10 Ocak 2011 Pazartesi

ALLAH (c:c:) AŞKI

-u Zülcelâl ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur: “De ki: ‘Siz ’ı seviyorsanız bana uyun ki, da sizi sevsin ve suçlarınızı bağışlasın. Çünkü çok esirgeyici ve bağışlayıcıdır.” (Al-i İmran, 31)

’ın sevgisi öyle kıymetlidir ki; bunu hakkıyla ancak kıyamet günü bileceğiz. Çünkü bunun mükâfatı, insana ancak orada verilir. Yukarıdaki ayeti kerime, u Zülcelal’i sevmek ve Hz. Peygambere uymaya işarettir ve bizlere büyük dersler veriyor.

Bazı evliyalar ise muhabbetullah hakkında şöyle demiştir: “Bir hardal tohumu kadar u Zülcelal’in muhabbeti, benim için yetmiş sene ibadetten daha eftaldir.”

Hz. Peygamber sallallahu aleyhi veselleme mutabaat etmek demek; her hal ve hareketimizde sünnetine uymak, çok ibadet yapmak, ’tan çok korkmak, niyeti halis tutmak, güzel ahlâklı olmaktır ki, bunların hepsi, takva sahibi olmakla mümkündür. Çünkü bunlar, bütünüyle Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellemde mevcut idi.

’ın üzerimizdeki nimetleri sonsuzdur. Fakat bu nimetlerin en üstün ve mükemmeli, İslâm dini ve imandır. Hakikaten, u Zülcelal’in nimetleri sayılamayacak kadar çoktur.

’ın rahmetini isteyelim

Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem, bir gün sahabelere şöyle anlatmıştır:
— Az önce, Cebrail yanımdan ayrıldı ve bana şöyle dedi: “Ya Muhammed, seni hak Peygamber olarak gönderen ’a yemin ederim ki, ’ın bir kulu vardı. Eni ile boyu otuzar dirsek olan ve dört tarafı, dört biner fersah genişliğinde bir denizin ortasında, büyük bir adacığın tepesinde, beş yüz yıl boyunca ’a ibadet etti.

u Zülcelâl, orada kendisine, parmak kalınlığında tatlı su akıtan bir pınar ile her gün bir meyve veren, bir nar ağacı bağışlamıştı. Akşam olunca, pınarın başına inip abdest aldıktan sonra, nar ağacının o günkü meyvesini koparıp yiyor ve arkasından namaza duruyordu. İbadetleri sırasında, ’tan, secdedeyken ruhunu almasını, cesedinin ne toprak ve ne de başka bir şey tarafından bozulmamasını ve kıyamet günü, secdedeyken kendisini yeniden diriltmesini istedi. -u Zülcelâl de bu isteklerini kabul etti.


Nitekim bizler, yere inip çıkarken yanına uğrar ve onun secde halinde olduğunu görürdük. Bize verilen bilgiye göre bu kul, kıyamet günü yeniden dirilerek ’ın huzuruna çıkınca u Zülcelâl:

— Ey kulum! Sana rahmetimle mi yoksa amelinle mi muamele edeyim, buyuracak ve bunun üzerine o kul:
— Ya Rabbi! Amelimle bana muamele et! Diyecektir. O zaman, -u Zülcelâl meleklerine:
— O halde, bu kulumun amelleri ile kendisine verdiğim nimetleri mukayese ediniz, buyuracak ve meleklerin yapacağı hesap sonunda, beş yüz yıllık ibadetinin sadece gözünün nimetini karşılayabildiği ve vücudunun diğer nimetlerinin karşılıksız kaldığı görülecektir. Bunun üzerine u Zülcelâl:

— Kulumu cehenneme atın! Diye emir verecek ve bu emir uyarınca, kul cehenneme doğru yola çıkarılacaktır. Cehenneme götürülürken:
— Ya Rabbi, beni rahmetin karşılığında cennete koy! Deyince, -u Zülcelâl meleklere:
— Kulumu geri getirin, diye emir verecektir. Geri getirilecek olan kul, tekrar ’ın huzuruna çıkarılınca, u Zülcelâl kendisine:
— Ya kulum, seni yoktan var eden kimdir? Diye soracak, kul da:
— Sen, Ya Rabbi! Diyecektir. u Zülcelâl ona:

— Seni yaratmam kendi amelinin mi, yoksa benim rahmetimin mi karşılığıdır? Diye soracak, kul da:
— Tâbii ki senin rahmetinin karşılığında olmuştur, diyecektir. -u Zülcelâl:
— Ya kulum, beş yüz yıl boyunca ibadet etmeni sağlayan gücü sana veren kimdir? Diye soracak, kul da:
— Sen, ya Rabbi! Diyecektir. u Zülcelâl:

— Seni dağın tepesinde, yeşillikler arasına kim kondurmuş, kim sana tuzlu sudan tatlı su bağışlamış ve kim her gece sana bir nar meyvesi sağlamıştır? Ruhunu, secdedeyken almamı istemen üzerine, bu arzunu yerine getirdim. Bütün bunları yapan kimdir? Diye buyurunca kul:
— Sen, ya Rabbi! Diye cevap verecektir. -u Zülcelâl ona:

— Bütün bunlar, rahmetimin eseri olduğu gibi şimdi de yine rahmetimle seni cennete koyacağım, buyuracaktır. Zaten her şey ’ın rahmetiyledir.” (Hâkim, Beyhaki)


Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem başka bir hadisi şerifte şöyle buyurmuştur: “Şayet u Zülcelâl, bütün yer ve gök ehline azap edecek olsa muhakkak azap ederdi, bununla onlara zulmetmiş de olmazdı. Eğer onlara rahmet ederse hiç şüphesiz onun rahmeti; onların amellerinden kendileri için daha hayırlıdır.” (Ebu Davud, İbn Mace)

Hakikaten, bizim gözümüz olduğu için kıymetini bilmiyoruz. Gidin âmâ olan kimselere sorun, ne kadar zor olduğunu görürsünüz. Tokluğun kıymetini, aç olduğumuz zaman biliyoruz. Hülâsa; insan her nimetin kıymetini ancak onun yokluğunda bilebilir. Biz bolluğun içinde olduğumuz için u Zülcelal’in nimetlerinin ne kadar çok olduğunu idrak edemiyoruz.

-u Zülcelâl, bu konuda şöyle buyurmuştur: “And olsun, eğer şükrederseniz elbette size nimetimi artırırım.” (İbrahim; 7)


Muhabbet, Resulullah’a uymakta

u Zülcelâl bir insana muhabbet (aşk ve şevk) veriyor. Fakat insan, muhabbetin neden dolayı geldiğini, niçin verildiğini düşünmüyor. Hâlbuki kendisini ’a verdiği için da ona muhabbet vermiştir.

Bundan başka, Hz. Peygamber sallallahu aleyhi veselleme uymuş, mutabaat etmiş idi. Bundan dolayı da muhabbet verilmişti. Fakat o mutabaat azaldığı zaman, insanın muhabbeti de azalıyor. Çünkü muhabbet, Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellemin mutabaatına bağlanmıştır. Bu dünyada bir şeyimiz kaybolduğu zaman, hemen onu aramaya koyuluyoruz. Peki, dünyada geçici olan, adî bir şeyimizi arıyoruz da neden kaybolan muhabbetimizi, aşkını aramıyoruz.

Hâlbuki insan, o muhabbetle u Zülcelal’in rızasını kazanarak, cennete girip cehennemden muhafaza olacaktır. Haklı olarak, insan nasıl ki kaybolan dünyalık bir şeyini arıyorsa u Zülcelal’in muhabbetini daha ziyade araması lâzımdır.

O muhabbetin tekrar bulunması da yine Hz. Peygamber sallallahu aleyhi veselleme mutabaat etmekle mümkündür. İnsan, Hz. Peygamber sallallahu aleyhi veselleme mutabaat ettiğinde, yine eski muhabbetini bulacaktır.

Hepimiz şunu derinlemesine düşünüp tecrübe edelim. İnsan, ’ın zikriyle meşgul olduğu zaman, kalbi çok mutmain olup dünyası da cennet gibi olur. Buna karşılık, insan zikriyle meşgul olmayıp bütün dünyanın hükümdarı da olsa o kimse felâh bulamaz, rahat da edemez.

Şimdi biz buradayız. Fakat şu an, kabre doğru gittiğimizden haberimiz var mı? u Zülcelâl, bu ömrü bizlere sayı ile vermiştir. Onun için ömrümüzü boşa sarf etmeyip tefekkür etmemiz lâzımdır. Bir insan, bir evliyanın yanına giderek;
— Kurban bana nasihat et! Demiş. Evliya:
— Senin annen baban yaşıyor mu? Diye sormuş. Adam:
— Hayır! Diye cevap verince Evliya:
— Ben sana ne diyeceğim. Bak annen baban vefat etmiş. Demek ki sıra sana gelmiştir, demiştir. Nitekim Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem bir hadisi şerifte şöyle buyurmuştur:
— İbret için insana ölüm yeter. (Beyhaki)

-u Zülcelâl, kendi fazlı ve keremi ile bizlere muamele etsin ve hepimize razı olacağı şekilde salih amel nasip etsin... (Âmin)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Alakalı yorumlar faydalıdır.

Öne Çıkan Yayın

Esmaul husnadan anladiklarimiz

Esmaul husnadan anladiklarimiz ne kadardır bi soralim kendimize oysa rabbimizi tanimanin o nun fiil ve uzerimizdeki tasarrufunu bilmenin...