat et. Nefis sandalye gibidir.Ayaklarının altına alırsan seni yüceltir.Başının üzerine koyarsan seni alçaltır.
Sevgili dost,
Nasihat çok pahalı olmasına rağmen çoğu zaman çok ucuza gider.Efendimiz “din nasihattir” buyurur. Altının değerini sarrafı, kelamın değerini erbabı anlar. Erbabı olmayan sözün kadrinden ne anlar?
Seni Şefiki Âlaya, Yüce Dosta emanet ediyorum. Muhabbetle kal.
Nusret KARDELEN
HER ŞEY MAVİSİNİ YİTİRMİŞ BİR HAYATIN YENİDEN İNŞAASI İÇİN.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Alakalı yorumlar faydalıdır.

Öne Çıkan Yayın

Esmaul husnadan anladiklarimiz

Esmaul husnadan anladiklarimiz ne kadardır bi soralim kendimize oysa rabbimizi tanimanin o nun fiil ve uzerimizdeki tasarrufunu bilmenin...