31 Temmuz 2011 Pazar

Dört Soru

Aziz ve celil olan Allah şöyle buyuruyor:  “Onlar, Allah'ın kadrini hakkıyla takdir edemediler. Şüphesiz Allah, güç sahibidir, Azizdir.” (Hac süresi, 74)

            Yaşantıda, kabul ve retlerde, helal ve haramda geçerli söz Allah’ındır. Siyasette hüküm, ekonomide mülk, kültürde söz Allah’ındır. Canınızın istediği gibi yaşayamazsınız Rabbimizin istediği gibi yaşamak zorundasınız. Allah’ın istediği gibi yaşamayıp canımızın istediği gibi yaşamak “hevaya tabi” olmaktır.  Bu ise gerçek müminlik değildir. Allah ile ilişkimizi secdeyle sınırlayamayız. Hiç kimsenin Allah’a alan belirleme hakkı yoktur. Yeri göğü ve bütün âlemleri yaratan O’dur ve bu mülkün sahibi olan Allah mülkünde yegâne söz sahibi olandır. Günde beş kez ezan-ı Muhammediyye bu söz sahipliğini haykırır bütün dünyaya. Allahu ekber demek yerde gökte onun gibi bir hükümran-ı mutlak yoktur. Söz onundur. İstediğini istediği gibi yapar kimse O’na karışamaz, kimse O’na hesap soramaz, kimse O’nun iradesinin üstüne irade koyamaz demektir. Biz buna Tevhid diyoruz.

         Allah’a bağımlı, birlikte, barışık yaşamak zorundayız. Allah’ın ve Allah yolunun delisi olmalıyız. Bizi Allah’tan uzak düşürecek her ne ise mutlaka o şeyi hayatımızdan çıkarmalıyız. Eğer Allah’la beraber değilseniz, kimin desteğini alırsanız alın yine de yalnızsınız. O bizimleyse korkumuz yok, yeter ki o bize vekil olsun, kefil olsun. “O kuluna yeter.” Eğer Allah’ı teğet geçiyorsak bu gidiş nereye. Bir 28 Şubat oldu müthiş bir savruluş yaşadık. Kimilerimizi mescidlerden, sohbetlerden, dergâhlardan topladılar ve sakallar kısaldı, hanımlar tesettürden çıkartıldı. Dava, cihad, tesettür, tebliğ gibi kavramlar rafa kalktı. Bu tür kavramları konuşmadığımız gibi konuşanları da yadırgar olduk.  Zamanı mı şimdi? Dedik.  Bir 28 Şubat daha olursa korkarım ki bizleri hiç ummadığımız yerlerden toplayacaklar.


            Bizi silkeleyecek kendimize getirecek sohbetlerimiz var mı? Bizi uyaracak, yol gösterecek kardeşlerimiz var mı? Bizi sırf “Allah rızasına sevk eden”  dostlarımız var mı? Bizi Rabbimize taşıyacak secdelerimiz var mı? Bizi kendimize getirecek iki damla gözyaşımız var mı? Yani tüm mesele hayatın yoğunluğu içinde Allah’a yoğunlaşabilmek! Allah için yaşamak… Soru bir: Kimin için yaşıyorsunuz?

            Aziz ve celil olan Allah şöyle buyuruyor: “Ey inananlar, Allah'tan nasıl sakınmak lâzımsa öyle sakının ve ancak Müslüman olarak can verin.” (Ali imran, 102)

            Takva, Allah’ın dur dediği yerde durmak, ol dediği yerde olmak, öl dediği yerde ölmektir. Kişi kendini, Rabbini, hesabını, haddini bilecek. Takva, şeytana ve avanelerine karşı direniş, Allah’ın emir ve yasaklarıyla da diriliş içeriyor. Takva müminin iman, amel ve ahlak noktasında Rabbinin istediği gibi olması veya olmaya gayret göstermesidir. Takva, aklını Kâinatın Serveri’nin (s.a.s) getirdiklerine kurban edip rahata ermektir. Takva derdi olmayanları bir fetva derdi almış gidiyor. Yapıp ettiklerine hoca hoca kitap kitap gezip gönlünü rahatlatma derdi. Rızık telaşı ki her tarafı kaplamış. Rızık telaşı olanın ilk önce “kulluk” telaşı olmalı! Bir insanın unutamadığı elbiseleri vardır: evleneceği gün giydiği elbise, hacca gidenlerin giydiği ihram ve ölenlerin kefeni. Bütün bunların en güzeli de takva elbisesidir. Soru iki: Üzerimizdeki elbise hangi elbise?

            Aziz ve celil olan Allah şöyle buyuruyor: “Allah uğrunda, hakkını vererek cihad edin. O, sizi seçti; din hususunda üzerinize hiçbir zorluk yüklemedi; babanız İbrahim’in dininde (de böyleydi). Peygamberin size şahit olması, sizin de insanlara şahit olmanız için, O, gerek daha önce (gelmiş kitaplarda), gerekse bunda (Kur’an’da) size "müslümanlar" adını verdi. Öyle ise namazı kılın; zekâtı verin ve Allah’a sımsıkı sarılın. O, sizin mevlânızdır. Ne güzel mevlâdır, ne güzel yardımcıdır!” (Hac süresi 78)


            Tevhid, takva, cihat, zikir. Birileri cihatla terörü eşleştirmeye kalkıştı. Artık kimse kolay kolay cihat ayetlerini gündemine almaz oldu. Sadece cihat üzerinden slogan bizi kurtarmıyor. Cihadın hakkını vermek lazım! Cihad savaşla anlamı kısıtlandırılamaz. Cihad bir yaşam tarzıdır. O zaman cihadla cinayeti ayıracağız. Sadece cihadı konuşmak yetmez, topyekûn bugünün cihadı nedir, bunu da bilmek lazım. Bazı kavramlara sansür uygulanıyor gündemden düşüyor. Cihat, Allah yolunda mücadele hazzı ile hayatın her anını bu bilinçle yaşamak. Zikir, Allah’ı sürekli gündemde tutmak, hiç unutmamak. Cihad, zikrettiğimiz Allah’ın hukukunun yerine getirilmesi için sürekli mücadele halinde olmaktır. Yani cihadsız zikir, zikirsiz cihad olmaz. Bir mümin iki kanatlı kuş gibidir. Bir kanadı cihad, bir kanadı zikir kanadıdır. İki kanattan biri olmazsa yol alamaz. Soru üç: Hangi kanadınız kırık acaba?

            Aziz ve celil olan Allah şöyle buyuruyor: “Kendilerine kitap verdiğimiz kimseler (den bazısı) onu, hakkını gözeterek okurlar. Çünkü onlar, ona iman ederler. Onu inkâr edenlere gelince, işte gerçekten zarara uğrayanlar onlardır.” (Bakara 121)

            Hafızamızdaki kuran bizi kurtarmayacaktır, hafızamızdaki ve hayatımızdaki kuran bizi kurtaracaktır. Hayatın merkezindeki Kur’an hayat vericidir ve kurtarıcıdır. Bedevi'yi medeni yapan Kur’andı! Kuranın sayfasını açmamız yetmez biz de kendimizi kurana açmamız gerek. Hira dağında efendimize inen Kur’an’ın bizim hayatımıza inmesi lazım. Yüreğe indikten sonra yürürlüğe girmesi lazımdır. Kuranla hayat bulmalıyız ama önce Kur’an hayatımızda hayat bulmalı. Kur’an’la hayat bulmamız içinde O’nu hayatımıza tebliğ eden efendimizin hayatıyla hayatımızı buluşturmak zorundayız. Bu ise O’nun sünnetine uymakla mümkündür. Sünnet Kur’an’ın pratiğe geçirilmiş halidir. “Onun ahlakı, hayatı Kur’an’dı” sözü bu hakikati beyan ediyor. Soru dört: Hayatınız kimin hayatına benziyor?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Alakalı yorumlar faydalıdır.

Öne Çıkan Yayın

Esmaul husnadan anladiklarimiz

Esmaul husnadan anladiklarimiz ne kadardır bi soralim kendimize oysa rabbimizi tanimanin o nun fiil ve uzerimizdeki tasarrufunu bilmenin...